Patron Mutlu Son İstiyor

Kemal Göz gozkemal@yandex.ru

Bismillahirrahmanirrahim

Sıkıntı.

Bu sıkıntının sebebi aslında okumayı bırakmakla ilgili…

Sanat nedir diye sormuşlar!

-Nedir arkadaşım sanat!

Mesela bu soruya sarsıntıdır diye cevaplayanlar olmuş!

Herifçioğlu duvara muz bantlayıp onu bilmem kaç milyon dolara satıyor satın alan da “Madem parasını verdik yiyelim bari.” diye muzu yiyor.

Biz de paraya ayrı muzu yiyene ayrı bakıp sarsılıyoruz.

Siz bana bakmayın ben titreme nöbeti geçiriyorum.

Bu sarsıntı işini en iyi beceren bizim Bedri!

Bedri bir bakıyoruz erotik roman yazıyor bir bakıyoruz hiç de orijinal olmayan bir fikirle boş çerçeveye “Aha da bu benim resmim.” deyip parası çok olduğu için sağına soluna sürmekten bıkkınlık geçirmiş bir burjuvaya epey yüklü bir meblağa satıyor.

Gözümüz yok!

Solcu görünümlü seküler tayfa yine resim mesim bir şeylere para verip konserlere gidiyor.

Onları taklit eden yeni tip muhafazakârlar tümden cacık. Ne bir tarzları var ne de üslupları.

Arada kalmış değişik bir şeyler.

Bence neyin güzel olduğuna karar veremediler.

Memleketin sineması Yılmaz’la Nuri’nin elinde o kadar yani.

Bilmemnelerle dans 14 yakında vizyona girer.

 Dizi film desek doksan dakika onu oturup izleyecek sabır kaldı mı tartışma konusu.

Kadim muhafazakârlar zaten böyle işlere para harcamayı israf saydığı için Minyeli Abdullah 12’nin vizyona girmesi hayal.

Hoş girse ne olacak!

Bizimkiler bu kafayla Minyeli’yi, Ulus’taki pavyonlardan birisine yanlışlıkla yolu düşmüş hatun kişilerden birine aşık eder arada illaki ufak bir dans filan sokuşturur yine kafamızı bulandırmayı becerirlerdi.

Olur mu olur!

Tiyatro desen hak getire.

Para tuzağı haline gelmiş.

Memlekette dandikten bir topçu beş milyon avro ediyor.

Kadim dostum Cengiz Buyar “Bizim tayfa edebiyatçı ve sinemacı yetiştiremedi.” diye hayıflanıyordu.

Yetişiyor yetişiyor da ben de dahil adamlar kâğıdı kalemi eline alınca coşuyor.

Mekke dönemine geri döndük.

Sen ne ayaksın Hoca?

Güzel soru!

Bunu anlatmak lazım.

Yoldaş Stalin bakmış milletin orası burası ayrı oynuyor. “Toplanın lan !” demiş. 1934 yılında bütün Sovyet yazarlarını Moskova’ya çağırmış. Sağında Gorki solunda Jdanov, “Hadi size güveniyorum.” deyip yazarları bu iki yoldaşa emanet ederek gitmiş işine bakmış.

O kongrede Toplumcu Gerçekçilik dediğimiz teori esasa bağlanmış, Sovyet Yazarlarına da denmiş ki “Akıllı olun, bu esasların dışına çıkmayın.”

Hâliyle sizin sorduğunuz soruyu ben de soruyorum.

Nedir kardeşim bu esaslar?

Burası edebiyat anfisi -Bu kelimenin yazımı TDK’da başka türlü gösteriliyor. Ama zaten baş aşağıya giden yazıyı bir de bu kelimenin doğru yazımı ile iyice batağa saplamak istemiyorum- olmadığı için hiç bu konulara girmeyeceğim.

Özetle “Umutsuzluk yasak kardeşim.” demişler.

Tanzimattan bu yana bizim Yevropacı kafanın bu halktan adam olmaz kafasıyla küçümseyerek baktığı meseleye toplumcu gerçekçiler “Bu halktan adam olur hem de bal gibi olur.” diye yaklaşmışlar.

Toplumcu gerçekçi derken Sabahattin Ali’yi ve Kuyucaklı Yusuf’u kastetmiyorum. Rahmetli o kitabı Sovyetlerde yazsaydı büyük ihtimalle 1939’u göremezdi. Açıktan kurşuna dizerlerdi. “Küçük burjuvanın romanı bu!” der, bizim Cem’i kıskandıracak bir iddianameyle ipini çekerlerdi.

Neyse konu dağılıyor.

Bir yazıda her şeyi anlatmak mümkün değil.

Ama mutlaka bir özet lazımsa, duyarlı nesiller yetiştirmek için sanat önemli bir araç. Ben az diyeyim siz çok anlayın.

Son Söz

“Rahmetim, her şeyi kuşatmıştır.” A’raf sûresi (7) 156