Paksüt savcıları şikayet etti
Abone olErgenekon savcıları için zehir gibi bir şikayet dilekçesi verdi... İşte savcının o dilekçesi ve yazdıkları...
Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt,
''Ergenekon'' soruşturmasını yürüten savcılarla ilgili yaptığı suç
duyurusu dilekçesinde, ''İlgililerin benim hakkımda uzun süre
dinleme ve kayıt tutmaya ihtiyaç duymalarının izahı olamaz. bu yasa
dışı ve yasaya karşı hile yöntemiyle yasak delil toplama
işlemidir'' dedi.
Paksüt'ün, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanlığına ve
Adalet Bakanlığı'na verdiği 4 sayfalık suç duyurusu dilekçesinde,
''Ergenekon'' soruşturmasını yürüten Cumhuriyet savcıları Zekeriye
Öz, Mehmet Ali Pekgüzel, Nihat Taşkın, Fikret Seçen, Ercan Şafak ve
Mehmet Murat Yönder'in, Türk Ceza Kanununun (TCK) 257 ''görevi
kötüye kullanma'', 132/2 ''haberleşmenin gizliliğinin ihlali'' ve
133/1-3 ''Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda
alınması'' maddelerinden cezalandırılmalarına yönelik soruşturmanın
başlatılması istendi.
Dilekçede, ''Ergenekon'' soruşturması kapsamında kabul edilen
iddianameyle açılmış kamu davasının dosya ekinde eşi Ferda Paksüt
hakkındaki delillerin kendisi tarafından görülüp, incelendiğini
belirten Paksüt, bu kapsamdaki delil klasöründe yer alan iletişim
tespit tutanakları arasında kendisinin de konuşmalarının aylar
boyunca dinlenip, kayda alındığının, bu işlemlerin 2008 yılı Nisan
ayından Temmuz ayına, muhtemelen daha da sonrasına kadar devam
ettiğinin anlaşıldığını belirtti.
''SİLAHLI ÖRGÜT VEYA BU ÖRGÜTLERE SİLAH SAĞLAMA'
SUÇLAMASI''
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının, Anayasa Mahkemesi Başkanlığına
gönderdiği 15 Ekim 2008 tarihli yazıda kendisi hakkında, ''Eşinin
kullanımındaki telefon ile telefon görüşmelerinin tespiti
aşamalarında telefonu eşi Ferda Paksüt'ten alıp, aynı kişilerle
görüşmeye devam ettiği tespit edilmiştir'' denildiğini ifade eden
Paksüt, Ceza Muhakemesi Kanununun (CMK) 138/2. ve 135/6.
maddelerine göre, konuyla ilgili iletişim tespit tutanaklarının
gönderildiğinin belirtildiğini vurguladı. Paksüt, dilekçesinde, şu
görüşlere yer verdi:
''Bu ifadelerden Cumhuriyet savcısının benim hakkımda 135. maddenin
6-a-13. alt bendinde yer alan 'silahlı örgüt veya bu örgütlere
silah sağlama' suçlamasında bulunduğu anlaşılmaktadır. Bir hukuk
devletinde herkesin suç işlemesi olasılığı bulunması, herkesin
soruşturmaya tabi tutulmaya ve gereğinde yargılanarak suçlu ise
cezalandırılması doğaldır. Yine hukuk devletinin gereği olarak
kişiler farklı özellik ve hukuksal statülerine göre farklı
soruşturma ve yargılama usullerine tabi tutulabilirler. Kişilerin
hakkında ait oldukları soruşturma mercilerinin dışında soruşturma
yürütülmesi, bir kişiye ait soruşturma usulünün eş veya diğer
yakınlık nedeniyle diğerine fiilen teşmil edilmesi, ceza
soruşturması ve yargılamasının şahsiliği ilkesini yok eden ağır bir
insan hakkı ihlalidir.''
ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKAN VE ÜYELERİNİN
YARGILANMASI
Türk hukuk düzeninde Anayasa Mahkemesi başkanı, başkanvekili ve
üyeleri hakkında soruşturma ve yargı mercilerinin yasalardaki özel
hükümlerle belirlendiğini anımsatan Paksüt, bu görevlerde
bulunanların ilgili yasalar gereği işledikleri her türlü
suçlarından dolayı, özel yetkili mahkemeler ve bununla görevli
savcıların görev alanı dışına çıkarıldıklarını belirtti.
Anayasa Mahkemesi başkan, başkanvekili ve üyelerinin soruşturma ve
yargılama usulünün Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun ile Anayasa Mahkemesinin iç tüzüğünde
düzenlendiğini ifade eden Paksüt, buna göre, görevden doğan ve
görev sırasında işlenen suçlarla, kişisel suçların tümünde
soruşturmayla görevli ve yetkili mercinin Anayasa Mahkemesi
olduğuna işaret etti.
Paksüt, Anayasa Mahkemesince soruşturma açılmasına gerek görülmesi
halinde mahkeme içinden seçilerek oluşturulacak Soruşturma
Kurulunun, kamu davası açılmasına karar vermesi halinde görevle
ilgili suçlarla yargılama mercinin Yüce Divan, kişisel suçlarda ise
Yargıtay olduğunu hatırlattı. Osman Paksüt, dilekçesinde şöyle
devam etti:
''Hukukun gereği böyle olmakla birlikte iddia olunan 'Ergenekon'
silahlı terör örgütü soruşturmasını yürüten Cumhuriyet savcılarınca
Nisan 2008 başından, Temmuz 2008 sonuna kadar ve muhtemelen Ekim
2008 ortasına kadar hakkımda iletişim tespiti ve kayda alınması
işlemleri yürütülmüş. Bunun sonucunda 199 sayfalık dinleme tutanağı
toplanarak, ilk kayıttan 6,5 ay sonra Anayasa Mahkemesine
gönderilmiştir. İlgililerin benim hakkımda uzun süre dinleme ve
kayıt tutmaya ihtiyaç duymalarının izahı olamaz. Bu yasa dışı ve
yasaya karşı hile yöntemiyle yasak delil toplama işlemidir. Nitekim
iddianamenin sanıklarından olan ve benim de görüştüğüm ileri
sürülen bir şahısla Ferda Paksüt'ün tek bir telefon konuşması,
kendisinin de şüpheli sayılarak soruşturmaya dahil edilmesine
yeterli sayılmıştır.''
''KASTIN VARLIĞININ KABULÜ GEREKTİĞİ AÇIK''
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının Anayasa Mahkemesine gönderdiği
15 Ekim 2008 tarihli yazıda, yapılan işlemlerin dayanağının CMK
135/6. ve 138/2. fıkraları olarak gösterildiğini kaydeden Paksüt,
CMK'nın 135/2. fıkrasında, şüpheli veya sanığın tanıklıktan
çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimin kayda
alınamayacağının, kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun
anlaşılması halinde, kayıtların derhal yok edileceğinin
öngörüldüğünü anımsattı. Paksüt, şunları kaydetti:
''Buna rağmen benim, şüpheli konumundaki eşimle olan konuşmalarım
da kayda alınarak deliller arasına yerleştirilmiştir. 7157 sayılı
iletişim tespit tutanağında kayıtlı 'Arka planda konuşan Osman
Paksüt...' veya 'Osman Paksüt eşine hitaben...' şeklinde nakledilen
konuşmaların bir elektronik ortamda (telefon, e-posta)
yapılmadığından 135/2 kapsamına girmediğinin ileri sürülmesi de
mümkün değildir. Bu takdirde, bu kayıtlar yasa dışı ve suç
niteliğinde ortam dinlemesi hükmünde olup, bu konuşmaları kayda
alan ve kullananlann TCK 132. ve 133. maddeleri gereğince
cezalandırılmaları gerekmektedir. Bu denli ciddi ve sürekli hukuk
ihlallerindeki süreklilik ve kararlılık karşısında, kastın
varlığının kabulü gerektiği açıktır.''
Osman Paksüt, 5 Nisan 2008 ve 31 Temmuz 2008 tarihli iletişim
tespit tutanaklarında, ''Hedef şahıs: Ferda Paksüt/Osman Paksüt''
şeklinde açıkça belirtilerek ayın dinleme ve kayıt işlemlerinin
kendisi hakkında da sürdürülmesinin, ''kastın yoğunluğunu ortaya
koyduğunu'' savundu.
''Şahsına yönelik olarak hukuk dışı soruşturma işlemlerinin, CMK
138/2 kapsamında, 'tesadüfen elde edilen deliller' şeklinde
gösterilerek Anayasa Mahkemesi Başkanına gönderildiğini'' de
belirten Paksüt, ilgili yasalara göre, yürütülmekte olan soruşturma
kapsamında olmayan delillerin diğerlerinden ayrılarak ait oluğu
savcılığa yani kendisi hakkında Anayasa Mahkemesine derhal
gönderilmesi gerektiğini vurguladı.
Paksüt, eşi Ferda Paksüt hakkında suçun sübut delili olarak Ağır
Ceza Mahkemesine sunulan 99 sayfa iletişim tespit tutanağının da
yasalar gereği başka bir suç oluştursa bile başka bir makama
gönderilemeyeceğine işaret ederek, ''Hukuk bunu emrettiği halde
farklı soruşturma süreçlerine tabi olan bana ve eşime ait iletişim
kayıtlarının birlikte ve 199 sayfalık dosya halinde Anayasa
Mahkemesi Başkanına gönderilmesinde güdülen amaç oldukça
manidardır'' ifadelerini kullandı.
YARGITAY KARARI ÖRNEĞİ
''Haklarında soruşturma yapılan kişiler yönünden yöntemine uygun
dinleme kararı olmadıkça, bunların başkalarının dinlemeye alınan
telefonlarında sarf ettiği sözlerin yasak sorgu yöntemiyle
sağlandığından yasal kanıt kabul edilemeyeceğinin, ceza
yargılamasında delil olarak kullanılamayacağının, Yargıtay 1.
Başkanlık Kurulu'nun 29 Haziran tarihli kararında belirtildiğini''
ifade eden Paksüt, dilekçesini şöyle tamamladı:
''Özel yetkili Cumhuriyet savcıları olan ilgililerin bu ve başka
benzer içtihatlardan habersiz olması düşünülemez.
Yasaları ve kişilik haklarımı açıkça ihlal eden eylemler kasıtlı
olarak yapıldığından, ilgili İstanbul Cumhuriyet Savcıları hakkında
gerek disiplin soruşturması açılması, gerek TCK 257, TCK 132, TCK
133/1 gereğince cezalandırılmalarına yönelik soruşturmanın
başlatılmasını, Anayasa Mahkemesi Başkanına gönderilen 199 sayfalık
iletişim tespit tutanağının ve CD'nin örneğinin İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığından getirtilmesini ve tarafıma da verilmesini,
yapılacak işlemlerin sonucundan bilgilendirilmemi, suçtan zarar
gören sıfatıyla Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, yasaları ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinden kaynaklanan her türlü haklarının
mahfuz tutulduğunu saygılarımla arz ederim.''