Paçalarından oportünizm akan kim?
Abone olMedyanın yakın geçmişiyle ilgili anılarını aktarmaya devam eden Akşam Gazetesi yazarı Ahmet Tulgar'dan şifreli bir yazı daha. Tulgar'ın tarif ettiği oportünist kim?
Babıali'nin yakın geçmişinden anılara yer veren Akşam yazarı
Ahmet Tulgar'dan bir gizemli yazı daha. Bir zamanların ünlü
Maocusuyla yaşadığı bir anıya yer veren Tulgar, adını vermeden
eleştirdiği kişinin aktığını öne sürdü:
- Dönemin önemli bir Maocusu imiş. Sonradan öğrendim geçmişini. Ben
onu önemli bir televizyoncu olarak tanıdım. İsmini öyle öğrendim
yani. İsmi de lazım değil zaten. Çünkü çok var ona benzeyen figür;
böyle sol hareket, sosyalist mücadele kökenli ama tam zamanında
nedamet getirmiş; anti-komünizm yarışına birkaç tur atlayıp girmiş,
herkesten daha destursuz kapitalizm, piyasa propagandisti kesilmiş,
egemen sınıf nedimi tip medyada ve tabii başka sektörlerde.
Zamanın, zamanımızın kahramanlarından biri işte o da.
Bayağı da başarılı olduğu söylenir, anlatılır, patronları ikna
etme, parayı bulma, televizyonu kurma işinde; artık günahı, kıymeti
boynuna. Sonradan kendi de patron oldu zaten galiba; en azından
patronlar kulübü TÜSİAD'a üye oldu, yönetime filan bile girdi.
Asla kafayı takmış değilim kendisine; kişisel bir meselem yok
onunla. Sempatik de biri. Ama anlatacağım hikayedeki iki kişiden
biri o, biri de ben; ne yapayım. Üçüncü kişi odasında toplantı
yapıyor. Genç bir medya patroniçesi.
Geçen kış, Kapalıçarşı'dan 'sweat-shirt' denilen o eşofman üstü
benzeri giysilerden almıştım bir tane. Göğsünde Doğu Almanya'nın
başharfleri DDR ve amblemi olan.
O da orada kalmış
Patroniçenin kapısının önünde rastladım zamanımızın kahramanına.
Üzerimdeki 'sweat-shirt'e takıldı. 'Hala orada mısın? Hala orada mı
kaldın?' dedi. Şaka yollu da olsa fırsat kaçırmıyordu anlaşılan;
laf etmek için geçmişe, geçmişine ve bizim bugünümüze.
'Siz de burada kaldınız işte, siz de hep buradasınız' deyip ben de,
yürüdüm geçtim patroniçenin odasını pas. Epey kalmış olmalı o
kapıda zamanın kahramanı, televizyon kurucusu; huzura kabul edilene
kadar, elinde dosyalarla.
Sadece para olmamalı, olamaz nedeni Türkiye yakın tarihinin böyle
çok 'zaman kahramanı', 'dönem ustası' üretmesinin. Hele bu onun
dönme döneminde her babayiğidin harcı değildi ayak diremek, dediğim
dedik, kopmamak sosyalist hareketten, kalmak safında, temiz.
Ceberrut devlet adamı doğduğuna pişman ederdi. Anlayışla
karşılamıyor değiliz tabii.
Ama bu kopmalarını, bu 'U' dönüşlerini teorize edişleri; bir vasıf,
hatta bir görmüş geçirmişlik, sonunda doğru yolu bulmuşluk olarak
dayatışları provoke ediyor insanı. Oportünizmlerini,
fırsatçılıklarını bir gelişme, bir ilerleme, bir hareket halinde
olma durumu olarak kabul ettirmeye çalışmaları. Ve bunu yaparkenki
fütursuzlukları, arsızlıkları, çok bilmişlikleri, burunlarından kıl
aldırmayışları, bilgelik pozları, söylemleri.
Oportünizm, sadece oportünistin hareket ettiğini sandığı bir
yerinde sayma, bir durağanlık halidir oysa.
Oportünizm, bir kendi ekseni etrafında dönme, her fırsatı gözüne
kestirme en fazla; daha çok ise bir eteğe yapışma, etekte salınma,
etekten sarkma; sürünme halidir olsa olsa.
İkitidarın, gücün eteğine yapışıp; o hareket ettikçe bir sıkı
sıkıya tutunma, hareketten korkma, hareketsizliği, durağanlığı
özleme hali.
İlkeler, prensipler, değerler, ahlak, etik sonra; sonra dünya
görüşü gibi şeyler sözkonusu olduğunda; asıl, değişmemekle, asıl
tutuculukla itham edilenlerdir tutunmadan kendilerinden başkasına,
kendi yollarına, yollarında gidebilen, hareket edebilen.
Oportünistlerin hala aynı yerde, geride kaldıklarını iddia ettiği,
sözümona horladığı insanlar için mümkündür gelişme, ilerleme
sadece.
Beraber yürümek yollarda
Birçok gazetecinin, yazarın mesela şu son bir yıl içinde, hadi
bilemedin iki yılda düştükleri hale bir baksanıza. 'Büyük özne,
hareket halindeki iktidar olarak Recep Tayyip Erdoğan'a
yaklaşımlarına, sergiledikleri şu asla inandırıcı olmayan
hallerine.
Daha yeni; adam bir şiir okudu diye hapishaneye gönderilir, tüm
siyasi yaşamı ipotek altına alınırken ilk tekmeyi vurmak, bu
benzetmeyi hafifletelim hadi, ilk çelmeyi takmak için en hızlı
harekete geçenler, linç literatürüne en fazla katkı yapanlar, şimdi
o çelme takmaya çalıştıkları adamın paçalarına yapışmış,
paçalarında hareketsiz ve tembel; değişim, gelişim lafızını
herkesten yüksek sesle sayıklıyorlar.
1998'te neredeydiniz bayanlar, baylar? İstanbul Büyükşehir
Belediyesi binasının önündeki kalabalığın sesi gelmemiş miydi sırça
köşklerinize, fildişi kulelerinize? Herhalde o zaman da kendi
sayıklamalarınıza giriftardınız. O kalabalıklar bir şarkı
söylüyorlardı cezalandırılmış genç adam odasına son kez girer,
belki de bütün hayatının elinden alındığını hissederken: 'Beraber
yürüdük biz bu yollarda...' Duymamış mıydınız?
Sokağa inanmayanlar, sokakta yürümeyenler; yürümeyenler yani, en
fazla çamura bulananlardır. Paçalarda. Oportünistler.
Yazı: Ahmet Tulgar
Kaynak: