Pamuk'un 'ağabey kompleksi'
Abone olÜnlü şair Hilmi Yavuz'dan tartışma yaratacak bir yazı daha. Yavuz, Orhan Pamuk'un 'ağabey kompleksi'ne kapıldığını savundu.
Zaman Gazetesi yazarı ve ünlü şair Hilmi Yavuz, adlı yazısında
Pamuk'un ağabeyi Şevket Pamuk'un kompleksinde kaldığını ileri
sürdü. Yavuz yazısında şu ilginç tespitlere yer verdi:
Yazı: Hilmi Yavuz
Kaynak:
Orhan Pamuk’un son demeci konusunda bugüne kadar özellikle bir şey
söylememeye özen gösterdim.
Nedeni şu: Onun yazarlığı ve dünyagörüşüne ilişkin olarak
yazdıklarım, neredeyse bir kitap hacmini buluyor ve artık Orhan
Pamuk hakkında yazmaktan bıktım. ‘Beyaz Kale’den başlayarak
romancılığının gitgide sıradanlaştığını görmek, başlangıçta, onun
yetenekli bir yazar olduğunu düşünen başkaları gibi beni de hayal
kırıklığına uğratmış, ihtiraslarının yazarlık yeteneklerini felce
uğratıyor olmasını, ne yalan söyleyeyim, hüzünle izler
olmuştum.
Ama Orhan Pamuk’un gözü, ne yazık ki, ne bahasına olursa olsun
tanınmak, şöhret sahibi olmaktan başka bir şeyi görmez olduğu için,
dost uyarılarına kulak asmadı.. ‘Cevdet Bey ve Oğulları’na Milliyet
Ödülü veren jürinin üyesiydim ve oyumu elbette ondan yana
kullanmıştım. ‘Sessiz Ev’ için yazdığım kısa değerlendirme, daha
sonra ‘Yazın, Dil, Sanat’ kitabıma aldığım bir övgü yazısıdır.
1980’den 1990’a kadar, Orhan Pamuk ve o zamanki eşi sevgili Aylin
(ki, Boğaziçi Üniversitesi’nde benim öğrencim olmuştur), benim ve
eşimin en yakın dostlarındandı. Sık sık ve özellikle yaz aylarında,
Heybeliada’da, rahmetli Zeyyad Selimoğlu’nun da katıldığı uzun
yürüyüşler yapar, Orhan sahildeki lokantalarda bizi ağırlar, kışın
daha çok, bizim Ayaspaşa’daki evimizde bir araya gelinirdi. Bir
keresinde, 1987 ya da 1988 olmalı, Le Monde des Livres’de Nicole
Zand’ın ‘Sessiz Ev’ romanı üzerine yazdığı, onu göklere çıkaran
yazısını okuyunca çok sevinmiş, o sırada Erenköyü’nde oturmakta
olan Orhan’a gece telefon ederek yazıyı haber vermiştim. Onun,
yazıyı almak için ta Erenköyü’nden kalkıp gece geç saatlerde,
heyecanla bize, Ayaspaşa’ya gelişini unutamam...
Dolayısıyla, benim bu anlamda Orhan’la bir alıp veremediğim
olmamıştır;- olamaz da! Orhan’ın, büyük ölçüde Amerika’daki
literary agent’i Andrew Wyley’in etkisiyle, yazarlık yeteneklerini,
kayıtsız koşulsuz Oryantalizmin buyruğuna teslim edişi, aramızdaki
dostça ilişkinin bozulmasına yol açmışsa, bunun sorumlusu ben
değilim. Orhan Pamuk, yanılmıyorsam, Amerika’da kaldığı bir yıl
boyunca, çok radikal bir zihin bunalımı yaşamıştır ve bunu,
dönüşünde, onunla Levent’te, Gorbon Işıl’ın kafeteryasında
yaptığımız tartışmalardan çok iyi anımsıyorum. Amerika dönüşünde
Orhan Pamuk, artık ‘Cevdet Bey ve Oğulları’nın ve ‘Sessiz Ev’in
yazarı olan Orhan Pamuk değildi. Kendisine Amerika’da, eğer belirli
Oryantalist formatlara uygun romanlar yazarsa, tıpkı bir Salman
Rushdie gibi, tıpkı bir V. Naipaul gibi, büyük bir gelecek (!) vaat
edilmiş olmalıydı. Türkiye’ye ve Türk tarihi’ne bir Batılı gibi
bakmak! Batılı nasıl görüyorsa, öyle görmek! Ona sunulan
Oryantalist formatın, kalın çizgilerle çerçevesi buydu...
Orhan Pamuk bu projeye hırsla sahip çıkmıştır ve ne yazık ki, bu
hırsını sadece edebiyat alanında yazdıklarıyla göstermekle
yetinmemiş, siyasi alana da taşımıştır. Son demeci, bu ihtirasın
talihsiz sonuçlarından biridir. Talihsiz, evet, çünkü, Orhan Pamuk,
bir tarihçi değildir. Gerçi bilinçdışında, ağabeyi Şevket Pamuk’a
bazen nefrete bazen de hayranlığa işaret eden semptomlarla
dışavurduğu, bastırılmış ve obsessif bir tarihçilik tutkusu hep var
olagelmiştir. Sanki bir tarihçi gibi araştırmalar yaparak tarihi
romanlar yazarsa, tarihçi ağabeyi Şevket Pamuk’la boy
ölçüşebilecek; çocukluğundan beri ağabeyinin kendisinden daha çok
önemsenişini, tarihi romanlar yazarak ödünleyecektir! Pamuk’un
‘ağabey kompleksi’ni kışkırtan tarihçilik hırsı, Oryantalizmin
tarihsel roman yazmasına ilişkin dayatmasına, deyiş yerindeyse, cuk
oturmaktadır.
Orhan Pamuk tarihçi değildir ve Ermeni soykırımına ilişkin iddiası
da, bazı naiv liberallerin zannettiği gibi bir ‘düşünce’ değil, bir
‘olgusal iddia’dır. Olgusal, evet, zira Pamuk, empirik açıdan
doğrulanabilir ya da yanlışlanabilir olmaya açık, dolayısıyla
olgusal, bir iddia önesürmektedir! ‘Bir milyon Ermeni, 30 bin Kürt
öldürüldü’ önermesi, bir ‘olgu’ya ilişkin bir iddiadır;-bu
önermenin doğru olduğunu önesürenler de vardır, yanlış olduğunu
da!
Pamuk’un soykırıma ilişkin iddialarının, hem bu alanda uzman bir
tarihçi tarafından önesürülmediği hem de empirik olarak
yanlışlanabilir olmaya açık oldukları gözardı edilerek düşünce
özgürlüğü korumasına alınıp savunulması kabul edilemez.. Sormak
gerekiyor: Düşünce özgürlüğü, kaba deyişle ‘ağzı olanın’ bilir
bilmez konuşması, demek midir?
Sütçüler kaymakamının yasaklama ve toplatma kararını onaylamak
düşünce özgürlüğü adına nasıl mümkün değilse, ağzı olanın
konuşmasını, düşünce özgürlüğü adına onaylamak da o kadar mümkün
değildir. Naif liberallere sormak gerekiyor: Hırsızın hiç mi
kabahati yok