Prensin özel uçağı havaalanındaki piste inmişti.
Bir tatil başlıyordu…
Prens tatil için geldiği otelin konaklama için kendisine ayrılan
özel villasında mutlu olmadı.
Ben niye burada konaklıyorum ki dedi, zaten benim sarayımın her
yeri altınlarla safran sarısı duvarlarla çevrili…
En özel yemek ziyafetleri, en lüks yat, eğlence mekanlarında
özel localar derken tatil giderek can sıkıcı bir hal alıyordu Prens
için.
Çoğu insanın hayal bile edemeyeceği imkanlar onun için gayet
normal ve sıradandı.
Günler, geceler geçiyordu ama Prens kendisi için özel olarak
planlanmış tatilde mutlu değildi.
Ve sonunda tebdili kıyafet çıktı bir akşam vakti bulunduğu tatil
beldesinin sokaklarına …
Sıradan bir tatilci gibi bir akşam geçirecekti.
Kendisini yakından takip eden koruma ekibine talimat verdi,
kimselere belli etmeden onlarda bir tatilci gibi uzaktan izlediler
Prensi.
Prens yanındaki iki yakın arkadaşıyla birlikte dolaşmaya
başladı.
Salaş bir cafe bar’ın sahile konulmuş puflarına oturdu,
bir çay ve nargile söyledi kendisine
Mekanların renkli ışıkları denize yansıyordu. Bol yıldızlı bir
gece ve manzara güzeldi.
Ve birden sahilde bir çocuk fosforlu bileğe takılan bileklikler
elinde yürüyordu.
Prensin hoşuna gitmiştir çocuğun rengarenk fosforlarla parlayan
bilekleri dolu bu hali.
Çocuk bu bileklikleri satarak ekmeğini kazanıyordu. Hey dedi el
salladı Prens, çocuğa yanına çağırarak bir turuncu bir mavi
bileklik aldı
Ve hiç vakit kaybetmeden taktı. Tatili için ona sunulan en üst
düzey atmosferlerden sıkılan yüzü gülmeye prensin akşam yüzü güldü.
Espri yaptı, şakalaştı adeta çocuklar gibi şendi. Mutluluğu ise her
halinden belliydi.
Çoğumuz için belki sıradan bir akşamdı Prens için ise belki de
yaşadığı en mutlu akşamdı.
Parayla Mutluluğu Satın alamazsınız.
Gözlerini açtığında çoktan bulutların üzerindeydi…