Müzakere süreci dolu dizgin sürerken, “Paris
Cinayeti’nin sorumlusu kim?" ve "neden
öldürüldüler?” soruları şuanda en meşhur ve en kritik
sorular.
Ben de bugün, bu derin deryanın içerisine girerek, soruları iki
ayrı görüş üzerinden değerlendirip yorumlamaya çalıştım.
Bu sebeple, buyurun benimle aşağılara inip biraz cevap
arayalım.
Öncelikle Takvim Gazetesinden Ergün Diler, Paris’te öldürülen üç
kadın için çok önemli iddialarda bulundu.
Diler’e göre;
1- PKK’ya destek veren isim ve şirketlerin yer
aldığı, para trafiğini gösteren “kozmik bir dosya”
vardı. Ortaya çıkması, Avrupa ülkeleri açısından skandal etkisi
yaratabilirdi. Ve bu dosya, bir şekilde Sakine Cansız’ın eline
geçmişti. Bu nedenle hem o dosyayı ele geçirmek hem de içerisindeki
bilgileri sızdırma ihtimali olan kişileri ortadan kaldırmak
gerekiyordu.
2- Başta Fransa olmak üzere Avrupa ülkeleri, AK
Parti’nin Afrika atağından rahatsızdı. Çünkü himaye ve
denetimlerinde olan bölgelerin kontrolünü ve fırsatlarını bir
başkasına kaptırmak istemiyorlardı. Bundan ötürü, Afrika atağına
karşılık Türkiye’ye bir yanıt ve gözdağı verilmesi gerekiyordu. O
cevap da müzakereleri baltalamak oldu.
3- Avrupa ülkeleri, her üç kadının da Avrupa
içerisinde kolayca dolaşmasını sağlıyor, onlarla düzenli olarak
istihbarat örgütleri aracılığıyla bir araya geliyor ve itiyaçları
olan konular doğrultusunda yardımcı oluyorlardı.
Şimdi bu iddiaları bir de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk Çelik’in müzakereler hakkındaki dünkü verdiği demeçlere
bağlayarak değerlendirelim.
Çelik, beyanatında iki noktaya dikkat çekiyordu:
Birincisi; “müzakere süreciyle birlikte Öcalan’ın
gücünün ne olduğunun ortaya çıkacağı”, ikincisi ise;
“PKK’nın mali - idari bağlantılarının ve destekçilerinin bu
süreçte kendini belli edip göstereceği” idi.
Tüm bu iddia ve nedenselliklere yoğunlaştığınızda göreceksiniz
ki; ilgili cinayet, müzakerelerin ve Kürt Sorununun tam da
merkezinde duruyor.
Üç kadının cinayet sebebinin öğrenilmesi demek, kimlerin bu
sorunu Türkiye’nin çözmesini istediğinin, kimlerin istemediğinin,
hangi çıkar gruplarının bu sorundan nasıl nemalandıklarının
öğrenilmesi anlamına gelmesidir.
Olayın açığa çıkmasıyla birlikte, Kürt sorunu üzerindeki toz
bulutlarının kalkmasının ilk adımları atılacak ve birçok şifrenin
kırılarak kilitli kapıların açılmasına neden olacaktır.
Bunlara ek olarak bir diğer nokta ise,
Öcalan'ın kardeşi, dünkü İmralı ziyaretinin ardından bir
gazetecinin “Öcalan’ın devletten istekleri neler?”
sorusuna, “onlar zamanla açıklanacak” cevabını
verdi. Yani ortada Devlet ve İmralı arasında yapılmış bir
mutabakatın olduğunu ve bunun zamanla açıklanacağını ilan etmiş
oldu.
Bu sebeple, varılan mutabakatın neticesinde ilgili 3 kadına
iletilen direktifler varsa ve bu direktifler doğrultusunda girilen
barış sürecinde onların örgüt içerisindeki duruşları ile cinayet
arasında bir bağlantı söz konusuysa; bu durum Öcalan’ın
“etki ve gücünü” de ortaya çıkaracaktır.
Yani bu cinayetle, böylece Bakan Çelik’in bahsettiği her iki
unsurda kendini daha şimdiden göstermiş durumdadır.
Bu söylediklerim tabi çoğu sadece iddia,
Fakat tüm bulguları yan yana getirdiğimizde cinayetle ilgili tek
bir “kesin gerçeklik” olduğunu
göreceksiniz.
O da şu:
Diyelim ki cinayet; İktidara karşı olan derin devlet,
İktidarın kendisi,
PKK’daki iç hesaplaşma,
Yada dış ülkelerin istihbarat örgütleri tarafından işlenmiş
olsun.
Burada can alıcı nokta;
cinayeti kim işlerse işlesin, Avrupa’daki Kürt hareketinin her
manevrasını izleyen, takip eden, onlarla kontak halinde olan Fransa
ve diğer Avrupa ülkelerinin göz yummaları ve katkıları olmadan
cinayetin gerçekleşmesinin mümkün olmadığıdır.
Yani son tahlilde, Diler'in "Avrupa ülkelerinin, kendi
sınırları içerisindeki Kürt hareketine son derece
hakim olduklarını" belirttiği
gibi, onların düzenli olarak izleyip takip
ettiği 3 Kürt kadının, kendi bilgileri ve göz yummaları olmadan
Lafayette Sokağı 147 no'lu binada öldürülmeleri
imkânsızdır.