Papadopulos'un 'hayır'lı konuşması
Abone olPapadopulos'un konuşmasının tam metni Türkçe'ye çevrildi. Rum liderin hedefinde Türkiye vardı. İşte o metin..
Kıbrıs Rum yönetimi lideri Tasos Papadopulos, Annan planı için
yapılacak referandumda halkını plana hayır demeye çağırdı.
Papadopulos'un dün akşam televizyondan yaptığı ve Basın Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün Rumca aslından çevirdiği konuşmanın
tam metni şöyle: ''Yurttaşlarım, Bu oldukça önemli tarihi
koşullarda, siz egemen Kıbrıs halkına seslenmeye mecbur olduğumu
hissettim. Her halk kendi tarihini belirliyor ve yazıyor. Bunu
bazen kurtuluş ve toplumsal mücadelelerle, bazen de oyu aracılığı
ile demokratik süreçler ile yapıyor. Şimdi Kıbrıs halkı, hepimiz
birey olarak ve ortaklaşa, Kıbrıs'ın gelecekteki tarihini yazmaya
davet ediliyoruz. Vatanımız tarihinin en dramatik anlarını yaşıyor.
Sadece bugün ve bizim kuşağımız için değil, gelecek için ve gelecek
olan kuşaklar için de belirleyici anlar yaşıyor. Bizim bugün
alacağımız kararlar, gelecek kuşakların kader ve talihlerini
belirliyor. Ülkemizin tüm siyasi liderleri ve sizin her birinizin,
24 Nisan'daki referandumda alacağımız kararın ciddiyetinin tam
bilincinde olduğunuza ve oyumuzla üstlendiğimiz sorumluluğumuzun
yükünü paylaştığınıza inanıyorum. Bu karar sadece ve sadece Kıbrıs
halkına aittir. Yabancı dostlarımızın halkımıza ve Kıbrıs
Cumhuriyeti'ne saygı duyacağını ümit ederim. Müdahale ve
baskıların, Kıbrıs halkının saygınlığına karşı hakaret, BM
Tüzüğü'ne ters ve verimsiz olarak sonuçlandığını anlayacaklarını
umut ediyorum. Ortaklaşa ve bireysel olarak almaya davet
edildiğimiz kararların kritikliği, kimin daha çok veya daha az
vatansever olduğu yarışına girmemize izin vermiyor. Hepimizin amacı
aynıdır ve hepimiz vatanımızın geleceği için aynı kaygılara
sahibiz. Annan Planı'nda, gerek kısa vadede, gerek uzun vadedeki
sonuçlar açısından yapılan değerlendirmelerde, analizlerde ve
anlaşılması zor önlemlerde farklılıklar var. Hepinizi, fanatizme ve
hakarete başvurmadan karşılıklı saygı ruhu içinde çalışmaya davet
ediyorum. Partilerin güçlerini hesapladıkları siyasi seçim değil
bu. Partiler kendi aralarında hesaplaşmayacak. Tarih ile
hesaplaşacağız. Birliğimizi korumamız vatanımıza karşı en büyük
yükümlülüğümüzdür. Referandum sonucu her ne olursa olsun saygı
duymamız, ertesi güne uyum içinde ve güçlü başlamamız gerekir.
Kıbrıs'ın hepimize ihtiyacı var. Hiç kimse fazlalık değil. Her iyi
niyetli ve samimi görüşe saygı duyuyorum. Tarafsız olarak
değerlendirmeye çalışıyorum ve önyargı, duygusallık ve
doktrinlerden etkilenmeden değerlendirmeye çalışıyorum.
Cumhurbaşkanı ve Kıbrıs Rum toplumunun seçilmiş temsilcisi olarak,
kendi seçimim ve kararımı empoze etme çabası içinde olmadan,
müzakerelerin ağır sorumluluğunu ve kararımı samimi olarak alenen
açıklama yükümlülüğü taşıyorum. Nihai karar her zaman sizindi ve
öyle olmaya devam ediyor. Milli iradeniz 24 Nisan referandumunda
dile gelecek. Luzern'den döndüğüm günden beri çalışma
arkadaşlarımla birlikte tüm zamanımı nihai Annan Planı'nın tüm
boyutunu incelemeye ayırdım. Birçok değerlendirme, görüş ve
analizlere kulak verdim. Kamuda oluşan diyaloğu dikkatli bir
şekilde izledim. Plan'ın belli bazı boyutları konusunda yabancı
uluslararası ilişkiler ve anayasa uzmanlarının görüşlerini aldım.
Uluslararası faktörlerin açıklamalarını soğukkanlı ve nesnel bir
şekilde değerlendirdim. Yunanistan'daki partilerin ve temasa
geçtiğim dış hükümetlerin değerlendirmelerini dikkatle inceledim.
Ülkeye katkılarından dolayı saygı duyduğum Kıbrıs'taki siyasi
partilerin nihai kararlarını bekliyorum ve dikkatli bir şekilde
inceleyeceğim. Değerlendirmelerimdeki yegane kriter, Kıbrıs Rum ve
Kıbrıs Türk, tüm Kıbrıs halkının çıkarlarına ve haklarına hizmet
etmekti. Vicdanım ve oyunuzla beni seçtiğiniz Cumhurbaşkanı sıfatı
bunu gerektiriyordu.'' Taahhüt ettiklerim... ''Kıbrıs Rum Halkı,
Yaklaşık olarak 1 yıl önce oyunuzu istediğimde, tüm gücümle ve her
platformda ve atılan her adımda, o zamanki Annan planının işler ve
kalıcı olması hedefiyle iyileştirilmesi için mücadele edeceğimi
taahhüt ettim. İyileştirme taleplerimizin, Annan planı
parametreleri dahilinde, planın genel felsefesini, temelini,
esaslarını ve benden önce varılan uzlaşmaları yıkmadan olacağını
taahhüt ettim. Ayrıca birleşik bir Kıbrıs çerçevesinde, Kıbrıs
Rumları ve Türklerinin çıkarlarını koruyacak bir çözümü taahhüt
ettim. Bizim tarafın, BM Genel Sekreteri himayesinde toplumlararası
müzakereler arzu ettiği yönünde Ulusal Konsey'in sabit politikasına
bağlı kalarak, Annan planı temelinde ve Ulusal Konsey'de
kararlaştırılan koşullar altında, Genel Sekreter'in tekrar girişim
başlatmasını istemeyi ve bu yönde baskı yapmayı sürdürdüm. Sonunda
Genel Sekreter, girişim üstlenmesi için üst hakem rolünün kabul
edilmesini şart koşarak, müzakerelerin yeni süreci konusunda bir
anlaşmaya varmak için bizi 10 Şubat 2004'te New York'a davet etti.
Genel Sekreter'in davetine olumlu cevap vermiş olmasaydım, Ulusal
Konsey'in sabit politikasının aksine hareket etmiş olacaktım ve bu,
soruna BM himayesi altında bir çözüm istediğimiz tezimiz ile
bağdaşmayacaktı. New York'ta bana eşlik eden, büyük parti
temsilcilerinin ve o zamanki Yunanistan hükümeti ile muhalefetinin
onayı ile, bu farklı süreci kabul ettik. Kişisel olarak bu süreci,
Kıbrıs halkının referandumda oyu ile son sözü söyleyeceğinden
dolayı kabul ettim. Ulusal Konsey'in, tarafımızın aşırı yaklaşım
içinde olması bize karşı eleştirilere yol açacağı konusunda
değerlendirmelerinden sonra, iki toplumun çıkarlarına hizmet eden
uzlaşıcı öneriler sunduk. Türk tarafının, toprak, mal-mülk ve
yerlerinden edilenlerin geri dönmeleri gibi konuları gündeme
getirmesi durumunda biz de ek konular gündeme getirme hakkını
koruduk. Gerçekten de Türk tarafı bu konuları gündeme getirdi ve
bizim taraf belgelerle gerek toprak konusunda, gerek yerlerinden
edilenlerin hakları ve mal-mülk konusunda buna karşılık taleplerini
gündeme getirdi. Asgari ancak çok önemli hedefimiz, halkımızın ve
vatanımızın tekrar birleşmesiydi. Bir taraftan çözümün
işlevselliğini güçlendirecek diğer taraftan da kurum ve görevleri
birleştirecek koşulları yaratacak kurumsal değişiklikler amaçladık.
Türk tarafının olumsuz ve aşırı tutumlarının yanı sıra BM'nin de
Annan planı dışındaki taleplere gösterdiği tahammül, iyi niyetimize
rağmen esaslı müzakerelerin yapılmasına olanak sağlamadı. BM Genel
Sekreteri üst hakem rolünü kullanarak, Lefkoşa ve İsviçre'de
müzakerelerde gündeme getirilen konularda bir anlaşma olmadan,
5'inci Annan planını hazırladı. 5'inci Annan planı, 3'üncü ve
4'üncü plana oranla iyileştirmeler içeriyor. Ancak bu
iyileştirmeler, planın işlerliği, referandumdan sonra uygulanmaya
hazır ve vatanımızın ekonomik alanda tekrar birleşmesi gibi
taleplerimizi asgari derecede tatmin etmiyor. Şimdi Annan planını
detaylı olarak anlatmanın ne zamanı ve ne de bu bir fırsat. Bu
gelecek günlerde ve referanduma kadar yapılacak. Ancak sizi
düşündüren planın bazı boyutlarına örneklerle değinmemin faydalı
olacağını düşünüyorum. Annan planını ne yıkmaya ne de
güzelleştirmeye çalışacağım Planın işlerliğinin sağlamlaştırılması
yönündeki önerilerimiz, Başkanlık Konseyi'nin teşekkülü, Asliye
Mahkemeleri'nin kurulması veya AB konularında İşbirliği Anlaşması
ile sınırlı değildi. Bunun aksine, yasama, Merkez Bankası, ortak
para ve maliye politikası, mülk edinme zamanının kısaltılması,
geçici dönemlerin kısaltılması, Federal Hükümetin yapısı,
Parlamento organları üyelerinin seçimi, yasama, toprak konusu,
kayıplar konusu, Dipkarpaz gibi sunduğumuz 7 öneriyi kapsıyordu.
Şunu vurgulamak istiyorum: Sunulan tüm önerilerimiz, Annan planı
parametreleri dahilindeydi ve Annan planının Kıbrıs Türklerine
verdiği hakları azaltmıyordu. Bunu aksine Türk tarafı, Kıbrıslı
Rumların çıkarlarını olumsuz etkileyen 11 talepte bulundu ve bunlar
nihai Annan planında benimseniyor. Şimdi, koymuş olduğumuz asgari
hedeflerimizin nihai Annan planında ne kadar tatmin edildiğini ve
temel insan haklarını koruyacak ayrıca gerek Kıbrıslı Rumlar için,
gerek Türkler için ekonomik refahı sağlayacak federal bir devlet
ile vatanımızın tekrar birleşmesinde ne kadar başarılı olunacağını
değerlendirmemiz isteniyor.'' Temel kaygılar ''Can acısıyla, en
elastik ve iyi değerlendirmeyle nihai Annan planının koymuş
olduğumuz hedefleri asgari derecede tatmin etmediği sonucuna
varıyorum. Esaslı önerilerimiz kabul edilmedi. İyileştirilen
önlemlerde dahi fonksiyonel zorluklar, karmaşık süreçler ve
tehlikeli belirsizliklerin olduğunu görüyoruz. Vatanımızın geleceği
için en temel kaygılarım şunlar: Kıbrıs Türk toplumu, çözümün ilk
gününden itibaren mücadele verdiği tüm temel taleplerini elde
ediyor. Hatta tam olarak referandumdan 24 saat sonra. Anlaşmanın
uygulanmaya başlamadan önce, Türkiye Parlamentosu tarafından
onaylanıp onaylamayacağı kesin değil. 'Yasal Kurucu Devlet' olarak
varlığı tanınıyor. İşgal ve istila siliniyor. Kıbrıs Türk vatandaşı
olanlar AB'nin yasal vatandaşları olarak kabul ediliyorlar.
Kıbrıslı Türkler, eşit 'eşbaşkanlık' ve Konsey, Komisyon gibi diğer
organlarda eşit sayıda Kıbrıs Türk kurucu devletinin
temsilcilerinin katılımıyla yeni Federal devletin yönetiminde eşit
katılıma sahip oluyorlar. Bunun aksine, kötü bir çözümle olsa bile,
Kıbrıs Rum tarafının elde etmeye çalıştığı şeyler hiçbir güvence
olmadan geleceğe bırakılıyor ve bunlar Türkiye'nin yerine getirmeyi
üstlendiği yükümlülüklerindeki iyi niyetine bağlı. Kısacası, sadece
Türk tarafının anlaşmaya uyması yönündeki iyi niyetine karşılık
'umut satın alıyoruz.' İşgal altındaki topraklarımız, anlaşmanın
imzalanmasından üç buçuk ay ile üç buçuk yıl sonra geri verilecek.
Bunun uygulanacağı yönünde de hiçbir güvence yok. Bu toprakların
Türk ordusu kontrolü altında değil de Barış Gücü kontrolü altında
olması önerimiz reddedildi. Mülk veya tazminat birçok belirsizlikle
ve tarafımız aleyhine birçok ekonomik zorluklarla ayrıca çok
karmaşık bir süreçle çözümün imzalanmasından üç yıllık bir zaman
içinde veya Mülk Konseyi kararıyla beş yıl içinde alınabilecek.
Tazminat yükünün büyük bir kısmını Kıbrıslı Rumların yatırmaları
istenecek. Yakın zamanda, Kıbrıslı Rumların Kıbrıs Türk kurucu
devletinde ikinci bir ev alma imkanının tanınması önemli bir olay
gibi sunuldu. Tabii ki bu hak otomatik ve genel olsaydı büyük önem
arz edecekti. Ancak maalesef söz konusu Anayasa maddelerinde ve
AB'nin onaylayacağı Uyum Belgesi'nde bu hakkın otomatik olmadığı
belirtiliyor. Bunun aksine, kurucu Kıbrıs Türk devleti, kendi
yasasıyla bunu düzenleme veya on beş yılla sınırlama hakkına sahip
veya Kıbrıs Türk kurucu devletinde kişi başı gayri safi milli
hasılanın Kıbrıs Rum kurucu devletinin yüzde 85'ine ulaştığında
buna izin verme hakkına sahip. Geri dönecek olan göçmenler için
öyle zaman takvimleri öngörülüyor ki, göçmenlerimizin güvenli
olacakları veya 3, 10 veya 20 çocukları için okul olacağı koşullar
yaratılmıyor. Maalesef tüm göçmenlerimiz de geri dönme hakkına
sahip olmuyorlar. Ayrıca kurucu Kıbrıs Türk devletinde yaşayacak
olan Kıbrıslı Rumlar, demokratik ilkelere aykırı olarak siyasi
haklarını yerine getiremeyecek ve Senato için oy kullanamayacaklar.
Nihai Annan palanıyla Kıbrıslılar değil, Türkiye'nin Kıbrıs'ı
kontrol etme ve hamilik istekleri yerine getirildi. Esasında tüm
yerleşimciler kalıyor. 19 yıl sonra da Kıbrıs'a yerleşecek Yunan ve
Türklerin yüzde beş oranında olabileceği istisnasının iptal
edilmesi olasılığı da aşikardır. Böylece Türklerin topluca Kıbrıs'a
yerleşmeleri tehlikesi de görünmektedir. Çünkü 19 yıl sonra da,
yüzde 5 oranının korunması, Kıbrıs Türk temsilcilerinin onayının da
gerektiği Başkanlık Konseyi, Meclis ve Senato'nun bu yönde
onaylayacağı yasaya bağlı. Biz, Ulusal Muhafız Ordusu'nu
dağıtmışken, Kıbrıs'ta az sayıda olsa bile Türk askerinin daimi
olarak kalması Kıbrıslı Rumlar için güvensiz koşullar yaratıyor.
Gerek yerleşim, gerek Kıbrıs'ta Türk askerinin varlığı, Türkiye
hariç ne Kıbrıslı Rumların, ne de Türklerin yararınadır. Annan
plandaki ekonomik önlemlere göre, ekonominin ayakta kalabilmesi
şüpheli. Söz konusu önlemlerin uygulanması, Kıbrıslı Rumlar için
dayanılmaz ekonomik sonuçlarla eşdeğerde. Planın tüm yapısı Kıbrıs
ekonomisinin çöküşüne yol açmasa bile, ciddi ekonomik krize yol
açacak ve Kıbrıslı Rumların yaşam standartlarını olumsuz
etkileyecek.'' Plan neyi sunuyor? ''Annan planının işleyişindeki
zaaflar Kıbrıs'ın AB'de tek bir sesle faaliyette bulunmasını da
tehlikeye sokuyor. Kıbrıs Rumlar birçok fedakarlıklarla Kıbrıs'ın
AB üyeliğini elde etmelerine rağmen, gerekli olan tüm federal ve
yerel yasal önlemler benimseninceye kadar, üyelik çok kolay bir
şekilde yavaşlayabilir. Başka bir deyişle Annan planı, de facto
bölünmüşlüğü iptal etmiyor, aksine yasallaştırıyor ve
derinleştiriyor. Soru, vatanımızın birleşmesini ve çözümü isteyip
istemediğimiz değil. Çünkü buna cevap ''Evet'' olur. Gerçek soru
şu: Annan planı tekrar birleşmeyi mi sağlıyor, yoksa imzamızla
bölünmüşlüğü mü sonsuzlaştırıyor. Annan planı iki toplumun
birleşmesinden çok, dolaşım, yerleşim, mal edinme hakkı, siyasi
hakların yerine getirilmesi gibi kısıtlamalar ile daimi
bölünmüşlüğü öngörüyor. Ekonominin birleşmesi, Kıbrıs'a hizmet
verecek şekilde ortak ekonomik hedefler, ortak ekonomik sorunlar,
ortak mücadeleler ve hatta gelecekte çalışanların ortak sendikalar
altında örgütlenmesi suretiyle birleşik bir dinamizme yol
açabilecekken, netice itibariyle ayrı ekonomi kondu. Vatanımızın ve
halkımızın tekrar birleşmesi hedefimiz başarılı olamıyor. Planın
AB'nin birincil hukukuna dönüştürülmesi ile çözümün gelecekte
iyileştirilmesi umudu da tükeniyor. Kıbrıs Türk tarafının ayrı
yaşayacakları ve sadece işbirliği içinde olacakları iki halklı, iki
devletli hedefleri tam olarak başarıya ulaşıyor. Müzakereler
sürecinin uzlaşmalardan oluştuğu doğrudur. Bu, çeşitli istekleri ve
anlaşmazlıklar uçurumunu azaltmaktadır ve bir al-ver sürecidir.
Annan planında, hiç müzakere yapılmayan ve bizim taleplerimiz tam
olarak göz ardı edilen ve kabul ettirilen uzlaşmaların birçoğundan
memnun değilim. Örneğin yerlerinden edilenlerin, geri dönecek
olanların sayısının düşürülmesinden memnun değilim. Bunlar Ulusal
Konsey'in çözüm için değil de müzakere zemini olarak kabul ettiği
üçüncü veya dördüncü Annan planında olan önlemlerden daha kötü.
Şimdi bunlar Kıbrıslı Rumlar için daha da kötü olmuş durumda.
Uzlaşma ruhu içinde bizden bu daha kötü düzenlemeleri kabul
etmemizi istiyorlar. Böyle acı uzlaşı olmazsa çözümün olmayacağını
ve bir orta çözümün bulunması gerektiğini söylüyorlar. Ancak, 'orta
çözümün' doğru cevabı oluşturmadığı bazı ilkeler ve insan hakları
konuları var. Mal sahibinin, mallarını kanun dışı istilacı ile
paylaşması veya malından vazgeçmesi için, onda dokuzu Kıbrıs
Rumları ve sadece onda biri Kıbrıs Türkleri tarafından karşılanmak
üzere federal devlet garanti edeceğinden, netice itibariyle
kendisinin ödeyeceği bir tazminat talep etmesi açık ve doğru bir
ilke değildir. Annan planı ayrıca 19 yıl içinde veya Türkiye'nin AB
üyeliğine kadar, hangisi erken gerçekleşirse, bir kurucu devlette
ikamet edip o kurucu devletin ana dilini bilmeyenlerin, söz konusu
kurucu devletin toplam nüfusunun üçte birini aşamayacaklarını
öngörüyor. Yani Rumca konuşanlar hiçbir durumda kurucu Kıbrıs Türk
devletinin nüfusunun üçte birini aşamayacaklar. Annan planına göre,
Kıbrıslı Rumların ve Türklerin karşılıklı olarak kurucu devletin de
sahip olabilecekleri üçte bir oranındaki toprağa, değerinin üçte
biri kriteri de ekleniyor. Annan planına ilişkin en önemli
kaygılarım kabul ettirilen uzlaşmalara odaklanmıyor. Ayrıca uzun
zamandan beri, oldubittiler ile ve 35 bin Türk askerinin gölgesi
altında bulunacak bir çözümün adil olamayacağını söylüyorum.
Kıbrıs'ta çözüm bulunması için bu bedeli ödemeye hazırız. Ancak
çözüm adil olmayacaksa, en azından işler olmasını hedeflemeliydik.
Kararların yüzde 50-50 alınması imkanını tanıyan bir sistem, her
iki tarafa devletin yönetimini aksatacak yönde zorluklar çıkarma
imkanı veriyor. Bunun devam etmesi durumunda devletin yapısını da
dağıtması kaçınılmazdır.'' Türklerin tüm talep ettiklerini
veriyoruz ''Her zaman şunu hatırlayalım. Biz referandumdan hemen
sonra Kıbrıslı Türklerin tüm talep ettiklerini veriyoruz ve
devletimiz feshediliyor. Oysa biz toprak, mal-mülk ve yerleşim gibi
konularda bize verilecek olanları gelecekte almayı bekleyeceğiz.
Benim ciddi kaygılarım bu haksızlıklar ve belirsizlikler konusunda
değil. Kaygılarım, Annan Planı'ndan çıkacak olan yeni Kıbrıs ile
olan belirsizlik. Kaygılarım yeni devletin kurulması ve işlemesi
gibi AB içinde rahatsız edici ortak değil de, yapıcı olarak
çalışabilmesi yönünde. Federal Devletin vatandaşlarına ekonomik
imkan ve refah fırsatını sağlayıp sağlamayacağı yönünde. Annan
Planı bence ayrıca AB'ye bir mektupla başvurup Anlaşma'nın AB'nin
Birincil Hukuku olmasını talep etmemi istiyor. Böylece her Kıbrıs
vatandaşının AİHM'e başvurusu engellenmiş oluyor. Bunun yanı sıra
Annan Planı, benim AİHM'e başvurarak bugüne kadar yapılan
başvuruların geri çekilmesinin talep etmemi istiyor. Bu mümkün
değil. Annan Planı'nı kabul etmekle doğacak olan tehlikelerle
birlikte aynı sorumlulukla planı reddetmekle olası etkilerini de
değerlendirmemiz gerekiyor. Planı destekleyenlerin halka
anlattıkları yönündeki şantajları kabul etmiyorum. Halka karşı
dürüst ve samimi olmalıyız. Mantıken, halk plana 'hayır' derse
etkileri ne olacak sorusu soruluyor. Egemen Kıbrıs halkı oyu ile
planı reddederse Kıbrıs Cumhuriyeti bir hafta içinde tam ve eşit
bir şekilde AB üyesi olacak. Kıbrıs Cumhuriyeti'ni siyasi açıdan
korumamız için koymuş olduğumuz bir stratejik hedefe ulaşmış
olacağız. Bu girişimin Kıbrıs sorununun çözümü için son fırsat
olduğu görüşü doktrinciliktir ve uluslararası siyaset kurallarının
bilinmediğini göstermektedir. Bu girişimi sağlayan temel
parametreler 25 Nisan'dan sonra da var olmaya devam edecek. Kıbrıs
Cumhuriyeti'nin AB üyeliği kesin. Ayrıca Türkiye'nin AB üyelik
süreci de devam edecek ve böylece Ankara Avrupa Müktesebatı'nı
yerine getirmesi açısından sürekli değerlendirme altında olacak.
Bölgemizde barışın ve iyileşmenin sağlanması yönünde uluslararası
ilgi devam edecek. AB ülkeleri gibi önemli ülkelerin sahte devletin
tanınması yönünde koşullar mevcut değil. Çünkü bu devletler zaten
Kıbrıs Cumhuriyeti ile Üyelik Anlaşması'nı imzaladılar ve bu
anlaşma bu yönde bir tanınmayı yasaklıyor. Uluslararası tecrit
konusunda söylenenler ise, içi boş korkutmalardan ibaret. Kıbrıs
Doğu Akdeniz'deki yükseltilmiş role ve sorumluluğa sahip olan tek
ülke olacak. Kıbrıs sorununun çözümü yönünde mücadeleye son
vermeyeceğiz. Tarih 1 Mayıs'ta bitmiyor. Çözüm için girişimlerde
bulunmaya ve hemşehrilerimiz Kıbrıslı Türkler için önlemler sunmaya
devam edeceğiz. Kıbrıslı Türk hemşehrilerimize seslenerek, kendi
çıkarlarına da hizmet eden bir çözümü istediğimizi vurgulamak
istiyorum. Hiçbir zaman haklarının kısıtlanmasını düşünmedim.
Görüşmelerde sunduğum öneriler bunun kanıtıdır. Haklarına saygı
duyulması, kendilerini güvende hissetmeleri için daha fazla hak
tanınması, eşitlikleri tanınması, Kıbrıs'taki barış ve düzenliğin
temel ön şartları oluşturduğuna inanıyorum. Bundan dolayı
politikamızın değişmeyen hedefleridir bunlar. Biz Türkiye'nin AB
ile müzakerelerine karşı değiliz, aksine kısa zamanda müzakere
tarihinin belirlenmesini destekliyoruz. Çünkü üyelik süreci altında
olacak bir Türkiye, sürekli baskı altında olacak. Bugünkü devletin,
demokratik ilkeler ve insan haklarına tam saygı gösterecek
Federasyon'a dönüşmesi için her zaman hazırız. Avrupa Birliği
sistemi ve hukuk ilkelerine üyeliğimiz bu yönelimlerimizin
teminatıdır. Bu teminat Kıbrıslı Türkleri ve Türkiye'nin güvenlik
ihtiyaçlarını da kapsıyor. Kıbrıslı Türk hemşehrilerimizden şunu
anlamalarını istiyorum: Kendi haklarının ve çıkarlarının ne kadar
çiğnenmesini istemiyorsan, Kıbrıslı Rumların haklarını ve
çıkarlarını da o kadar korumakla mükellefim. Annan Planı'nın
reddedilmesi ile olası sonuçlarını Plan'daki tehlikeler ile
karşılaştırmamız gerekir. Ayrıca Kıbrıs Helenizmi'ne haksızlık
yapan Annan Planı'nın kabulü ile ödeyeceğimiz bedelin bizi
düşündürmesi gerekir. AB üyeliği ile uluslararası siyasi ağırlığın
arttığı bir anda Kıbrıs Cumhuriyeti'ni feshetmemiz isteniyor. Yeni
düzenin olası yıkılması ile doğacak tehlikeleri ciddi bir şekilde
değerlendirmemiz gerekir. Federal Devlet'in yıkılması hepimizin
istemediği sonucu doğurur: iki kurucu devletin uluslararası alanda
tanınması ile bölünmüşlük.'' Tanınan bir devlet devraldım ''Kıbrıs
Rum halkı, Kıbrıs Cumhurbaşkanı olarak ve Kıbrıs Rum toplumu
temsilcisi olarak müzakerelerin yapılması yönünde ağır sorumluluk
üstlendim. Kendi değerlendirmemi ve kararımı samimi şekilde alenen
açıklama yönünde sorumluluk hissediyorum. Müzakerelerden çıkacak
herhangi bir çözümü imzalamam için değil, Annan planı temelinde
Kıbrıs sorununa çözüm bulma müzakerelerini yürütme yetkisiyle
yönetime geldim. Oluşturulacak yeni anayasa temelinde ülkenin
yönetiminde yer almayacağım. Ne de halk tarafından değerlendirmeye
sunulacak herhangi yeni bir anayasayı imzalamaya yetkim var.
Duygularım sizinkinden farklı değil. Kendimi sizin hizmetinize
sunmuş bulunuyorum. Her hareketimin amacı, halkın çıkarından başka
bir şey değildir. Nihai karar her zaman sizindi ve sizin olmaya
devam ediyor. İradeniz, 24 nisan referandumunda belli olacak.
Soğukkanlı ve objektif şekilde tüm koşulları değerlendirerek ve
üzerime düşen sorumlulukla nihai şeklini alan Annan planını
imzalayamadığım ve kabul edemediğim için gerçekten çok üzgünüm.
Uluslararası alanda tanınan bir devlet devraldım. Uluslararası
alanda söz hakkına sahip olmayan bir toplum teslim etmeyeceğim.
Yurttaşlarım, 24 nisanda Annan planına evet ya da hayır
diyeceksiniz. Kıbrıs'ın bugünü ve geleceği için karar vereceksiniz.
Kuşağımız, hatta bizden sonra gelecekler için karar vereceksiniz.
Kararınıza güveniyorum. Sahte ikilemler içinde olmayacağınızdan ve
sözde uluslararası tecrit tehditlerinin sizi korkutmadığından
eminim. Son fırsatlara kanmayacağınızdan eminim. Halkımızın,
kültürümüzün ve tarihi ulusal yaşantımızın ahlaki ilkelerinin sizin
için anlam ifade ettiğinden eminim. Kıbrıs Rum halkı, Evet ile
hayır terazisinde evet'in sonuçları ve zorlukları daha ağır olacak.
Seni Annan planını reddetmeye davet ediyorum. Seni 24 nisanda güçlü
bir hayır demeye davet ediyorum. Seni, adaleti, tarihini ve
itibarını savunmaya davet ediyorum. Tarih ve Kıbrıs halkının bugünü
ve geleceği karşısındaki sorumluluk duygusuyla geleceği,
Türkiye'nin siyasi iradesinin ipoteği altına sokma. Kıbrıs
cumhuriyetini, dağılmasına hayır diyerek korumalısın. AB
aracılığıyla vatanımızın tekrar birleşmesi yönünde yeni ve daha
umut verici bir sürecin içinde ol.''