Özkök, Doğan'ın elini öptümü?
Abone olFehmi Koru, Yeni Şafak Gazetesi'ndeki yazısında, Tuncay Özkan'ın Aydın Doğan'ın elini öpmesini eleştirdi.
Koru, gazetecilerin patronlarıyla mesafeli olmaları gerektiğini
belirterek, "Ertuğrul Özkök de Doğan'ın elini öpüyor mu?" diye
soruyor. İşte Koru'nun yazısı: Berhüdar ol evlâdım Yeni Şafak yayın
yönetmeni Selahattin Sadıkoğlu'ndan bir ricam olacak: Ne yapıp
etsin, bu yazımı, gazetenin patronlarının okumasının önüne geçsin.
Patrona sunduğu nüshaya eski bir Kulis'i mi basar, üçüncü sayfayı
bütünüyle mi keser, bilemem artık... Aksi halde, yani bu yazıyı
patronlar da okur ve kendisinden de benzer davranışlar beklerlerse
sorumlusu ben değilim... Bir tv'nin yayın sorumlusu, gazete veya
medya grubunun en üst düzey yetkilisi çalıştığı müessesenin
patronunun elini öper mi? Burhan Felek kendisinden genç Kenan
Evren'in elini öpmüştü öpmesine, ama o devlet başkanıydı... Abdi
İpekçi'yi Ercüment Karacan'ın, Güneri Civaoğlu'nu Kemal Ilıcak'ın,
Oktay Ekşi'yi de Erol Simavi'nin elini öperken tahayyül
edemiyorum... Ancak, son medya savaşı, Çukurova medya grubu başkanı
Tuncay Özkan'ın, Doğan medya grubunda çalışırken, patronu Aydın
Doğan'ın elini öptüğünü açığa vurdu... İlginç bir ilişki varmış
aralarında. Aydın Doğan, bir Hürriyet yazarına, "Sen benim
babamsın" diye elini öptüğünü söylüyor Tuncay Özkan'ın; şimdi
Akşam'da yazan Tuncay Özkan da, "Doğru" diyor 'baba gibi sevmek' ve
'elini öpmek' iddiası için... Tuncay Özkan'a göre, Aydın Doğan da
kendisini 'evlâdı' gibi sevdiğini söylermiş... Böyle bir yakınlık
dostlar başına. Tayyip Erdoğan'ın son iki gezisine (Rusya ve Çin'e)
giden heyette Ahmet Albayrak da vardı. Yani bizim gazetenin
patronu. Her iki gezinin başlangıcında, Ankara/Esenboğa
Havaalanı'nda birbirimizi gördük, selâmlaştık, bir miktar konuştuk
da... Ama o kadar... Gezilerin başından sonuna ne Ahmet Bey beni
bir daha gördü, ne de ben Ahmet Bey'i... O diğer patronlarla
birlikte kendileri için düzenlenmiş programı izledi, ben ise öteki
meslekdaşlarla birlikte oldum... Aydın Doğan ile grubunda
çalışanların tarzı çok farklı... Tuncay Özkan, geçmişte Aydın Doğan
ile yaşadığı birkaç olayı anlatıyor ki, herbiri gözlerimizi faltaşı
gibi açacak kadar 'özelliği olan' olaylar... Tuncay Özkan şimdi
Çukurova grubunda çalışıyor ya, örnek olaylarını hep patronu Mehmet
Emin Karamehmet'i ilgilendirenlerden seçmiş... Bir keresinde
'konu'ya şöyle girmiş Aydın Doğan: "Ankara'da bu Fiskobirlik
alacaklarıyla ilgili olarak bir büyük yolsuzluk tezgâhlıyorlar.
Kimsenin parasını vermediler ama Pamukbank'ı kurtarmak için Mehmet
Emin Karamehmet'e bu parayı verecekler. Ben olayla ilgileniyorum
ama sen de bir bak. Büyük kurtarma operasyonu. Pamukbank batak, bu
parayla kurtaracaklar. Devlet tahvil basıp oraya 300 milyon dolar
koyacak. Bu, haksız rekabet yaratıyor. Adam oradan aldığı parayla
gelip gazetelerde karşımıza dikiliyor. Bu adaletsizlik. Ama
hiçbiriniz ilgilenmiyorsunuz." Bir başka olayda Aydın Bey'in girişi
şöyle olmuş: "Kardeşim Ankara'ya söyleyin bu adamı kurtarırlarsa
ben de çıkıp her şeyi yazacağım. Git Ankara'ya aktar, bu haksız
rekabeti durdursunlar. Genelkurmay'a ne Karamehmet'ten? Ne diye
ilgileniyorlar Pamukbank olayıyla? Pamukbank'a BDDK el koyacak ama
koydurtmuyorlar. Seni dinlerler, git anlat. Batan batacak.
Batmazlarsa devletin parasıyla karşıma çıkıyorlar. Rakip oluyorlar.
Zaten Turkcell onlar açısından haksız rekabet kaynağı, para
basıyorlar. Üstelik Digiturk'ü de oradan finanse ediyorlar. Biliyor
musun o Digiturk benimdi. Karamehmet gaspetti. O senin arkadaşın
Devlet Bahçeli para aldı, kararnameyi imzalamıyor..." Ne güzel
değil mi? Patron bazen, "Şu işe bir bakıver" diyor, bazen de "Git
Ankara'ya aktar" diye yol gösteriyor... Çukurova medya grubu
başkanının anlatımından, kendisine doğrudan veya dolaylı yaklaşılan
'gazeteci' sıfatlı kişinin davranış tarzını da öğreniyoruz.
Doğrudan yaklaşılan olayla ilgilenmiş Tuncay Özkan, ama konuyu
ekrana taşımamış... Şöyle diyor: "O dönem ben ilgilenmedim bu
olayla. Doğan grubunun gazetelerinde kimlerin nasıl ilgilenip
yazdığı ise arşivlerde duruyor." Demek, aynı gruptan başkaları
konuyu sütunlarına taşımış... Dolaylı anlatımda, gazeteciye,
kendisinden, "O senin arkadaşın..." diye bahsedilenlere konunun
aktarılması isteniyor. Önce, "Git Genelkurmay'a anlat" diyor Aydın
Bey... Sonra, "O senin arkadaşın Devlet Bahçeli parayı aldı,
kararnameyi imzalamıyor" diyor... İtiraz gelmesinin ardından, MHP
kontenjanından BDDK'ya üye yapılmış Prof. Kemal Çevik için,
"Öyleyse parayı o almıştır" iddiasını seslendiriyor... Hızını
alamayıp "Senin arkadaşın Mesut Yılmaz..." diye devam ediyor...
Bütün bu konuşmaların gayet 'uygar' bir ortamda geçtiğini sanmayın;
bir yerde, Aydın Doğan'ın, muhatabının sözünü bitirmesine izin
vermeden bağırdığını öğreniyoruz. Şöyle yazıyor Tuncay Özkan:
"Sözümü bitirmeden bağırarak başlıyor odasında turlamaya: 'Nasıl
söylemezsin, niye söylemezsin, bunlar eşkıya, gelip rakip
olacaklar, batacak adam batmalı kardeşim..." Yeni Harman'da
kendisiyle yapılan röportajda, Aydın Bey, gazetelerine eskisi kadar
sık gitmediğini anlatıyordu: "Son üç yıldır gitmiyorum gazetelere;
sadece hafta sonları..." Bu duruma göre, Tuncay Özkan'ın bir
bölümünü aktardığı yukarıdaki olaylar o nâdir gazete ziyaretlerinde
gerçekleşti. Ya yayın organlarına hergün uğrasaydı Aydın Doğan?
İnsanın içi kararıyor... Aldı mı beni bir merak: Acaba Ertuğrul
Özkök patronu Aydın Doğan'la karşılaştığında ne yapıyor? Elini
öpüyor olabilir mi?