Özür dilemiyorum !
Pişmanlık duymayacağımız ve sürekli özür dilemek zorunda
olmayacağımız bir hayat elbette en ideali...
Ben birilerinin bana şunu anlatmasını çok istiyorum!
Üstüste yapılan yanlışların ardından pişmanlık duymak ve bunu
ifade etmek/özür dilemek kişinin affedilmesi için yeterli mi?
Ya da pişmanlık göstergesi bi nevi kelimelerin kifayetsiz olduğu
durumlar mı? Atıyorum; ''Ben buyum, beni böyle kabul
et'' mi oluyor?
Yaşamımızda yaptığımız bir büyük hata, tüm hayatımızı alt/üst
edebiliyor.
Hiç öyle, hayat/meyat dersi veren, kitaplara, öğretilere kulak
asmayın.
Ha! İstersenizde asın!
Ama rasyonel hayatsa konumuz; Yapılan bir büyük hata, hiç
koşulsuz yaşamımızı esir alabiliyor!
Hayat devam ederken, iki seçenek çıkıyor karşımıza; Ya hiç
tınlamadan, arkamıza bakmadan, yaptığımız hatayı (hataları) es
geçip bir şey olmamış gibi pişkin pişkin yaşamamıza devam edeceğiz,
ya da; kendimizi hiç affetmeden, bedelini ödemeye razı olup,
kendimizle yüzleşeceğiz.
Yüzleşmek; gideceğimiz yer bizi korkutsa da ,en doğrusu...
Ya özür dilemek !
Hemen aklıma devlet büyüklerimizin bugünlerde özür dileme
manifestosu geldi.
Bir önceki yazımda da anlatmak istediğim tam da buydu.
Genlerimizde olagelen, ''Öfkeyla kalkmak''
alışkanlığı.
Avrupa' da okullarda eğitim gören Türk çocuklarının alt
sınıflarda okumasının en büyük nedenlerinden biri; sınıfta çok
fazla agresif olmaları, çok aktif olmaları, tezcanlı ve hareketli
olmaları, yani bir bütün olarak baktığımızda duygularla hareket
etmeleridir. Şimdi diyeceksinizki, hadi canım sende ! bunlar
çocuklarda olması gereken özellikler...
Evet Türkiye' de öyle ama Avrupa' da eğitim sistemi çok farklı.
Çocuğun sınıfta ki hal ve tavırları, arkadaşlarıyla uyumlu olması,
ders notları kadar önemli özellikler. Sırf bu nedenlerden alt
sınıflarda okuyan birçok Türk çocuğu var.
Avrupa' lı Türk' ün bu özelliğini çok iyi biliyor.
Çokça olgunlaşmamış ruhlar barındırıyor
toplumumuz
Hemen öfkelenip ardından çok çabuk unutuyoruz, işte bundan çok
çekiyoruz.
Ama bunun içinde devletimiz, yeni bir alışkanlık geliştirdi.
Özür dileme alışkanlığı...
Yine toplulumuzun genel yapısına baktığımızda, bu örneği, kadına
karşı yapılan şiddette de görüyoruz.
Eşini öldüresiye dövüp, ertesi gün karısı tarafından affedilen
bir toplum bizimkisi...
Hal böyle iken; Özür dilemenin cazibesi tutmuş gibi...
Tarihimizde ki yaşanmışlıklardan devletimizin özür dilemesi,
tarihi asla değiştirmeyeceği için, bu yapılan eylem sınıfta
kalmıştır. Asla etkili değildir !
Ha! Kifayetsizlikten yapılıyorsa yanlıştır.
Bana göre, Yüzleşmek en doğru olandır.
TRT Genel Müdürü Şahin'in ; Rojin'e ''Aşüfte''
demesi ve sonrasında özür dilemesi örneğinde de olduğu gibi,
gelinen nokta çok ilginç bir noktadır.
Bundan sonra Halk'ın devleti örnek aldığını düşünecek olursak,
toplumumuz büyük bir tehlikeye doğru yürümektedir.
Sosyal medyada keza aynı durumdadır.
Öne çıkmiş kişilerin (!) gün boyu birbirine hakaret edip,
sonrasında kuzu sarması olduğu bir ortamdır sosyal medya.
Ülkemizin insanı ciddi bir yozlaşmanın pençesindedir. Bana göre
gidişat tehlikelidir. Tepkiler uç noktalarda seyretmekte, anbean
değişmektedir.
Kadın cinayetlerini ele alalım; Karısının hayatına son verecek,
ertesi gün ''pişmanım, özür dilerim'' diyecek.
Bir pedofiliyi ele alalım; çocuk istismarında bulunacak; ertesi
gün ''özür dileyecek''
Bir hırsızı ele alalım; hırsızlık yapacak; ertesi gün özür
dileme hakkını kullanacak.
Ne yapacak devlet, pişmanlık yasasından af' mı edecek
bunları...
Tabii ki hayır !
İşte! Tam bunu anlatmak istiyorum.
Gerçekten işlenilmiş büyük hatalar varsa hayatımızda, pişmanlık
ölene kadar, özür dilemek ise kocaman bir HİÇ.
Son olarak, Fransa' nın parlamentoda aldığı karar sonrasında,
yapılan patırtı kütürtünün sona erdiği şu günlerde, umarım,
devletimiz, ''Merry Christmas'' dilekleri
savurmuyordur taaa Fransalar'a.
Kendi adıma yapmış olduğum hiçbir hatadan dolayı özür
dilemiyorum.
Yüzleşmeyi seçiyorum!