Özlediniz mi Ramazan dayağını...

Dayak yemekten bitkin düşen Mazlum artık iş yapamaz hale gelince Mazlum diye Kemal Sunal’ın canlandırdığı Şaban karakterini getirirler.

Mustafa Sabri Beşer msbeser@internethaber.com

Kemal Sunal’ın “Şark Bülbülü” isimli filmini seyretmeyeniniz yoktur.

Filmde mafya patronu rolünü canlandıran karakter ne zaman birlerine kızsa, sinirlense, tepesi atsa “Mazlum’u getiren bana!” diye seslenmekte ve getirilen Mazlum isimli garibanı bir güzel dövmekte, böylece sinirlerini yatıştırmaktadır.

Dayak yemekten bitkin düşen Mazlum artık iş yapamaz hale gelince Mazlum diye Kemal Sunal’ın canlandırdığı Şaban karakterini getirirler.

Ancak Şaban hiç de Mazlum gibi değildir.

Mafya patronu kendisine vurmaya başladığında o da başlar patrona yumruk atmaya bir güzel dövmeye başlar. Mafya patronunun adamları hemen müdahale ederler ama dayak yemek kendisine iyi gelen patron devam ettirir kendisine dayak atılmasına. Dayak yemek o kadar iyi gelmiştir ki adeta iyilik meleğine döner astığı astık kestiği kestik patron.

“Teşbihte hata olmaz, hatasız da teşbih olmaz” darb-ı meseline sığınarak müsaadenizle bazı benzetmelerde bulunacağım...

Toplum ve fert olarak adeta mafya patronu misillü davranıyoruz.

Her sorunumuzu şiddetle halletmeye, karşımızdaki insanları sindirerek, bağırarak, döverek, olmadı öldürerek sorunlarımızı ve dertlerimizi halletmeye çalışıyoruz.

Bu durum bugünlerde en çok siyaset aranasında yaşanıyor.

Karşımızdaki rakibi bağırıp çağırarak, hakaret ederek, olmadı tehdit ederek sindirmeye çalışıyoruz. Daha da olmadı yumruğu çenesine oturtuveriyoruz..!

Bir baba ve aile reisi olarak gerek eşimizi gerekse çocuklarımızı bağırarak, gerekirse döverek sindirmeye, dertlerimizi sorunlarımızı halletmeye çalışıyoruz!

Gücü büyüklere yetmeyen hasta ruhlar ise çocukların bedenlerine, ruhlarına canlarına uzatıyorlar o kırılasıca ellerini...

Daha da olmadı hayvanlardan çıkarıyoruz hıncımızı. Eziyet ediyor, yerlerde sürüklüyor, yakıyor, olmadı zehirliyoruz...

Güya böylece sorunlarımızı hallediyoruz ama heyhat, sorunlarımız daha da büyüyor da farkında değiliz.

Bereket ki Ramazan geliyor…

O Ramazan ki Mazlum gibi dövülmeye değil Şaban misillü dövmeye, terbiye etmeye geliyor ruhlarımızı.

Nefsin en çok korktuğu cezalandırma ve terbiye metodu olan “açlık” kırbacıyla hem bedenlerimiz hem de ruhlarımızı temizleyecek inşallah.   

En çok da bugünlerde ihtiyacımız var Ramazan’a.

Çünkü toplum çok gerildi, çok dejenere oldu, çok hırslandı, çok sinirlendi...

Bir an önce hırslarımızı dizginlemeye, sinirlerimizi yumuşatmaya, gerginlikleri atmaya ihtiyacımız var.

İşte Ramazan tam da bunlar için biçilmiş kaftan.

Hayatın hay huyuna ara vermeye, ruhlarımızı dinlemeye, bedenlerimizi dinlendirmeye ihtiyacımız var.

Açın açabildiğiniz kadar öfke ve nefretle dolmuş kalbinizi Ramazan’a...

Açın açabildiğiniz kadar hakaret, iftira, küfür üretmekle meşgul olan zihninizi Ramazan’a...

Açın açabildiğiniz kadar kararan ruhlarınızı Ramazan’a...

Açın açabildiğiniz kadar katılaşmış vicdanlarınızı Ramazan’a...

Açın ki en çok ihtiyaç duyduğumuz, merhamet, af, saygı, sevgi, hürmet sarsın dört bir yanımızı...

Açın ki bir lokmaya muhtaç fakirler sevinsin...

Açın ki merhamete muhtaç çocuklarımız sevgiyi yudumlasın...

Açın ki saygı görmek isteyen eşlerimiz gülümsesin...

Açın ki sıcak bir yuva arayan hayvanlar merhameti tatsın...

Gelin bu Ramazan’da birilerini sözlü ve fiili olarak dövmekten vazgeçip Ramazan’dan dayak yiyelim.

Ramazan bizi dövdükçe biz güçlenelim, Rabbimize uruc edip melekleşme yolunda mesafeler kat edelim...

Ben şahsen Ramazan’ın dayağını çok özledim ve azgınlaşan nefsimi zincire vurmasını dört gözle bekliyorum...

Ya siz...

Özlediniz mi Ramazan dayağını...

facebook.com/msbeser

twitter.com/msbeser

instagram.com/msbeser