Özkök: 'Ali Kemal basın şehidi mi'
Abone olTGC'nin web sitesinde yer alan Şehit Gazeteciler bölümü, son dönemin tartışma konusu oldu.Özkök de bu tartışmanın içine girdi ve köşesinde konuya yer verdi.
Hain’ diyordum, şehit der miyim
DÜN sabah toplantımızın en çok tartışılan konusu Ali Kemal
oldu.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin resmi sitesinde onun ‘Şehit
Gazeteciler’ arasında yer alması, İşçi Partisi’nin tepkisine yol
açtı.
Oysa hepimiz eskiden beri Ali Kemal’i bir ‘Hain’ olarak biliyor,
itiraf etmek gerekirse, öyle de kabul ediyorduk.
Ama Gazeteciler Cemiyeti’nin sitesi bu tartışmaya yol açınca
doğrusu ben de 50 yıllık düşünce tembelliğimden uyanarak bu konu
üzerinde biraz düşündüm.
Ali Kemal bir ‘basın şehidi’ olarak kabul edilebilir mi?
* * *
İsterseniz dün Cemiyet’in Başkan Yardımcısı Vahap Munyar’dan
aldığım bazı bilgileri aktarayım.
Aslında bu olay 1988’lere kadar dayanıyormuş.
O dönemde bir basın şehitleri listesi çıkarılmış.
Ancak o tarihteki listede Ali Kemal’in adı yer almıyormuş.
Daha sonra 1991 yılında, muhtemelen Çetin Emeç’in öldürülmesinden
sonra bu liste yeniden düzenlenmiş.
Eskilere sormuşlar; ama tam hatırlayan çıkmamış.
Listeyi yazar Alpay Kabacalı veya tarihçi Orhan Koloğlu yeniden
düzenlemiş.
Düzenlemeyi yapan kimse, o günkü listeye Ali Kemal’in adını da
eklemiş.
* * *
Öyleyse bu, o listeyi yapan kişinin ‘şahsi görüşü’ olarak kabul
edilebilir mi?
Hayır! Bu liste, Gazeteciler Cemiyeti’nin 2000 yılında yapılan
Genel Kurul’una sunulan ‘faaliyet raporu’nda da yer almış.
Ve bu rapor, Genel Kurul tarafından ‘ibra edilmiş’.
Yani cemiyetin resmi görüşü haline gelmiş.
Peki şimdi ne olacak?
Konu Gazeteciler Cemiyeti’nin pazartesi günü yapılacak Yönetim
Kurulu toplantısına getirilecek ve orada tartışılacak.
Bu toplantıdan sonra Ali Kemal’in adı listeden çıkarılabilir
mi?
Kanunen hayır. ‘Şehit listesini’ değiştirmek için yeni bir genel
kurul kararı gerekli.
Ama dün konuştuğum yönetim kurulu üyelerinin bir kısmı, listenin
değiştirilmemesi gerektiği görüşündeydi.
Peki benim görüşüm ne?
Bazı yazar arkadaşlarımız, ‘Avrupa Birliği’ üyeliğini destekleyen
insanlara bile kolaylıkla ‘mütareke basını’ ve ‘Ali Kemal’
etiketini kolaylıkla yapıştırdığı; ‘hain’ sıfatını keyfi bir
hakaret sıfatı haline getirdiği için, doğrusu ben bu tür sıfatlara
hep mesafeli duruyorum.
Elbette bu, Ali Kemal’in Kurtuluş Savaşı’na karşı muhalefetini
eleştirmemi asla engellemiyor.
Ama linç edilmesini hiç onaylamıyorum.
* * *
‘Şehit’ ifadesine gelince...
Ben bu sıfatın herkes için gelişigüzel kullanılmasını ve
yaygınlaştırılmasını da doğru bulmuyorum.
Yani Ali Kemal için ‘şehit’ kelimesinin kullanılmasını uygun
bulmadığım gibi, öldürülen öteki gazeteciler için kullanılmasının
da doğru olmadığını düşünüyorum.
Tabii Hasan Tahsin’i bunun dışında tutuyorum.
Geçenlerde Ankara’da bir kameraman meslektaşımızın adı bir sokağa
verildi.
Irak savaşında görev yaptıktan sonra dönerken kalp krizi geçirip
ölmüş.
Ona da ‘görev şehidi’ diyorlardı.
Trafik cezası keserken bir aracın altında kalan polise de görev
şehidi deniyor.
Bence ‘şehitlik’ payesinin bu kadar genişletilmesi doğru değil.
* * *
O zaman ne yapmalı?
Gazeteciler Cemiyeti, bir karar alacaksa, bu konuda bir devrim
yapabilir.
‘Şehit gazeteciler’ listesi yerine, ‘Öldürülen gazeteciler’
derseniz sorun çözülür.
Kim, gönlünde kimi şehit, kimi hain görmek istiyorsa görsün.
Unutmayalım, İkinci Dünya Savaşı’nda, ‘Bizi Almanlar yönetsin’
diyerek Nazileri destekleyen ünlü Fransız yazarı Celine, bugün hálá
Fransız okullarının müfredat programında yazar olarak yer
alıyor.
1968 Beatnik kuşağının sol şairlerini en çok etkileyen şair ise
faşist olarak bilinen Ezra Pound’du...