Paşanın kızı türban yasağına karşı
Abone olÇetin Doğan'ın türban yasağı karşıtı kızı ABD'den konuştu: "Ergenekon'u fırsat olarak görmüştük ama..."
Pınar Doğan son yedi yıldır Harvard
Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapan bir iktisat
uzmanı. Yüksek lisansını İstanbul Üniversitesi’nde Avrupa
Birliği'nin iktisadi yapısı üzerine veren Doğan, Fransa’da Toulouse
Üniversitesi’nde matematiksel ekonomi masterı ve ekonomi doktorası
yaptı. Doktora sonrası önce Florida Üniversitesi'nde, ardından Koç
Üniversitesi’nde çalıştı. Halen Harvard Üniversitesi’nde yüksek
lisans öğrencilerine mikro ekonomi ve oyun teorisi dersleri
veriyor.
Ancak Pınar Doğan'ın daha farklı bir kimliği de var. Balyoz Darbe planı ile birlikte Türkiye'nin yakından tanıdığı Çetin Doğan'ın kızı.
Pınar Doğan, dünyanın önemli iktisatçıları arasında kabul gören eşi Dani Rodrik ile birlikte Şubat ayının son günlerinde babası için bir blog başlattı; Çetin Doğan ve Gerçekler. Geçen hafta Foreign Policy dergisinde, “Balyoz darbe planı imal edildi” başlıklı makaleye de eşiyle birlikte imza atan .
İşte internet üzerinden yapılan röportajda yer alan çok çarpıcı soru ve yanıtlar.
‘Türban yasağına da darbeye de
insanların masumiyet karinesinin ihlal edilmesine de
karşıyım’
“Çetin Doğan’a liberal damat!” Google arama motorunda isminizin
getirdiği sonuçların birçoğunda bu ifadenin yer alması vesilesiyle
tersten soralım; siz de “Çetin Doğan’ın üniversitede başörtü/türban
yasağına karşı olan, 28 Şubat’ı askerin siyasete, demokrasiye
müdahalesi olarak konumlandıran kızı” mısınız?
Evet, ben Çetin Doğan’ın kızıyım. Evet, ben üniversitede türban
yasağına karşıyım, bunun ciddi bir ayrımcılık ve insan hakları
ihlali olduğunu düşünüyorum. Evet, 28 Şubat dahil, askerin siyasete
her türlü müdahalesine karşıyım. Aynı zamanda insanların işlemediği
suçlarla itham edilmesine, masumiyet karinesinin ihlal edilmesine,
bu ihlalin bir çeşit intikam duygusuyla hoş görülmesine de
karşıyım. Babamla paylaştığımız, annemle birlikte bizi
yetiştirirken bize öğrettikleri birçok değer var. Ama iki farklı
insan her konuda nasıl aynı fikirde olabilir? Fikirler genetik
kodlarla aktarılmıyor. Kaldı ki ayrı nesilleri temsil ediyoruz,
hayat tecrübelerimiz farklı.
‘Ergenekon’u bir fırsat olarak
görmüştük’
Babanız için oluşturduğunuz blogdaki “Biz de bir zamanlar
iyimserdik” başlıklı yazınızdaki şu alıntıyla devam edelim;
“Ergenekon ve benzeri iddialar çerçevesinde bazı aşırılıklar ve
hatalar yapılıyorsa da genel görünüm bize olumlu ve ümit verici
görünüyordu.” Ergenekon’a dair hangi görünüm, neden olumlu ve ümit
verici görünüyordu?
Faili meçhul cinayetlerin ve “devlet eliyle” işlenmiş benzer
suçların ciddi olarak araştırılması, devlet kurumlarının
suçlulardan arındırılması yolunda bir fırsat olarak görmüştük.
Nokta dergisinde yayımlanan darbe günlüklerinin gerçek
olabileceğini düşünmüş müydünüz?
Elimde bir kanıt olmadan günlüklerin tamamıyla orijinal olup
olmadığı konusunda kesin bir hükme varamam. Bu konudaki görüşlerim
de, kişisel inançlarım bazında olacağı için paylaşmam doğru
olmaz.
‘Babası ağır ithamlar altında olan
ve babasını çok seven herkes aynı şeyi söyleyecektir
ama…’
Aslında bu çerçevede muhtemel bir başka soru da şu: “Pınar Doğan,
Çetin Doğan’a atfedilen Balyoz Harekât Planı’nda babasının ismi yer
almasaydı, bu planın düzmece olduğunu yine aynı inançla savunur
muydu?”
Şu anda elimizde olan bilgiler bize sunulmuş olsaydı, evet, aynı
inançla savunurdum. Ancak, biz bu iddialarla ilgili bilgilere,
yaratılan korkunç bir bilgi kirliliğine rağmen ve belgelere erişim
kısıntısına rağmen okuyarak, inceleyerek ve düşünerek ulaştık. Bu
iddialar babam değil, bir başkasına yöneltilmiş olsaydı bu derece
bir araştırma yapmamız, bu bilgilere sahip olmamız söz konusu
olmazdı. Babamı savunmamın eşit derecede iki önemli sebebi var.
‘Babamın nasıl biri olduğunun bilgi
değeri yok’
Nedir?
İlk sebebi, babamı çok iyi tanıyor olmam. Bunun başkaları için
hiçbir bilgi değeri yok. Çünkü babası ağır ithamlar altında olan ve
babasını çok seven herkes aynı şeyi söyleyecektir. İkinci sebep ise
şu; eğer bu işin içinde babamın adı yer almasaydı, biz işi gücü
bırakıp yayınlanan belge kırıntıları ve olaylar zinciri üzerinde bu
kadar kafa yormayacaktık. O zaman bu kadar bariz çelişkileri de
görmeyecektik muhtemelen. Eğer okuduysanız, bizim blogumuzda
sunduğumuz argümanlar doğrudan doğruya iddialar ve belgeler
üzerindeki çelişkiler üzerinden. İçimden bazen babam hakkında,
nasıl biri olduğu hakkında da yazmak geliyor ama bunun bir bilgi
değeri yok, o yüzden yapmıyorum.
‘Babam teğmenken kışı paltosuz
geçiren bir adam’
Nasıl bir babaydı Çetin Doğan?
Bunu siz sorduğunuz için söylüyorum sadece. Şu kadarını söyleyeyim,
biz bebekken annem bir gece bile olsun uyanmak zorunda kalmamış,
babam fırsat bırakmamış çünkü. Babamın benim oğluma biberonla süt
verirkenki becerisini görünce bunu takdir ettim ilk defa. Biz
hastayken üstünü çıkarıp uyumuş ki, hava soğur da biz üşürsek daha
önce o fark etsin diye. Daha teğmenken, üstündeki tek kışlık
paltosunu sokakta titrediğini gördüğü adama veren, kışı paltosuz
geçiren bir adam babam.
‘Balyoz sıkıyönetim komutanını
duyduğunda, balyoz ne demek kardeşim, diye hiddetlendiğini
biliyorum’
“Kızının ve damadı Dani Rodrik’in Çetin Doğan’a bağlılığı, insanı
açıdan duygulandırıcı ve anlaşılabilir bir şey…” ya da “Baba-kız
dayanışması” gibi yaklaşımların sizdeki karşılığı nedir?
Örneğin “Balyoz Harekât Planı’nın sahte olduğunu biliyoruz” derken
‘çünkü’lerinizi en çok neye dayanarak sıralıyorsunuz?
Bakın, hem büyük resimde, hem de detaylarda ciddi tutarsızlıklar
var. Şimdi, daha yenice fark ettiğimiz bir şeyi söyleyeyim.
Baransu’nun (Taraf muhabiri Mehmet Baransu) kitabi çıktığında, ilk
işim Balyoz ile ilgili yayınlanan belgeden alıntıları cümle cümle
“google”lamak oldu. Ne kadar basit bir iş, değil mi? Bir tek
internet bağlantısı gerekiyor. Daha önce Balyoz Harekat Plan’ında
daha ileriki tarihteki dokümanlardan kes/yapıştır bölümler olduğu
yazılmış, biz de bunları teyit etmiştik. (Ben ender de olsa, bir
öğrenci projesinde kopyacılıktan şüphe duyduğum zaman aynı şeyi
yaparım). 11 sayfalık Balyoz Harekat Planı belgesinde 2005
yılındaki bir konferansın kapanış tebliğinden bire bir alıntı var.
Aynı şekilde 12 Eylül MGK bildirgesi bire bir yer alıyor. Gerçi bu
ikinci nokta bir kanıt sayılmaz, ama tuhaf değil mi? Sonra bu plan,
AKP hükümeti iş başına geldikten 15 gün sonra yazılmış ama
hükümetin anayasa değişikliği ve hukuk reformu çabalarından,
muhalif basına mali denetim yolu ile baskı getirmiş olmasından
bahsediyor! AKP hükümeti 15 gün içinde bunları mı yapmış?
Belge “yapacaktır” diye öngörüde bulunmuyor, “yapmıştır” diyor.
Altında “Balyoz Sıkıyönetim Komutanı” diye bir ibare var. Babamın
bunu duyduğunda “Ne Balyoz’u kardeşim, balyoz ne demek!” diye
hiddetlendiğini biliyorum. Askeri yazışma kurallarına aykırı şeyler
var. Mesela belgeler arasında Balyoz Harekat Planı’na atıfta
bulunan bir belge var. Bu belge Plan Egitim Şubesi’nce yazılmış,
ama 1. Ordu bünyesinde böyle bir şube yok! Dokümana verilen
numaralandırma da tamamen aykırı. Devam edeyim mi?
‘Seminerin ses kayıtları babamın
emriyle yapılıyor’
Cok rica ediyorum, ilgilenenler blogumuza, girsin, “Çelişkiler ve
Kanıtlar” bölümüne bir tıklasın
(http://cdogangercekler.wordpress.com). İnanın, başka şeyler de
var, ama bir kısmını şimdi bu bilgilerle yeni ve daha düzgün belge
“üretirler” diye yazmıyoruz. Bizim bulduklarımız 5000 sayfalık
belgelere gazeteden erişebildiğimiz binde biri kadarı üzerinden.
Balyoz Harekat Planı’nın bile tam metni yok elimizde. Bu belgede
darbe planının seçilmiş ve kısıtlı sayıda personel tarafından bir
seminerde müzakere edileceği yazıyor. 1. Ordu semineri ise seminere
katılması rutin, yani seçilmemiş ve 200’e yakın personelin (hiç de
sınırlı sayıda değil) katılımıyla gerçekleşiyor. Üstelik hem
Genelkurmay, hem de Kara Kuvvetleri’nin gözlemcileri var seminerin
başından sonuna kadar. Ve de bu seminerin ses kayıtları babamın
emriyle yapılıyor.
‘Darbe planının iktisat
politikalarının babamın görüşleriyle ilgisi yok, bunu yazanlar hiç
değilse bana danışabilirlerdi!’
Bir de aklıma gelmişken, iktisatçı olduğum için planın darbe
sonrası uygulanacak iktisat politikalarını sıralayan J-Ek’inden
bahsedeyim. Bunu yazanlar kusura bakmasın ama evlere şenlik bir
doküman. 2005 tarihinden yapılan bire bir alıntılar burada bolca
var. Buradaki politikaların babamın görüşleriyle uzaktan yakından
ilgisi yok. Hiç değilse bana danışabilirdi bunu yazanlar!
‘Bilirkişi raporları bile
gösterilmiyor ama bu konuda seçilmiş belgelerden kesitler
yayınlayan bir kitap çıkıyor’
Şimdi, bizim görevimiz mi bu? Bu dedektifliği yapmak, babamın
masumiyetini ispatlamak? Masumiyet karinesi çiğnendi; savcılar
belgelerin gerçekliğini ve suçu ispat etmeye çalışacakları yerde,
biz belgelerin gerçek olmadığını, babamın masumiyetini kanıtlamaya
çalışıyoruz. Madem bunu biz yapmak durumundayız, o zaman iddialara
dayanak teşkil eden belgeleri de görmek istiyoruz. Soruşturmanın
gizliliği yüzünden bilirkişi raporları bile gösterilmiyor. Öte
yandan seçilmiş belgeler zaman zaman basına sızıyor, bu konuda
seçilmiş belgelerden seçilmiş kesitler yayınlayan bir kitap
çıkıyor. Bu normal mi?
Pınar Doğan’a göre Hilmi Özkök:
Hilmi Amca, Demokrat Genelkurmay Başkanı ve babasının silah
arkadaşı
Kişisel bir soru; babanız ve Hilmi Özkök arasındaki polemiğin sizin
açınızdan en üzüntücü verici kısmı neydi?
Son derece ağır ithamlarla karşı karşıya kalmış birinin olayları
aydınlatma amacıyla yaptığı açıklama ve sorduğu sorulara “polemik”
demek kanımca doğru değil.
Hilmi Özkök sizin için belki ailece görüştüğünüz “Hilmi
Amca” mı, o klasik deyimle “babanızın silah arkadaşlarından” biri
mi, “demokrat Genelkurmay Başkanı” mı, “keşke konuşsa, bildiklerini
anlatsa” dediğiniz, babanızı atfedilen suçlamalardan kurtaracak
kişi mi?
Sonuncusu hariç hepsi.
‘Hilmi Amca ya da Özenç Teyze
ailemi aramadı’
Hilmi Özkök ve Çetin Doğan’ın Kara Harp Okulu mezuniyetleri
arasında bir yıl var, neredeyse devre arkadaşı sayılırlar. Öte
yandan sorumuza verdiğiniz cevapla tahmin ediyoruz ki; Doğan ve
Özkök aileleri arasında bir hukuk da söz konusu. “Hilmi Amca nedir
işin aslı?”, “Blogumuzu lütfen takip edin” diye aramak geçti mi
aklınızdan; Hilmi Özkök ya da eşi Taraf gazetesinin yayınından
sonraki süreçte ailenizi aradı mı?
Hayır, bildiğim kadarıyla Hilmi Amca ya da Özenç Teyze ailemi
aramadı. Ben kendisini aramayı düşünmedim, çünkü böyle bir şey bana
düşmez. Babamı ve diğer tutukluları “kurtaracak” şey, düzgün
işleyecek bir adalet sistemi. Biz Taraf gazetesinde çıkan bu
iddialar savcılığa iletildiğinde çok rahatlamıştık. “Şimdi
incelemeler yapılacak, sahtecilik anlaşılacak” diye düşündük. Hatta
bu sahteciliği yapanların peşine düşülecek. Çok naif yaklaşmışız
olaya. Ülkenin geldiği bu noktada konuyu aydınlatacak bilgi sahibi
olan herhangi bir kimsenin, “Bildiklerim var ama söylemeyeceğim’
deme lüksü olmadığını düşünüyorum.
Pınar Doğan’a göre Hilmi Özkök’ün
çelişkisi
Çetin Doğan olayların başından beri medyada çıkan ses kayıtlarının
gerçek ve kendine ait olduğunu söyledi. Hilmi Özkök o kayıtlardaki
konuşmanın içeriğine işaret ederek, “Böyle bir konuşmayı yapan
insan, altındaki personelin bundan motive olarak olumsuz şeylere
yol açabileceğini düşünmez mi?” dedi. Bu noktada siz nerede
duruyorsunuz; Çetin Doğan'ın 1. Ordu Komutanı olarak yaptığı
bantlardaki o konuşmaların altındaki personeli darbe hazırlığına
motive ettiğini düşünmek olanak dışı mı?
Ben bu yorumu gerçekten talihsiz buluyorum. Burada bir itham var;
Ağustos 2003’te emekli olacak babamın, emekli olmadan önce
altındaki personeli darbeye teşvik ettiği iddiası. Yargı sürecini
etkilememek için konuşmamayı tercih ettiğini söyleyen biri böyle
bir şey söylediği zaman kendisiyle çelişkiye düşmüyor mu? Bunu bir
kenara bıraksak dahi, bu seminerde Genelkurmay Başkanı’nın kendi
gözlemcisinin olduğunu da hatırlayalım. Darbeyi motive eden
bir konuşma yapılsaydı bundan gözlemci vasıtasıyla Genelkurmay’ın
haberi olup, gereği yapılmaz mıydı? İşin doğrusu şu ki, babam
hiçbir zaman darbe taraftarı olmadı. Bunu çeşitli vesilelerle
yaptığımız onlarca konuşmamızdan biliyorum.
‘Kamuoyunda kafa karışıklığı
yaratan liberal demokratlar var’
Foreign Policy’de yayımlanan makalenizi “Biz her tür askeri
darbeye karşıyız. Ordunun siyasi bir rol oynamadığı bir demokrasiye
inanıyoruz. Ancak intikamların ve cadı avlarının demokrasi ve insan
hakları davasına fayda getirmeyeceğine de inanıyoruz. Trajik olan
şu ki, Türk demokrasisi ve destekçileri, hikâyenin tamamı ortaya
çıktığında en büyük darbeyi alanlar olacak. Davanın sonunda ortaya
dökülecek şeyler, yargının itibarını yerle bir edecek, hükümeti
felaketin suç ortağı gösterecek, liberal entelijentsiyanın inancını
sarsacak ve Türk siyasetinin askerden arındırılması sürecini
geciktirecek” diyerek bitirdiniz. Size bu iddialı değerlendirmeyi
yaptıran nedir?
Hikâyenin tamamından kast ettiğimiz şey, Balyoz darbe planlarının
sahte olduğunun ortaya çıkması. Sahteciliği kimin yaptığını
bilmiyoruz. Ancak eninde sonunda ortaya çıkacak. O zaman bu
sahteciliği yapanlara hizmet edenler büyük bir itibar kaybına
uğrayacaklar. Maalesef bu soruşturmanın yürütülüş şekli,
soruşturmanın olayları aydınlatmaya yönelik olmadığını bize
gösteriyor. Hükümetin bu tutuklamalara açıktan destek verdiği de
görülüyor. Bu ülkenin bir bakanı, tahliye kararı üzerine “Maalesef
çetelerin nöbetçi hâkimleri oluyormuş” açıklamasını yapıyorsa,
bunun üzerine başka bir şey söylemeye gerek yok. Entelektüel
addettiğimiz insanların askeri vesayetin kalkması yolunda, ki biz
de bunu istiyoruz, insan haklarının çiğnenmesine alkış tutmasını
hiç anlayamıyoruz. Bu suçu işleyenlerin ötesinde, bugün gelinen
noktada sorumluluk payı olanlar en basta yargı sistemindekiler, bu
gelişmelere açıktan destek veren hükümet ve bilgi kirliliği
yaratarak kamuoyunda kafa karışıklığı yaratanlar. Bu son grupta,
kasıtlı veya kasıtsız olarak bunu yapan kimi liberal demokrat
entelektüeller var. Bu üç unsur bir arada olmasaydı, bu sahteciliği
yapanlar amaçlarına ulaşmazlardı.
‘Darbe planlamak, cami bombalamak
sağlıksız bir kafanın düşüncesi olabilir ancak’
Belki tüylerinizi diken diken edecek ama şu hiç aklınıza düştü mü;
“Babam cami bombalanmasını düşünecek kadar ‘sağlıksız’ olamaz. Ama
ya darbe?..”
Darbe de aynı derecede sağlıksız bir kafanın düşüncesi olabilir
ancak. “Bu iddiaların, şu kısmına inanıyorum, ama bu kısmına değil”
ya da örnek vermek gerekirse, “Cami bombalamaya inanmıyorum ama
başka bir darbe planı yapmıştır Çetin Doğan” mantığını
yürütemezsiniz. Çünkü bu darbe planı bütün iddiaları içeren
belgelerle kimliği bilinmeyen kişilerce bir gazeteye verildi. Bu
haber kaynağına ya güvenirsiniz ya da güvenmezsiniz. Darbe
hazırlığı yapılmış olsa ve bu konuda kanıtlar olsa, bu sahte
belgelere ihtiyaç olmazdı zaten. Babam düşündüğünü yüksek sesle
söyleyen bir kişi, karşısındaki kim olursa olsun. Bu yüzden genel
tutumu sert bulunabilir. Ama bir darbe tasarlayacak bir insan
kesinlikle değil. Darbelere kesinlikle karşı, bunu bir kez daha
tekrarlıyorum.
‘Paşa kızı lafından hiç
hazzetmiyorum’
Ve bir varsayım sorusu; babanız için bir blog kurma
şansınız olmasaydı konuştuğumuz tüm bu konular hakkında bir mektup
yazarak meramınızı anlatmanız gerekseydi hangisini seçerdiniz;
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı?
Hiçbiri.
Neden?
Hiç kimsenin bu süreci tek başına kontrol ettiğini sanmıyorum.
Kasıtlı ya da kasıtsız bu sürece katkıda bulunanlar var.
Blogumuzdan hem bunlara, hem de bu süreci dışarıdan izleyenlere
ulaşabiliyoruz. Öyle bir mektup blogumuzun gördüğü işlevi
göremezdi.
Bir de şu var tabii, şöyle konumlandırılmanız da
muhtemel: "Paşanın kızı, kesin AKP hükümetine
karşıdır."
Önce, “Paşa kızı” lafından hiç hazzetmediğimi söyleyeyim.
‘AKP hükümetine hiçbir önyargım
yoktu, önyargısı olanlara icraatlarını gördükten sonra
değerlendirme yapmalarını telkin
ettim’
Bu hükümetin takdir ettiğiniz icraatları, tutumları var
mıdır?
Pınar Dogan olarak, AKP hükümeti kurulduğunda hiçbir önyargım
yoktu, önyargısı olanlara da bekleyip, icraatlarını gördükten sonra
değerlendirme yapmalarını telkin ettim. Bugün, her şeyi bir kenara
bırakın, beni ve ailemi birinci dereceden etkileyen tutuklamalar
sürecine milletvekilleri ve bakanlarının yaptığı destek verici
açıklamalar yapan bir parti hakkında olumlu konuşamayacağım.
Bir kürsüde Başbakan, diğerinde Deniz Baykal bağırarak grup
toplantısı yapıyor, hangisini daha uzun süre
seyredebilirsiniz?
Geçtiğimiz ay birkaç günlüğüne Türkiye’ye geldim. Bu süre boyunca
evde televizyon yasağı koydum, (burada paşanın kızı yasakçı
olduğunu itiraf ediyor baslığı atabilirsiniz). Çünkü herkes
bağırıyor. Açık oturumları izleyin, iki saatlik bağrışmalardan
sonra “Ne öğrendim?” diye sorun kendinize. İnsanların ne kadar
kutuplaştığını, ne kadar öfke ve nefret içinde olduğunu bir kez
daha görüyorsunuz, hepsi bu. Bu yüzden bağırıp çağıran kimseyi
seyredesim yok.
‘Vatansever paşa kızını nasıl bir
yahudiye satmış, Meksika’ya kaçacaktı haberlerini okuduktan kusmaya
başlamıştım, şimdi geçti’
Babanızla en son ne zaman konuştunuz; sağlık durumu
nasıl?
Babamın sağlık durumu iyi değil. Tutuklanmadan önce kontrol altında
olan problemleri yasadığı sıkıntılar ve cezaevinde koşulları
yüzünden kötüleşti. Kızı ya da torununun annesi olarak soruyorum,
bunu kim, nasıl telafi edecek?
Şimdi tam burada bazı akıllardan geçebilir; “GATA’da paşa
paşa yatıyorlar, gazetelere de demeç veriyorlar?”
Ben kötü niyetli zihniyetlerin aklından geçebileceklerin ne raddeye
vardığını gördüm. Ayni zihniyet eşim için “asker kaçağı” dedi,
torununun doğum gününde buraya gelecek annem ve babam için
“Meksika’ya kaçacaktı” dedi. Ayni zihniyet, “Vatansever paşa kızını
nasıl bir yahudiye satmış?” dedi. Devam etmemi ister misiniz; ben
bu haberleri okuduktan sonra refleks olarak kusmaya başlamıştım,
şimdi geçti. İstediklerini akıllarından geçirsinler.
Türkiye’de olmadığınız için memnun musunuz, üzgün
mü?
Bu süreçte ailemin yanında olamamak elbette ki zor benim için.