Özkök 'Süper Korkaklar'ı arıyor!
Abone olHürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, dedikodu yapan sitelere isyan ediyor.
Ertuğrul Özkök'ün yazısına geçmeden gönce, bizim de altına imza
attığımız www.haberciler.com sitesinin giriş yazısını sizin
yorumunuza bırakıyoruz. Sadece Özkök değil 'Süper korkaklar'dan
şikayetçi olan, başınızı nereye çevirseniz, aynı sözleri
duyuyorsunuz. Çünkü atılan her adım, yazılan her yazı başından
sonuna kadar yanlış. "Bundan bize ne?" diyemiyoruz ne yazık ki,
çünkü bize de sıçrıyor bu korkakların pisliği. Kurunun yanında yaş
da yanıyor. Neyse, bunlar zamanla layık oldukları çukura geri
dönecekler o konuda endişemiz yok. Biz sözü daha fazla uzatmadan,
sizi Ertuğrul Özkök'ün "Biri bizi gözetliyor evi'nde hayat"
yazısıyla başbaşa bırakıyoruz: www.haberciler.com "BÜLENT Ecevit
başbakanlıktan ayrılmadan çok kısa süre önce, neredeyse eşyalarını
toplarken, bütün devlet kademesine bence çok önemli bir genelge
yayınladı. Tarih 15 Kasım 2002, yani seçimden 12 gün sonra. Ecevit
bu genelge ile, devlet dairelerinde ‘‘İmzasız ve tarihsiz
dilekçelerin, ihbar mektuplarının dikkate alınmamasını’’ istiyordu.
KANUNDA VAR Aslında halen yürürlükte olan ‘‘Dilekçe Kanunu’’ çok
açık bir ifadeyle, ‘‘İmzasız ve tarihsiz ihbar mektuplarının
dikkate alınmamasını’’ emrediyor. Ancak geçtiğimiz yıllarda bazı
hükümetler genelge yayınlayarak, ‘‘İçinde somut isim, yer ve zaman
bulunan imzasız dilekçe ve mektupların dikkate alınabileceğini’’
belirtmişlerdi. Ne var ki bu genelgelerden sonra imzasız ihbar
furyası öylesine iğrenç bir linç aracı haline gelmişti ki, Ecevit
çok yerinde bir kararla bu kanunun uygulanmasını istemek zorunda
kalmıştı. Hayatım boyunca imzasız ihbar mektupları bende tiksinti
uyandırdı. Her şirkette patronlar ve üst düzey yöneticiler zaman
zaman imzasız ihbar mektupları alırlar. Ben bütün yöneticilik
hayatım boyunca, hiçbir imzasız ihbar mektubunu dikkate almadım.
Altında yazanın imzası varsa bu imzanın sahte olup olmadığını
araştırdım. O tür imzasız veya sahte imzalı mektuplar geldiği gibi
çöp tenekesine gitti. Son zamanlarda bir başka imzasız mektup türü
türedi. Daha doğrusu, ilginç bir ‘‘ispiyonculuk’’ türü. Mesela
arkadaşlarımla veya meslektaşlarımla bir restorana gidiyorum. Biraz
sonra bir internet sitesinde haber. Ertuğrul Özkök ve yanındaki şu
kişi restoranda ne konuştu? ANONİM SENARİSTLER Ardından abuk sabuk
hayali konuşma senaryoları. Belli ki biri bizi görmüş ve
‘‘ispiyonlamış’’. Mantık da şu: Adam yemek yediğine göre altında
mutlaka bir hinlik vardır. İnternet sitesi de bunu öğrenince:
‘‘Flaş flaş... Yine yemek yedi.’’ İşte o nedenle yan masalardan o
ihbarı yapan insanları hep merak etmişimdir. Acaba nasıl bir ruh
halleri vardır? Bunu bir internet sitesine ispiyonladığı zaman
acaba nasıl bir keyif almaktadır? Bazen öyle biriyle karşılaşmayı
çok arzu ediyorum. Biraz psikanalitik tahlil yapmak, o acayip ruhun
derinliklerine inmek istiyorum. O tür insanlara buradan açık bir
çağrım var. KARANLIK RUHLAR ‘‘Beni bir restoranda yemek yerken
görüp, adresi bile belli olmayan internet sitelerine ispiyonlamak
isteyen o arkadaş. Eğer ne konuştuğumu merak ediyorsan, hiç çekinme
masamıza gel. Gizli kapaklı hiçbir şeyimiz yok. Hatta emin ol, o
masada, kafandan uydurduğun senaryolardan çok daha eğlenceli, çok
daha hayata ait şeyler konuşuluyor. Belki bu güzel sohbet, o
psikopat kafana da iyi gelir.’’ Tabii sözüm, ciddi internet
sitelerine değil. Bazen hakkımda o kadar ağır iftiralar ve
hakaretler yayınlıyorlar ki, kendilerini mahkemeye vermek için
aradığımda adreslerini bulamıyorum. Bütün bunları görünce bazen
kendimi ‘‘Bizi biri gözetliyor’’ programının aktörlerinden biri
gibi hissediyorum. Ama o programlarda hiç olmazsa oyuncu ne
söylüyorsa, ekrana o yansıyor. Sapık kafalı sosyal röntgencinin
hayalinden uydurduğu senaryolar olarak değil. Peki bütün bunlardan
sonra senin psikolojin nedir diye sorarsanız, artık bu tür
sapıklıklardan hiç etkilenmemeyi öğrendim. Gittiğim restoranlarda
çok hoş insanlarla karşılaşıyorum. Restorandaki sosyal komşulukları
çok seviyorum. Hatta yan masaları rahatsız etmeyeceğimi bilsem daha
yüksek sesle bile konuşabilirim. Çünkü bir restorana gidiyorsam,
gizli saklı çekinecek bir şeyim yok demektir. Arzu ettikleri
takdirde bu internet sitelerine önceden bir basın bildirisi
gönderip, ‘‘Bugün şurada şu kişilerle yemek yiyeceğim’’ bile
diyebilirim. YAPACAK BİR ŞEY YOK Dedim ya, bu internet siteleri
imzasız ihbar mektubu gibi. Adreslerini bulamadığım için bunu
bildirmem de mümkün değil. O nedenle biliyorum ki, bu imzasız ve
hayasız ispiyoncular oldukça, bu adressiz siteler yayına devam
ettikçe, benim hayatım da ‘‘Biri bizi gözetliyor evi’’ gibi olacak.
Katlanacağız, yapacak başka bir şeyimiz yok. Özel telefonları
kevgire dönmüş bir insanın, restoranda yediği yemek afişe edilmişse
ne olacak... "