Öztürk'ten CHP'ye şok suçlama
Abone olAtatürk için 'batıcı değildi' diyen Öztürk, "Atatürk'ün en iyi icraatı dinle ilgili olanıdır" iddiasında bulundu.
Yaşar Nuri Öztürk'ün Star Gazetesi'ndeki köşesinden CHP ve
Atatürk'le ilgili yazısı... Atatürk'ten sonraki CHP Başlık, yeni
çıkan kitabımın adı. Başka bir deyişle, bendenizin CHP serüveninin
ve bu vesileyle Türkiye’ye vermek zorunda kaldığım mesajların 224
sayfalık belgesi. Kitap, benim siyaset serüvenimi anlatmak için
yazılmadı. O serüven münasebetiyle farkına vardığım gerçekleri
anlatmak ve bu gerçeklerden hareketle ortaya koymak niyetinde
olduğum siyasal projeleri insanımıza duyurmak için yazıldı. Yani
kitabın amacı kişisel öfke veya kırgınlıklara cevap aramak değil,
Türkiye’ye bir şeyler söylemektir. Nedir o ‘bir şeyler?’
Yaşadığımız günlerde bir siyasal yapılanmanın hareket noktası olan
o mesajlar hakkında ipuçları verebilecek bazı satırları buraya
aktarmak istiyorum. CHP, tarihi boyunca kendisini ‘Atatürk’ün
partisi’ olarak tanıtmış ve kitleleri sürekli bir biçimde bu
söylemle cezbetmek yolunu seçmiştir. Ama başarılı olamamıştır.
Neden? Çünkü: Bu söylem, Atatürk’ten sonraki CHP manzarasına uygun
olarak ayaklarının üstüne oturtulduğunda şu şekli almaktadır: CHP,
Atatürk’ün partisi değil, kurucusu Atatürk olan bir partidir. Bu
ikisi çok ama çok farklı şeyler... Bugünkü CHP, kucusu Atatürk
olmakla birlikte Atatürk’ün partisi falan değildir. Bu álemden
ayrılmış bir insanın partisi olmaz. Bu söylem, her şeyden önce
felsefî anlamda yanlıştır. Ama Atatürk’ün mirasına yakışan,
Atatürk’ün ilkelerini, ideallerini hayata geçiren parti olabilir.
Ne yazık ki CHP bu değildir. Atatürk Batıcı mıydı? Hayır, Batıcı
değildi. Atatürk; çağcı, akılcı, bilimci, gerçekçi idi. Atatürk
Batıcı değildi ama CHP’nin ikinci genel başkanı İnönü ve sonrakiler
cümleten ve toptan Batıcı idiler. Özellikle İnönü, kapitalist,
Amerikancı, liberal bir Batıcı idi. İnönü Batıcılık adına,
Atatürk’ün yarattığı birçok şeyi yerle bir etmiştir. Atatürk çağdaş
uygarlığın üstüne çıkma ülküsünün öncüsüydü. Bu ülküye destek
verecek, ivme kazandıracak nerede ne varsa onun peşindeydi Atatürk.
Dinci yobazlar, İngiliz gizli servisinin kurduğu tuzağa düşerek
Atatürk’ü, ‘Müslümanları Batı’ya teslim eden zındık, deccal’ diye
anadursunlar; Batı, Atatürk’ü İslam dünyasındaki bir numaralı ve en
yıkıcı düşmanı ilan etmiştir. Atatürk bizi Müslüman Doğu’nun hurafe
ve akıldışılıklarından uzaklaştırırken, bazılarının sandığı ve
iddia ettiği gibi Hıristiyan Batı’nın, kölesi, mandası filan
yapmadı. Atatürk elbette ki yüzünü Batı’ya döndü. Batı’dan çok şey
aldı. Ama bunun sebebi Batı’nın aklı, bilimi, ortak-evrensel
insanlık değerlerini, insan haklarını temsilde öne geçmiş
olmasıydı. Bizim de bunlara ihtiyacımız vardı. Yani yitik malımız
bunlardı. Nerede bulursak almalıydık; Batı’da bulduk, oradan aldık.
Atatürk’ün bizi ileri ve yukarı çağıran talep ve söylemlerinde
‘Hedef Batı!’ mı deniyor yoksa, ilkelere mi yollama yapılıyor.
Dediği açık: ‘Muasır medeniyet seviyesinin üstüne...’ Atatürk’ün,
tersine çevrilen veya görmezlikten gelinen en önemli icraatı dinle
ilgili olanıdır. En önemlidir, çünkü o icraatın göz ardı
edilmesinin başımıza açtığı dert, kelimelerle anlatılacak türden
değildir. Yıllardır kahrını çekiyoruz, daha nice yıllar çekeceğiz.
Atatürk’ün partisi olmakla övünen CHP’nin anlamadığı ve dikkate
almadığı belki de bir numaralı değer dindir. Oysaki Atatürk’ün en
iyi anladığı ve birçok şeyden önce dikkate aldığı değerlerden biri
dindir. Atatürk; din meselesindeki basîret, vukuf ve sezgileriyle
de bir anıttır. O, bilmiştir ki, dini tanımadan insanı
tanıyamazsınız. İslam’ı tanımadan Türk toplumunu ve İslam dünyasını
tanıyamazsınız. Bu tanıma olmadan da Türkiye ile İslam dünyası ve
İslam dünyası ile Batı arası ilişkilerde sağlıklı politikalar
üretemezsiniz. Atatürk’ten sonraki CHP bunların tümünden habersiz
olagelmiştir. Bunlardan önemlisi şudur: Batı, 20 yüzyılın, Arnold
Toynbee (ölm. 1975) ve Andre Malraux (ölm. 1976) gibi büyük düşünür
ve stratejistlerinin 1940’lı yıllardaki uyarılarını dikkatle
değerlendirerek, ideolojilerin çökmekte olduğunu ve büyük dinlerin
yeniden sahneye oturacaklarını, bu süreçte bir numaralı odak
noktasının ise İslam olacağını fark etti ve Müslüman ülkelere ve
kitlelere karşı yeni stratejiler geliştirdi. 1940’larda Toynbee’nin
uyarılarıyla başlayan ve 1990’lardan itibaren Huntington tarafından
siyaset projelerine dönüştürülen ‘Dinler arası muhasebeler ve
İslam’ meselesinde CHP kurmaylarının olup bitenlerden tamamen
habersiz olduklarını, 18 ve 19. yüzyıl pozitivist-materyalist
anlayışlarına saplanıp kaldıklarını görüyoruz. Laikliğin dine sırt
dönmek, dinle ilgilenme işini dinci hurafe ve istismar odaklarına
bırakmak şeklindeki algılanışının yarattığı büyük hüsrana tüm Türk
aydınlarının bir kez daha dikkatini çekiyorum. Bu hüsran,
Türkiye’ye ve Cumhuriyet’e büyük zararlar vermiştir ve vermeye
devam etmektedir. Bu hüsranın bir numaralı müsebbibi ise Atatürk’ü
ve laikliği yanlış okuyan, çağın gelişmelerini ise hiç okuyamayan
CHP aydınlarıdır.