Özkök, 23 yıl sonra açıkladı
Abone olErtuğrul Özkök, sadece yakın çevresinin bildiği bir gerçeği tam 23 yıl sonra açıkladı. İşte Özkök'ün Bülent Ecevit'i de yakından ilgilendiren 23 yıldır kendinde sakladığı
Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, 23 yıl
sır gibi sakladığı bir gerçeği açıkladı. Sadece yakın çevresinin
bildiği 23 yıllık sır, önceki gün DSP Genel Başkanlığı ve aktif
siyasetten çekilen Bülent Ecevit'in de yakından ilgilendiriyor.
İşte Ertuğrul Özkök'ün yazısı "O yazıyı yazan bendim" YENİ çıkan
bir kitapta açıklandığına göre, artık benim de yazmamda bir sakınca
yok. Bundan 23 yıl önce bir arkadaşım, benim yazdığım yazıdan
dolayı 2 ay 15 gün hapis yattı. Şimdiye kadar az sayıda insanın
bildiği bu olay Veli Özdemir’in yeni yayınlanan kitabı ‘Arayış’ta
açıklandı. ‘Arayış’, 12 Eylül 1980’deki askeri müdahaleden sonra
Bülent Ecevit’in çıkardığı dergiydi. Bu derginin yazı kadrosunda
ben de vardım. Derginin 15’inci sayısından sonra sıkıyönetim,
Ecevit’in yazı yazmasını yasakladı. Biz Ecevit’in imzasız yazmaya
devam edeceğini bekliyorduk. Ama o imzasız yazı yazmayı içine
sindiremedi. Bunun üzerine bu yazıları biz devam ettirmeye karar
verdik. İlk yazı için bizim Piyade Sokak’taki evimizde toplandık.
KİMLER VARDI Toplantıda derginin Yazı İşleri Müdürü Nahit Duru,
Şahin Mengü, Haluk Gerger, Mehmet Erdül, Oruç Aruoba ve ben vardık.
Dün Nahit Duru’ya sordum. O, Şükrü Sina Gürel’in de bulunduğunu
söylüyor. Ama ben hatırlamıyorum. Yeni başyazının formatı bu
toplantıda belirlendi. Bir konu tartışılıyor, herkes hazırladığı
notları veriyor, fikrini söylüyordu. Sonunda bunu kaleme alma
görevi bana verildi. KAPIDAKİ POLİS 16’ncı sayıdan, derginin
kapatıldığı 54’üncü sayıya kadar bütün başyazıları ben kaleme
aldım. İlk zamanlar bu toplantıları düzenli yapıyorduk. Ancak bir
süre sonra sadece bana kaldı. Arayış 6-7 kişinin özverili
çalışmasıyla yayınını sürdürdü. Hiçbirimiz dergiden para almadık.
Kapının önünde bir sivil polis arabası, bir de askeri araç
bekliyordu. Sözünü ettiğim ceza, derginin 22 Ağustos 1981’de
yayınlanan 27’nci sayısındaki ‘Siyasi Şov’ isimli bir başyazı
dolayısıyla verildi. Yazı, Danışma Meclisi’nin yapısı ve işleyişi
ile ilgiliydi. Tartışılan cümle şuydu: ‘...Yoksa Danışma
Meclisi’nin ileriye yönelik hesapları olan bazı emekli aktörlerin
‘siyasi şov’ sahnesi haline dönüşmesini şimdiden kabullenmek
gerekir.’ Bütün fırtına, cümledeki ‘emekli aktör’ ifadesinden
kopmuştu. Nahit Duru işte bu yazıdan dolayı 3 ay hapse mahkûm
edildi. Kararın gerekçesinde ilginç bir şey vardı. Yazıdaki ‘emekli
aktör’ ifadesi gerekçede ‘emekli asker’ olarak yer almıştı. Kitapta
bu son cümleyi Haluk Gerger’in koyduğu belirtiliyor. BENİM CÜMLEM
Cümle tamamen bana aitti. ‘Aktör’ benim çok kullandığım bir
kelimeydi. Ama mahkeme tamamen farklı okumuştu. Mahkemede Nahit
Duru’ya bu imzasız yazıyı kimin yazdığı soruldu. Nahit Duru
kimsenin adını vermedi, bütün sorumluluğu üzerine aldı. Sonunda 3
ay hapis cezası yedi. 2 ay 15 gün hapis yattı. Ne hapse girmeden
önce, ne de çıktıktan sonra bu konuda bize tek kelime söylemedi.
Nahit Duru benim gazetecilik hayatımda sadece bir dost değil, aynı
zamanda bir kişilik örneği olarak kaldı. O döneme ait mutlaka
yazmam gereken bir şey daha var. O yıllar askeri yönetim
yıllarıydı. Ben Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve Sosyal Bilimler
Fakültesi İşletme Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışıyordum.
Fakültenin dekanlık koltuğunda Prof. İhsan Doğramacı’nın kız
kardeşi Prof. Emel Doğramacı oturuyordu. İşletme Bölümü Başkanı
Prof. Gülay Coşkun’du. Bütün bu Arayış dönemi boyunca ne Emel
Doğramacı ne de Gülay Coşkun bana tek kelime etmediler, en küçük
müdahalede bulunmadılar. O nedenle bu iki hocam da hayatımda hep
saygıyla hatırladığım çok özel bir yere sahip oldular. Gelelim
mahrem soruya. Yazdığım bir yazıdan dolayı başka birinin 2 ay 15
gün hapis yatması bende nasıl bir etki yarattı? Bir suçluluk
hissettim mi? Çok tuhaf, o kadar fazla hissetmedim. Çünkü o günler,
ortak bir idealin ve dayanışma duygusunun yarattığı iklimde
yaşıyorduk. NE HİSSEDİYORUM O ürün hepimizin ortak malıydı ve
sorumluluğunu da ortak taşımalıydık. Ama itiraf edeyim, bugün
geriye baktığımda o güne göre daha fazla üzülüyorum.