Paris'teki baskının günü tesadüf değilmiş!
Abone olParis'te karikatür dergisi Charlie Hebdo'ya baskın Fransa'da İslam karşıtı romanın piyasaya çıktığı güne denk getirilmiş.
Habertürk gazetesi yazarı Ruşen Çakır, Paris'te 12
kişinin ölümüyle sonuçlanan Charlie Hebdo baskınının Fransa'da
İslam karşıtı roman "Soumission"unla
(İtaat) aynı güne denk getirildiğini yazdı.
Yazısında Fransa'da yaşayan Türk Sosyolog Nilüfer Göle
ile Türkiyeli araştırmacı Riva Kastoryano'nun saldırıya
ilişkin görüşlerini de paylaşan Çakır, şunları yazdı:
"Charlie - Hebdo saldırısından birkaç saat sonra Prof.
Göle ile konuşma imkânı buldum.
Şok içindeydi. "Durum çok vahim. Çok korkunç. Artık bu
terör de değil, tam bir barbarlık" diyordu. Ona göre zaten
Almanya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde yaşanan İslam
düşmanlığı iyice tırmanacaktı. Ve bu durumdan Avrupa'daki tüm
Müslümanlar gibi Türkler de çok olumsuz olarak etkilenecekti.
"Peki ne yapılabilir?" diye sorduğumdaysa umutsuz bir
cevap aldım:
"Eğer Türkiye'de, bundan mesela 5 yıl önceki, Batı'nın da
önem ve değer verdiği AKP iktidarı olsaydı ve bu iktidar bu
barbarlığa karşı net bir şekilde çıkabilseydi belki bir şeyler
olabilirdi. Ama böyle bir şey olacağa benzemiyor. Bu
yüzden feci bir durumdayız."
İSLAM KARŞITI ROMANLA AYNI GÜN
Daha sonra Paris'teki Uluslararası İncelemeler ve Araştırmalar
Merkezi'nde göç, yabancı düşmanlığı gibi konularda çalışan
Türkiyeli araştırmacı Riva Kastoryano ile konuştum. O da Cezayir
kökenli Silahlı İslami Grup'a (GIA) atfedilen 1994'teki şehir içi
tren saldırısından sonraki en büyük terör eyleminin son derece
profesyonelce gerçekleştirilmiş olduğunun altını çizdi.
Öte yandan saldırının, Fransa'da günlerdir gündemin ilk sırasında
yer alan İslam karşıtı "Soumission" (İtaat)
romanının piyasaya çıkacağı güne denk gelmiş olmasına dikkat
çekti.
Charlie-Hebdo'nun da son sayısında kapak olan romanda,
İslam düşmanı tutumuyla bilinen kışkırtıcı yazar Michel
Houellebecq, 2022 yılında cumhurbaşkanlığı seçimini, aşırı sağcı
Ulusal Cephe'ye karşı diğer partilerin de desteğiyle Müslüman bir
adayın kazanacağını anlatmış.
PEKİ NE YAPMALI?
Çakır yazısına "Peki ne yapmalı?" sorusuna yanıt arayarak son
verdi:
"11 Eylül'ün ardından şöyle yazmıştım:
"Henüz vakit geçmeden İslam dünyası; dindarı, dinsizi,
sağcısı, solcusu, Arap'ı, Türk'ü, Acem'iyle kendi gerçeğiyle
yüzleşmek ve kendisiyle hesaplaşmak durumundadır. Bu kaçınılmaz ve
daha fazla ertelenemez bir zorunluluk.
Hiç kuşkusuz bunu ABD ya da Batı istiyor diye yapacak
durumda değiliz. Kaldı ki, biz bu özeleştiride ne kadar başarılı
olursak, Batı da kendi içindeki şeytanla o denli yüzleşmek zorunda
kalacaktır."
Bu da 15-20 Kasım'ın ardından Birikim'e yazdığım yazının son
paragrafı:
"Hiçbir işe yaramayan 'İslam'da terör yoktur', 'Müslüman
olan bunu yapmaz' sözleri yerine, İslam ülkelerini
demokratikleştirme, buralarda sivil toplumu güçlendirme, insan hak
ve özgürlüklerini egemen kılma, hukuk devletini tesis etmeye
çalışmak gerekiyor. Ama işimiz çok ama çok zor, hatta galiba
imkânsız. Çünkü hiçbirimiz kendi içimizdeki şeytanla yüzleşmeye
razı ve hazır değiliz. Ve her birimiz bıkıp usanmadan,
karşımızdakini kendi muhasebesini yapmaya çağırıyoruz. Bu gidişle
hep birlikte bu enkazın altında kalacağız." Evet, maalesef enkazın
altında kalmış durumdayız. Hep birlikte!