Papaz Damien ve Fethullah Gülen
Abone olZaman yazarı Ahmet Kurucan, misyoner papazı Damien ile Fethullah Gülen'e Türkiye'de yapılanları karşılaştırdı.
Zaman si yazarı , Hawaii adalarında hristiyanlığı yaymaya ve cüzzamlılara yardıma giden Papaz Damien'in hayatını anlattı.
Yaptığı hayır işleriyle kısa sürede yöre halkının gönlünde taht kuran misyoner Papaz, cüzzam hastalığından ölerek 1889'da oraya defnediliyor.
Aziz ilan edilen Damien'in naaşını, Belçika hükümeti 1936 yılında ülkesine geri getiriyor.
1995 yılında cenazesine yapılan işlem sırasında Hawai'liler, çok sevdikleri Damien'in sağ elini alarak ülkelerine defnediyor.
PAPAZ DAMİEN'E SEVGİ GÜLEN'E ZULÜM!
Sevilen ve cenazesi bile taraflar arasında paylaşılamayan Belçikalı papazın hayatını köşesinde anlatan Kurucan, sözü Gülen'e getiriyor.
Yazar, "Sözü uzatmanın manası yok; küçümsemek için demiyorum ama 816 cüzzamlı insan için hayatını feda eden Damien’e gösterilen ilgi ve alâkanın kaçta kaçını acaba teori ve pratikte bütün bu hizmetlere imza atan Hocaefendi’ye gösteriyoruz?" diye soruyor.
Gülen'in din ve insanlık adına model olacak hizmetler yaptığını savunan yazar, Papaz Damien ile Gülen'e yapılanları karşılaştırıyor. İktidara ve ona yakın duranlara tepki gösteren Kurucan, yazısını böyle tamamlıyor:
TAKİPLER, ZULÜMLER, HAPİSLER, MAHKEMELER, DELİLSİZ SUÇLAMALAR
"Bakın o insanın hayatına. Takipler, zulümler, hapisler, mahkemeler, delilsiz suçlamalar, hakaretler, nefretler ve daha neler neler. Hele son aylarda aynı değerleri paylaştığımız, aynı kıbleye yöneldiğimiz dost bildiklerimizin yaptıkları. İnsaf kavramı bile isyan ediyor yapılanlara. Yazının başlığını ilk bitirdiğimde gayri ihtiyari Papaz Damien ve Fethullah Gülen Hocaefendi yapmıştım. Ama ülkedeki akıl tutulmasından ve her şeyden büyük bir kara propaganda üretmekle görevli kalemşorlardan endişe ettim ve vazgeçtim. Bu ikisinin din adamı olmaları ve insanlığa hizmet hariç benzerliği yok. Hatta benzerlik var dediğim bu ikisinde bile farklılıklar söz konusu. İlki, dinleri farklı. İkincisi insanlığa hizmetin çapı, kapsama ve etki alanı birbiri ile mukayese edilemeyecek kadar uçurumlarla dolu.
İnsafsızlar demişken herkes mi böyle? Tabii ki değil? Merhum Özal’ı hatırlayın. Mehmet Keçeciler anlatıyor, 1986’da Hocaefendi’nin Burdur’da yakalanmasının ardından hükümet olarak yaptıklarını yeni yayınlanan “Merkez Siyasetin Perde Arkası” kitabında. Bir suçu olmadığı halde keyfî tasarruflarla 1980 askerî ihtilal komitesi tarafından arama listesine konulan Hocaefendi için gece Bakanlar Kurulu toplantısı yapıyorlar. 6 yıldır yapılan kanunsuz takibatı kanunî çerçeve içine oturtup zulme son veriyorlar. Tam da bu noktada insan düşünmeden edemiyor; mukayeseden kendi alamıyor.
GELME HOCAM
Her neyse; yazıyı, “Hocaefendi Türkiye’ye gelsin mi?” diye soranlara merhum Aydın Bolak’ın 2004 yılında bir TV programında verdiği şu cevapla bağlayayım: “Gelmesin diyorum!.. Gelmesin, çünkü hâlâ Türkiye’de büyüklüğünü idrak edemeyen küçükler var. Büyük meseleleri küçük insanlar anlayamaz. Piyonlar hep küçüktür. Zaten büyük olsalardı, piyonluğa razı olmazlardı. Hazımsızlık, küçüklük alâmetidir. Gelme Hocam!..”