Özkök, Başbakan'ı takdir etti
Abone olBaşbakan'ın büyük bir statükoyu yıktığını belirten Özkök, Erdoğan'ı İmam Hatip statükosunu da yıkmaya çağrıyor.
Sıra son statüko kalesini yıkmakta
İşin özeti şudur. Birkaç cesur ve iyi insan çıkınca devrimler başlıyor.
Geçen cuma günü Türk dış politikasında böyle bir devrim yaşandı.
Türkiye Cumhuriyeti, Yunanistan’da yaşayan soydaşlarımızı, bir ‘beşinci kol’ gibi görme siyasetini resmen bıraktı.
Bıraktı ve bunu bizzat Başbakan’ın ağzından bütün dünyaya duyurdu.
BİRİNCİ AD DİPLOMASİSİ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Batı Trakya’ya gitti ve oradaki soydaşlarımıza, ‘Siz Yunanistan’ın vatandaşısınız. Yunanistan’ın gelişmesi için çalışın’ dedi.
Bu kadar basit bir cümleyi telaffuz etmek için 80 yılın geçmesi gerekti.
Ama bakın cesur ve mantıklı siyasetçiler işbaşına gelince, uluslar arasında ‘kan davasına’ dönüşmüş meseleler bile nasıl yumuşuyor.
İtiraf edelim ki ilk adım bizden değil, Yunanistan’dan geldi.
Yorgo Papandreu’nun dışişleri bakanı olduğu günlerde Batı Trakya Türklerine yönelik sözleri bu kapının açılmasında çok önemli rol oynadı.
Hürriyet bu yeni politikayı ‘Bravo Yorgo’ manşeti ile destekledi.
Dışişleri Bakanı İsmail Cem Yunan meslektaşının yaptığı açılımlara aynı sıcaklık ve samimiyetle karşılık verdi.
Ve son olarak Başbakan Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ‘arkadaşlık diplomasisinin’ yeni dönemini açtılar.
Bana göre her ikisi de, rahmetli Özal’ın başaramadığı bir işi başardılar.
Özal çok istediği halde, baba Papandreu ile arkadaşlık kuramamıştı.
Erdoğan kurdu. Yunan Başbakanı’na ‘Kostas’ diye seslenecek kadar arkadaş oldu.
Bu siyasetin geldiği son nokta, dün bütün Türk gazetelerinde yer alan o müthiş fotoğraftır.
Türkiye, Boğaz’ı alttan geçecek tünelin temelini atıyor.
Ve bu törende Türk siyasetçilerinin yanında Atina Belediye Başkanı da var.
KIBRIS’TAN KURTULUŞ
O da elindeki kürekle, Türkiye’nin kalkınmasına hizmet edecek bir projenin harcını koyuyor.
Üstelik bunu ne zaman başarıyorlar?
Kıbrıs’ta iki tarafı birbirine düşürmesi gereken bir referandumun hemen ardından.
Demek ki Türkiye ve Yunanistan artık Kıbrıs ipoteğinden kurtuluyor.
Bütün bunlara bakarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Başbakan Tayyip Erdoğan, bir statüko kırıcısı.
AYNI KAFA
Ancak yine bütün bunlara bakıp şunu soruyorum:
Kıbrıs’ta, Avrupa Birliği’nde, Batı Trakya’da statükoyu gözünü kırpmadan kıran aynı Erdoğan, kendi partisine yerleşmiş bazı statükocuları hálá niye koruyor?
Mesela şu imam hatip olayını başına saran statükocuları...
Çünkü ‘Tabanımız böyle istiyor’ masalı üzerine kurulu bu zihniyet de bana göre öteki statükolardan hiç farklı değil.
Kıbrıs’ta çözüm isteyen herkesi ‘hain’ ilan eden zihniyetle, ‘İmam hatipleri yine büyüteceğim’ diyen statükocu zihniyet arasında zerre kadar fark yok.
Bunların her ikisi de aynı fanatik düşünceden kaynaklanan çatışmacı statükolardır.
O nedenle diyorum ki, başbakanlık koltuğuna oturduğu andan beri Ankara’nın başına çöreklenmiş statükoları bir bir kıran Erdoğan, biraz kendi partisi içindeki statükocuları da sarsmalıdır.
Yerel seçimden bir hafta önce İzmir’e giderken Erdoğan bana aynen şunu söylemişti:
‘Şimdi bakıyorum da biz de geçmişte ne laflar etmişiz...’
Bu çok samimi bir itiraftı, o nedenle o gün bunu yazmamıştım. Ben de kendisine, ‘Sayın Başbakan, ben de gençliğimde ne laflar ettiğime bakıp şaşırıyorum’ demiştim.
Aynı sözleri geçen hafta Batı Trakya’da herkese söyledi.
Bizler Türkiye Cumhuriyeti’nin en çatışmalı dönemlerinde büyüyen insanlarız.
Siyasete merakı olanlarımızın gençlik jargonuna bakarsanız hiçbirimizin oturduğumuz koltuklarda oturmaması gerekirdi.
SON STATÜKO
Ama şurası bir gerçek.
Hepimiz belli bir ‘reddiyeden’ geçtikten sonra buralara gelebildik.
Yani kendi statükolarımızı kırdık.
Geriye partilerdeki son putları kırmak kaldı.
İşin özeti şudur. Birkaç cesur ve iyi insan çıkınca devrimler başlıyor.
Geçen cuma günü Türk dış politikasında böyle bir devrim yaşandı.
Türkiye Cumhuriyeti, Yunanistan’da yaşayan soydaşlarımızı, bir ‘beşinci kol’ gibi görme siyasetini resmen bıraktı.
Bıraktı ve bunu bizzat Başbakan’ın ağzından bütün dünyaya duyurdu.
BİRİNCİ AD DİPLOMASİSİ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Batı Trakya’ya gitti ve oradaki soydaşlarımıza, ‘Siz Yunanistan’ın vatandaşısınız. Yunanistan’ın gelişmesi için çalışın’ dedi.
Bu kadar basit bir cümleyi telaffuz etmek için 80 yılın geçmesi gerekti.
Ama bakın cesur ve mantıklı siyasetçiler işbaşına gelince, uluslar arasında ‘kan davasına’ dönüşmüş meseleler bile nasıl yumuşuyor.
İtiraf edelim ki ilk adım bizden değil, Yunanistan’dan geldi.
Yorgo Papandreu’nun dışişleri bakanı olduğu günlerde Batı Trakya Türklerine yönelik sözleri bu kapının açılmasında çok önemli rol oynadı.
Hürriyet bu yeni politikayı ‘Bravo Yorgo’ manşeti ile destekledi.
Dışişleri Bakanı İsmail Cem Yunan meslektaşının yaptığı açılımlara aynı sıcaklık ve samimiyetle karşılık verdi.
Ve son olarak Başbakan Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ‘arkadaşlık diplomasisinin’ yeni dönemini açtılar.
Bana göre her ikisi de, rahmetli Özal’ın başaramadığı bir işi başardılar.
Özal çok istediği halde, baba Papandreu ile arkadaşlık kuramamıştı.
Erdoğan kurdu. Yunan Başbakanı’na ‘Kostas’ diye seslenecek kadar arkadaş oldu.
Bu siyasetin geldiği son nokta, dün bütün Türk gazetelerinde yer alan o müthiş fotoğraftır.
Türkiye, Boğaz’ı alttan geçecek tünelin temelini atıyor.
Ve bu törende Türk siyasetçilerinin yanında Atina Belediye Başkanı da var.
KIBRIS’TAN KURTULUŞ
O da elindeki kürekle, Türkiye’nin kalkınmasına hizmet edecek bir projenin harcını koyuyor.
Üstelik bunu ne zaman başarıyorlar?
Kıbrıs’ta iki tarafı birbirine düşürmesi gereken bir referandumun hemen ardından.
Demek ki Türkiye ve Yunanistan artık Kıbrıs ipoteğinden kurtuluyor.
Bütün bunlara bakarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Başbakan Tayyip Erdoğan, bir statüko kırıcısı.
AYNI KAFA
Ancak yine bütün bunlara bakıp şunu soruyorum:
Kıbrıs’ta, Avrupa Birliği’nde, Batı Trakya’da statükoyu gözünü kırpmadan kıran aynı Erdoğan, kendi partisine yerleşmiş bazı statükocuları hálá niye koruyor?
Mesela şu imam hatip olayını başına saran statükocuları...
Çünkü ‘Tabanımız böyle istiyor’ masalı üzerine kurulu bu zihniyet de bana göre öteki statükolardan hiç farklı değil.
Kıbrıs’ta çözüm isteyen herkesi ‘hain’ ilan eden zihniyetle, ‘İmam hatipleri yine büyüteceğim’ diyen statükocu zihniyet arasında zerre kadar fark yok.
Bunların her ikisi de aynı fanatik düşünceden kaynaklanan çatışmacı statükolardır.
O nedenle diyorum ki, başbakanlık koltuğuna oturduğu andan beri Ankara’nın başına çöreklenmiş statükoları bir bir kıran Erdoğan, biraz kendi partisi içindeki statükocuları da sarsmalıdır.
Yerel seçimden bir hafta önce İzmir’e giderken Erdoğan bana aynen şunu söylemişti:
‘Şimdi bakıyorum da biz de geçmişte ne laflar etmişiz...’
Bu çok samimi bir itiraftı, o nedenle o gün bunu yazmamıştım. Ben de kendisine, ‘Sayın Başbakan, ben de gençliğimde ne laflar ettiğime bakıp şaşırıyorum’ demiştim.
Aynı sözleri geçen hafta Batı Trakya’da herkese söyledi.
Bizler Türkiye Cumhuriyeti’nin en çatışmalı dönemlerinde büyüyen insanlarız.
Siyasete merakı olanlarımızın gençlik jargonuna bakarsanız hiçbirimizin oturduğumuz koltuklarda oturmaması gerekirdi.
SON STATÜKO
Ama şurası bir gerçek.
Hepimiz belli bir ‘reddiyeden’ geçtikten sonra buralara gelebildik.
Yani kendi statükolarımızı kırdık.
Geriye partilerdeki son putları kırmak kaldı.