Özkök Gezi'ye bakın neden gitmemiş?

Abone ol

Sırtımda taşıdığım bagaj yüzünden oraya gitme hakkını kendimde görmedim. Orayı kirleteceğim duygusunu taşıdım. Gönlüm oradaydı ama vicdanım “Sen görünme” dedi.

Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök, “Yaşanan ayrışmaların çözümü Herkesin kendi hayat tarzı ve inançlarıyla yaşayacağı ‘melez’ bir Türkiye. Bu konuda benim gördüğüm sorun, Tayyip Erdoğan’ın kişiliği. Türkiye böyle bir kişilikle yürüyemez. 30 Mart seçimlerini kimin kazandığının hiçbir önemi yok. Erdoğan ne kadar fazla oy alırsa bölünme o derece artacak.” diyor.

Yeni kitabı ‘Bir Beyaz Türk’ün Hafıza Defteri’ hakkında Hürriyet’ten Gökçe Aytulu’ya konuşan Ertuğrul Özkök “Gezi, Türkiye’de tekrar itiraz kültürünün masumiyetini ispatlayan bir hareket oldu. Ruhu itibarıyla bence geri dönülmeyecek ve hiç silinmeyecek birtakım izler bıraktı.” değerlendirmesinde bulunuyor.

Ertuğrul Özkök, Gezi Parkı’na gitmeme nedenini “Orayı kirleteceğim duygusunu taşıdım” ifadesiyle açıklıyor.

Ertuğrul Özkök’ün Hürriyet’te yer alan söyleşisinin bir bölümü şöyle:

Kimdir bu Beyaz Türkler?

Renklerin anlamlarını bizler veriyoruz. Benim kafamda siyah ve beyaz diye bir ayrım yok. Türkiye’de ‘Beyaz Türk’ kavramına birtakım anlamlar yüklendi. Kötü bir anlamdı bu. Ben renklerin anlamlarının değişebileceğini anlatmaya çalışıyorum. Beyaz Türk kavramına Türkiye’deki aydınlar çok karşı. Halkta öyle bir sorun olduğunu sanmıyorum.  Klişelerle dolu bir kavram yaratıldı. İnsanlar bu kalıba sokuldu. Ben diyorum ki bu yanlış. Tayyip Erdoğan bunu, işine geldiği için çok güzel kullandı. “Biz zenciyiz” dedi. Geçmişte Beyaz Türk dediğimiz insanların başörtüsü gibi meselelere bakışında arıza olabilir. Ama bu geride kaymış şeylerle hayatımızı sürdüremeyiz. Ona bakarsan İsa’yı da Yahudiler öldürmüştü 2000 yıl önce. Bugün 10 yıl öncesi aradaki 2000 yıl kadar uzak. Biz başka bir yerde yaşıyoruz artık.

Peki eski meselelerle yüzleşmek gerekmiyor mu?

Yüzleşilecek ve bir arada yaşamasını öğrenecekler. Zaten kitabın temel tezi şu: Ben Türkiye’nin melezleşmesi gerektiğine inanıyorum. Nasıl bir melezleşme? Herkesin kendi hayat tarzını, kendi inançlarını, kendi ilişkiler sistemini ve hatta kendi ahlak sistemini özgürce yaşayabildiği bir ittifaktan bahsediyorum.

Türkiye’nin buna yaklaştığı bir dönem oldu mu hiç?

Böyle bir dönem yaşadık. Ama o zaman bazı insanlar kendilerini ezilmiş hissetmiş. Bunun farkına varamadık. Bu bahane olmayabilir ama bilmiyorduk. Ama Beyaz Türk kavramına tepki gösteren Türk aydınlarının bir bölümü beyaza değil Türk kavramına itiraz ediyor. Türk kavramını sevmiyorlar.

Neden?

Kompleksliler Türk kavramına karşı. Beyaza itirazları olsa “Niye Ak Parti koydun partinin adını?” derlerdi. Başbakan hem “Zenciyiz” diyor hem partisinin adını ‘AK’ koyuyor. Buna değil, Beyaz Türk lafına tepki gösteriyorlar. Beyaz Türk ırksal bir şey değil. Bir milleti anlatmıyor. Belli bir hayat tarzını paylaşan insanlar Beyaz Türkler... Ben kendi hayatımdan yola çıkarak Beyaz Türklerin masumiyetini ve hatalarını anlatıyorum. Tek kişilik genellemeler yaptım

Bir kişiden yola çıkıp Beyaz Tük genellemesi yapmak doğru mu?

Kitabın özelliği bu. Şahsi bir anlatım. Benim yaşadığım Beyaz Türk hayatı böyleydi. Ben 10 yaşındayken bira içtim. Babam bana futbol topu aldı, oynayayım diye. Tayyip Erdoğan’ın babası, futbol oynadı diye onu dövüyormuş. Bu onu küçümsememe neden olmaz. Demek istediğim farklı yaşamlardan, yetişme tarzlarından geliyor olabiliriz ama birbirimize saygı duyalım.

Siz de üniversite yıllarında TRT muhabiriyken sağlam bir dayak yemişsiniz...

Solcu üniversite öğrencileri kayıt cihazım yüzünden beni MİT ajanı sandılar. Yere yatırıp, çamurun içinde tekmelediler beni. Koleksiyon mağazalarının sahibi Faruk Malhan kurtardı. O zaman Mao’cuydu. Elinde megafonla “Durun o benim arkadaşım” deyip saldıranları durdurdu.

Ya Gezi hareketi?

Gezi, Türkiye’de tekrar itiraz kültürünün masumiyetini ispatlayan bir hareket oldu. Ruhu itibarıyla bence geri dönülmeyecek ve hiç silinmeyecek birtakım izler bıraktı. Gelecek kuşaklar bizden çok daha iyi anlayacaklar bunu. Gezi benim Türkiye’ye bağlılığımı tahmininizin çok ötesinde artırdı.

Gezi’de, 1968’de yapılamayan gerçekleşti diyorsunuz...

Evet. Türkiye’de 1968 kötüydü. Sonraki 20 yılda 27 Mayıs darbesinden daha çok zarar veren yanları oldu. Bana da 68’li diyorlar. Ben 68’li değil, 64’lüyüm. Benim kişiliğim 64’te oluştu.

Gezi Parkı’na gittiniz mi?

Gitmedim. Sırtımda taşıdığım bagaj yüzünden oraya gitme hakkını kendimde görmedim. Orayı kirleteceğim duygusunu taşıdım. Gönlüm oradaydı ama vicdanım “Sen görünme” dedi.

Size karşı bir tepki olacağından çekinmiş olabilir misiniz?

Ben tepkiden korkmam. Gider konuşurum onlarla. Kendi isteğimle gitmedim. Tepki çekebilecek bir sürü insan da gitti ayrıca...

Kimseyi de kovmadılar parktan. Kovmadılar. Ben İslami mahallelere de gidip oturuyorum. Ak Pazar’a gidip şerbet içiyorum. “Siz şarap seversiniz ama bizde şerbet var” diye takılıyorlar. Ama gayet güzel anlaşıyoruz.

Bu normal değil mi?

Erdoğan’a en çok kızdığım husus kendi tarafındaki insanlara, Beyaz Türklerle yaşamanın normal olmadığını anlatması sürekli. Beyaz Türk kavramını artık o yüzden daha yüksek sesle söylüyorum. Türkiye melezleşmeli. Ama sahillerle iç kesimler kopuyor. Zaten Güneydoğu’su Kürt bölgesi olarak kopmuş. Ayırmanın anlamı yok. Melezleşmek lazım. Bunu yaparken de bir kesim diğerine uymamalı. Erdoğan bizi kendine uydurmaya çalışıyor. Ben Beyaz Türk olarak yaşamak istiyorum.

Dindar, kindar nesil’ yetiştirmenin tutmayacağını söylüyorsunuz kitapta...

Kesinlikle tutmayacak. Ayrıca oğluyla, kızıyla ilişkilerini görüyoruz. Bu mu bize empoze etmeye çalıştığı çocuk-baba ilişkisi. Ezilmiş, devamlı azarlanan bir oğlan. Görmek istediği nesil bu mu? Ne ben böyle bir şey isterim ne benim kızım, torunum benimle böyle bir yaşam tarzını kabul eder. Muhafazakârlar azıcık babalarına itiraz etmeyi öğrenmeliler

Bu durumda rol modelimiz Beyaz Türkler mi?

Ben Beyaz Türkleri savunup imtiyaz istemiyorum. Kaynaşmayı, melezleşmeyi savunuyorum. Beyaz Türklerin çoğu orta sınıf insanlar. İzmir’de Erdoğan’a itiraz eden insanlar da öyle snop, kibirli insanlar değil. Sadece kendi hayat tarzlarında yaşamak istiyorlar. “Bana karışma, burası sahil ben akşam bir kadeh içeceğim. Kızlı-erkekli oturacağım parklarda” diyor.

Melezleşme Beyaz Türkler, muhafazakârlar ve Kürtler arasında mı yaşanmalı?

Bunu İngiltere’den Amerika’ya kadar bir sürü ülke başarmış. Ama ABD’de herhangi bir başkan çıkıp kendi fikrini topluma empoze etmeye çalışabilir mi?

“Kimsenin hayat tarzına karışmadık” deniyor...

Daha ne yapacaksın, içkime karıştın. Ücretsiz şarap tadımı yapılamadığı için geçenlerde bir evde kaçak olarak şarap tadımına katıldım. Ahmet Hakan’ın Başbakan’ı konuk ettiği bir programa katılmıştım. Program arasında Başbakan’a şarap üreticilerinin sorunlarını anlatmaya çalıştım. Döndü bana, “Bu ülkede kaç kişi şarap içiyor?” dedi. “Bir kişi içiyor, ben” deyince şaşırdı. “Bir şeyi hak olarak sizden talep etmemiz için kaç kişi olmamız gerekiyor? Yüzde 51 olmadan bir hak talep edemeyeceğiz sanırım” dedim.

Her şeyin çözümü sandıkta olabilir mi?

Demokrasilerde seçimin bir tek anlamı vardır. Dört veya beş yıl boyunca ülkeyi anayasanın çizdiği çerçevede iyi yönetme iznidir. Bu iznin içerisinde insanların hayat tarzına musallat olma izni yoktur. Kanunların suç saydığı şeyleri yapma ehliyeti de yoktur. Hiçbir demokraside, kötülerinde bile böyle bir milli irade kavramı yok.

Seçimden birinci parti olarak çıkması bu iddialara bir meşruiyet sağlar mı?

Hayır. Hırsızlık varsa, vardır. Halk jüri değil ki. O zaman bütün davaları referandumla çözelim. Referandumla idam cezasını kaldırabilir miydiniz? Temel haklar referanduma götürülemez. Demokrasiler kantite üzerinden değerlendirilmez.

Beyaz Türklerle, Zenci Türklerin savaşından kim galip çıkar?

Şu andaki çatışmayı sadece oylar üzerinden hesaplıyoruz. Ben başka bir şey sormak istiyorum. Erdoğan faktörü aradan çıkarılırsa, kutuplaşma kalkarsa Beyaz Türkler ve Zenci Türkler savaşmazsa kim kazanır ona bakmak lazım.

Kim kazanır?

Melez Türkiye kazanır. Bu çatışma ortamından ne muhafazakarlara ne Beyaz Türklere hayır gelir. Bir araya gelip sorunu çözmemiz lazım. Benim gördüğüm sorun, Tayyip Erdoğan’ın kişiliği. Türkiye böyle bir kişilikle yürüyemez. 30 Mart seçimlerini kimin kazandığının hiçbir önemi yok. Erdoğan ne kadar fazla oy alırsa bölünme o derece artacak. Bu otoriter kişiliğin geri vitesi yok. Ama Beyaz Türkler umutsuzluğa kapılmasın. Melez Türkiye’yi hep birlikte kuracağız.

Günün Önemli Haberleri