Özkök DEP'li Doğan'ı sansürledi
Abone olHürriyet'in tepe ismi Ertuğrul Özkök DEP'li Orhan Doğan röportajını sansürledi. Sansürün gerekçesini köşesinde yazan yazar, Öcalan'a af isteyenlere çok sert çıktı.
Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök bir süre önce
gazetesinde yayınlanan eski DEP'li Orhan Doğan'ın röportajını neden
sansürlediğini yazdı. Apo'ya af isteyenlere karşı Özkök,
Sansür mü, evet sansürledim yazısında sert
ifadeler kullandı.
Yazı: Ertuğrul Özkök
Kaynak: www.hurriyetim.com.tr
-
BİR genel yayın yönetmeni olarak bunu açıklamak ne
kadar doğrudur bilmiyorum, ama riskini göze alıp yazıyorum.
Zana ve arkadaşları cezaevinden çıktıktan kısa süre sonra yazarımız
Faruk Bildirici aradı.
Orhan Doğan gazetemize konuşmak istiyormuş.
‘Topluma güzel mesajlar vereceğim’ demiş.
* * *
Zana ve arkadaşları çıktıktan sonra kapsamlı bir mülakat
vermemişti.
O nedenle Bildirici’ye bu konuşmayı yapmasını söyledim.
Gerçekten ilginç bir mülakat geldi.
Biz de bunu sürmanşetten yayınladık.
Ancak o mülakatın bir bölümünü bizzat kendim tarayıp çıkardım.
O bölümde Doğan, İmralı’da yatan Abdullah Öcalan için af
çıkarılması gerektiğini söylüyordu.
Bu bölümü, ‘Orhan Doğan’ın şahsi görüşüdür’ deyip
yayınlayabilirdik.
Ama yapmadık.
Çünkü bunu düşünmenin dahi, Türkiye’de oluşan olumlu havayı
dinamitlemek anlamına geleceğine inanıyordum.
Nitekim Bildirici’ye, bunu Orhan Doğan’a iletmesini söyledim.
Orhan Doğan, bizim yayınlamadığımız o sözleri başka gazetelere
söyledi.
Onlar da yayınladılar.
Hatta daha da ileri gitti.
Abdullah Öcalan’ın ‘zamanı gelince’ affedileceğini söyledi.
Şimdi kendisine bu milletin ortak hissiyatını iletiyorum:
Hayır, Öcalan ölünceye kadar oradan çıkamayacak.
Katledilmesi emrini verdiği bebeklerin, kadınların, erkeklerin,
güvenlik mensuplarının cezasını ödemeye o ömür bile yetmez.
O nedenle, Doğan ve arkadaşları artık bu hayalden vazgeçip, Türkiye
Cumhuriyeti sınırları içinde kardeşçe yaşamanın gerçekçi yolları
üzerinde kafa yormalıdırlar.
Çünkü İmralı sakini, kendisine tahsis edilmiş adada, güven içinde
ömrünü tamamlama hakkına sahip olmakla, yeterince
affedilmiştir.
* * *
Başbakan Erdoğan, milliyetçiliğin giderek sivrileştiği dönemde,
tarihi bir adım attı.
Ben şahsen bu adımı bütün yüreğimle destekledim.
Desteklemeye de devam edeceğim.
Ama Başbakan’ın Diyarbakır’da gördüğü muamele, birçok insanda, ilk
zamanlar samimiyetle savunduğum belediye başkanları ve yandaşları
hakkında derin bir düş kırıklığı yarattı.
Aydınlar girişimini yapan kişilerden biri dün bana şunu
söylüyordu:
‘Orhan Doğan’ın sözleri, iyi niyetimizin üzerine atılmış bir
dinamit gibi oldu...’
* * *
Haklı.
O sözlerde derin bir samimiyetsizlik, ondan daha derin bir art
niyet ayan beyan okunuyordu.
Hiçbir kelime oyunu ve zeká, oradaki art niyeti kamufle edemez.
O sözlerde sadece art niyet değil, aynı zamanda iki toplum arasına
fitne sokacak büyük bir provokasyon da var.
Neymiş, ‘PKK’nın Karadeniz’e sızma planı varmış’.
Eğer bu saçma hayale bütün Türkiye’den ortak bir cevap
bekliyorsanız, işte beklediğiniz cevap:
‘Sıkıyorsa sızsın...’
Evet ne yazık ki, böylesine pervasız bir provokasyona verilecek tek
cevap, aynı keskinlikte olabilir.
Söyler misiniz bu keskinleşme, profesyonel teröristten başka kime
yarar?
Oysa Başbakan ve arkadaşları, her türlü kışkırtmaya kulağını
tıkayarak, birlikte yaşama konusunda bir yol haritası sunuyor.
Bunun başarılı olması için Orhan Doğan ve onun gibi düşünenlerin
hemen bugün o cinayet çetesi ile bütün ilişkilerini kesmesi
gerekmez mi?
* * *
Türkiye Cumhuriyeti, Susurluk’ta kendi derin devleti ile
hesaplaştı.
Şimdi Türkiye’de meşru siyaset yapmak isteyenlerin de kendi derin
çeteleri ile hayat bağlarını kesmeleri gerekir.
Devlete mesaj yollamadan önce, Hikmet Fidan cinayetinin hesabını
sorabilecek kişiliğe ve cesarete sahip olduklarını
ispatlamalıdırlar.
Hepimiz bilmeliyiz ki, bu devletin en liberal, en hoşgörülü
insanları bile PKK denen cinayet şebekesi ile masaya oturulmasına
hoşgörü ile bakamaz.
Barış isteyen insanlar, önce samimiyet sınavından geçip öyle Araf’a
gelmelidirler...