Özkök, Tecimer'i nasıl kaçırmış?
Abone olÇirkin yapılardan bıkıp soluğu Simi Adası'nda alan Ertuğrul Özkök, bir zamanlar sosyetenin ünlü isimlerinden Ayşegül Tecimer'i, nasıl 'kaçırdığını' anlatıyor...
Geçmişin 'sosyalist' günümüzün ise 'enn konformist'
yazarlarından Ertuğrul Özkök, Simi Adası izlenimlerini yazdı.
Datça'nın hemen karşısında bulunan Yunan adasının güzelliklerinin
yanısıra başına gelenh bir olayı da aktaran Özkök, Ayşegül
Tecimer'i bakın nasıl 'kaçırmış'...
Ayşegül Tecimer'i kaçırdığım gece
DATÇA’nın hemen karşısındaki küçücük Simi Adası, çirkin yapılardan
yorulmuş birçok Türk’ün sığınma limanıdır.
Sahillerdeki zevksizlik fırtınasından kaçanlar buraya demir
atar.
Simi, turizm süpermarketleri arasında küçük bir butik.
Minicik bir disneyland...
Limanda tekne bağlayacak yer yok.
Girit ve Rodos’ta kitle turizmini Türkiye’ye kaptırmaktan şikayet
ayyuka çıkarken, bu küçük butik çalışmaya devam ediyor.
Limanda sekiz Türk motoryatı ve guleti var.
* * *
Manos’un restoranı her zaman olduğu gibi tıklım tıklım.
Atina’dan gelip küçük adaya yerleşmiş bu adam insan eğlendirme
sanatını çok iyi biliyor.
Beyaz gömleği ve pantolonunun üzerine taktığı kırmızı önlüğü ile
durmadan koşuyor.
Bu yıl işini büyütmüş, yan dükkanları da işletiyor.
Restorandan müzik fışkırıyor. Yunan, Türk ve Arap müziği...
Harris Aleksiyu bitiyor, Tarkan başlıyor.
O bitiyor, Angela Dimitriyu, arkasından Mustafa Sandal, Serdar
Ortaç, Nalan, Kenan Doğulu geliyor.
Üstelik repertuvar yenilenmiş. Bu yıl Yalın da eklenmiş.
Bir kere daha anlıyorsunuz ki, bir restoranı sadece yemek kalitesi
yaşatmıyor.
Yanında hizmet de gerekiyor.
Tabii bir de güleryüz ve dostluk.
Restoranın ön masasında otururken, bir magazin gazetecisinin başına
konabilecek en büyük talih kuşu, gelip önümüze tünüyor.
Karşıdan kıvırcık saçlı, orta boylu, hafif kilolu bir kadın
geliyor.
Yanında uzun boylu, uzun saçlı, yakışıklı bir erkek var.
Saçlarını at kuyruğu bağlamış.
Tam önümüzden geçerken masadakilerden biri tanıyor ve ‘Bak Ayşegül
Tecimer geçiyor’ diyor.
Ne, Ayşegül Tecimer mi?
* * *
Yanlış hatırlamıyorsam, Türkiye’de kaçtığı günden beri hiçbir
gazeteci onun fotoğrafını çekmeyi başaramadı.
Fas’ın Marakeş şehrinde yaşadığı biliniyor.
Zaman zaman oraya giden Türk dostları ile de konuşuyor. Ama hiçbir
zaman fotoğrafının çekilmesine izin vermiyor.
İşte şimdi o gazetecilik olayı önümden geçiyor.
Bizi tanıdığı için bir anda kaçarcasına uzaklaştı.
Yan masada oturan genç bir kadın fotoğrafını çekmiş, ama yanındaki
genç adam elindeki dijital makineyi, bağını kopararak çekip
almış.
Genç kadın, Türkler arasında bir skandal olmasın diye, sesini
çıkarmamış.
Bu arada Ayşegül Tecimer, gazeteciler yüzünden haksızlığa
uğradığını, bu nedenle memleketine gelemediğini söylüyormuş.
Datça kıyıları iki adım ötede.
Oralara kadar gelip anavatanına adım atamamak acı bir şey
olmalı.
Ben bu duyguyu hiç yaşamadım. O nedenle anlamam da kolay değil.
Acaba Amerika’da markalaşan iş kadını Martha Stewart gibi ülkesinde
kalıp, cezaevine girmeyi kabul etseydi daha mı iyi olurdu?
Cezaevinde hiç yatmadığım için o duyguyu da bilmiyorum.
* * *
Ama ne yalan söyleyeyim, önümden kaçarcasına uzaklaşıp, karanlıklar
içinde kaybolan bu kadın beni hüzünlendirdi.
Belki içimdeki paparazzi düş kırıklığına uğradı, ama mesleğin
dışındaki öteki ben, bu fotoğraf çekilemedi diye üzüldü mü diye
sorarsanız cevabım şu olacak:
‘Bilmiyorum...’
‘Biliyor da bilmezden geliyor’ diye ısrar ederseniz, ona cevabı da
şu olacak:
‘Haklısınız...’
Ama şunu da itiraf edeyim.
Orada, o güzel Simi gecesinde bir gazeteci olarak onunla sohbet
etmeyi çok isterdim.
Emin olun, bundan o da, ben de kárlı çıkardık.
* * *
Hürriyet Cuma’nın en iyi 10’lar sayfasında, ‘Ege adalarının en iyi
10 restoranı’ seçilse ve ben de jüri üyesi olsam, iki oyumdan biri
Manos ise öteki mutlaka Rodos’taki Aleksis olurdu.
Hatta Aleksis’i dünyada bildiğim en iyi restoranlar arasına bile
sokabilirim.
Ön bahçesinde altı, yedi masa var.
Yannis her zaman olduğu gibi mutfakta.
İnsana dostluk ve güven veren bu insanın açık mutfağı bir sanat
galerisi gibi.
Girit’te bulamadığım otları orada yiyiyorum.
Deniz ürünleri rahatlıkla Michelin veya Zagat rehberlerine
girebilir.
Ama mönünün en güzel yemeği Yannis ve ailesinin güleryüzü ve
dostluğu.
O bana eşimi, kızımı, annemi, kardeşlerimi soruyor.
Ben de onunkileri.
Ailenin büyüğü rahatsız olduğu için evden selam gönderiyor.
Tabii kendine sakladığı uzolardan ve metaksalardan birer şişeyi
göndermeyi de ihmal etmiyor.
Rodos ve Simi’de bir kere daha şunu anladım.
İnsani alışveriş yaptığımız bu butikler hayatımızın çok önemli
mekanları.
Oralarda bir şeyler alıyoruz, bir şeyler veriyoruz.Sonunda hepimiz
kárlı çıkıyoruz.
Yazı: Ertuğrul Özkök
Kaynak: Hürriyet