Özgürlük ama nereye kadar?
Abone olBir gün önce köşesinde Fehmi Koruyu hedef almıştı Emin Çölaşan! Hakkında ceza davası açtırdığı için sitem etmişti. Bugün de Fehmi Koru bu sitemli yazıya cevap verdi..
Bir gazetecinin bir başka gazeteciyle ilgili açtığı dava
yüzünden başladı tartışması... Emin Çölaşan'ın Koru'yu hedef alan
yazısı, bugün hedef alınan kişi tarafından cevap buldu. diyen Koru,
ne kadar haklı olduğunu bakın nasıl anlatıyor:
Yazı: Fehmi Koru
Kaynak:
-Türkiye'de etkili yazarlar var; bazısının etkisi kullandıkları
sivri dilden kaynaklanıyor. Konu ettiği insanlar ve kurumlar,
üzerine gitmektense etrafından dolaşmayı yeğliyor o tür
yazarların... Bazıları hakkında buna rağmen çok sayıda dâvâ
açılıyor; ancak dâvâsını gazetenin hukuk bürosu üstlendiği ve para
cezasını da patron ödediği için, pek çoğu, açılan dâvâlardan
haberdar bile olmayabiliyor.
Hürriyet yazarı Emin Çölaşan, öyle sanıyorum, hakkında en çok dâvâ
açılan yazarlardan. Dünkü yazısında bu konuya değiniyor ve
'özgürlükçü' olduğunu ileri süren bir yazarın, kendisine karşı ceza
dâvâsı açması tezadına işaret ediyordu. Haklı; Çölaşan'ın kendisi
fikir özgürlüğünün sınırsız kullanımına karşı olsa da, 'özgürlükçü'
bilinen birinin bir yazarı cezaevine düşürecek herhangi bir süreçte
payı olmaması gerekir.
Sanki üçüncü bir kişiden söz ediyor gibi konuya yaklaştığıma
bakmayın, Çölaşan'ın 'Özgürlükçü' başlıklı yazısında konu ettiği
dâvâcı benim. Geçen aralık ayının sonlarında üstüste iki yazıyla
kalemine gelen her hakareti bana revâ görmüştü Emin Çölaşan...
Yazdıkları yenilir yutulur şeyler değildi. Ben de hem bir düzeltme
gönderdim, hem de avukatımdan konuyu yargıya intikal ettirmesini
istedim.
Türkiye'de basın özgürlüğü tehdit altında; hâlâ gazeteciyi hapse
atmayla sonuçlanabilecek maddeler var yasalarda. Ancak, basının
özgürlüğünü tehdit eden bize özgü en önemli unsur, hiçbir bilgi ve
belgeye dayanmayan iddiaları sütunlarına taşıyarak, hakarette sınır
tanımayarak bu özgürlüğü kötüye kullananlar... Türk Ceza Kanunu'nda
(TCK) basın özgürlüğünü zedeleyen maddelere şiddetle karşı çıkan
yazılarım üzerine arayan konunun sahibi bir politikacı, "Özgürlüğü
kötüye kullananlara karşı ne yapacağız peki?" diye sormuştu.
Kendisine verdiğim, "Ağır para cezaları getirin" teklifime cevabını
da bu vesileyle kaydedeyim: "Parası olana sövme özgürlüğü mü
tanıyalım yani?"
Böyle bir sorunumuz olduğu çok açık.
Bu sorunu aşmanın bir yolu düzeltme ve cevap hakkının işlemesi...
Bu hükümetin hazırladığı, meslek kuruluşlarının da tasvibini alan
yeni Basın Kanunu, o hakkın işlemesini olabildiğince kolaylaştırdı
aslında. Ancak, bazı medya kuruluşları, çeşitli hilelerle, o hakkı
kullandırmamanın, kaçınılmaz olduğunda ise bir işe yaramamasının
yolunu buluyor. Hakaretlerle dolu iki yazının düzeltmesinin gazete
tarafından beş ay sonra yayımlanmasıyla o hak kullanılmış oluyor mu
sizce?
Elbette, hiçbir gazeteci bir başka gazetecinin yazdıkları yüzünden
ceza almasını istemez. Ancak, hak ve özgürlükleri yazı yoluyla
kötüye kullananların da yaptıklarına pişman edilmesi gerekmiyor mu?
Daha da önemlisi şu: Bir hakkın bir azınlık tarafından kötüye
kullanılması, o hakkı hiçbir zaman istismar etmemiş çoğunluğun
özgürlüklerini sınırlamayla sonuçlanıyor... TCK'da yapılan son
değişikliklerde fikir suçuna hapis cezası verilme alışkanlığından
vazgeçilmesini bizler savunurken, karşımıza hep bu 'gerçek'
çıkarıldı.
Bireysel olarak yapılabilecek fazla bir şey yok bu konuda. Görev
aslında gazetelerin yöneticilerine ve patronlara düşüyor. 'Hakaret'
içeren, kendileri için kullanıldığında rahatsızlık duyacakları
ifadelerin köşelere sızmasının doğurduğu hukukî sorunlar en çok
onları ilgilendiriyor çünkü. Tazminat cezalarını gazeteler ödüyor
genellikle; bu durumda gazetelerin hukuk servisleri neden filtre
görevi yapmaz?
Düzeltme hakkı en doğal insan haklarından biridir. Yalan-dolana
başvurarak kişilikleri karalayan yazarlar, hukuk filtresinden
kaçırdıkları yazılarının doğurduğu sıkıntıyı kendileri de telâfi
edebilirler pekâlâ. Zamanında konulacak bir düzeltme yazısıyla
birlikte yazarın ilk öfkeyle yazdıklarından pişmanlık duyduğunu
ifade eden alenî bir özür en keskin cezadan daha makbul
görülebilir. Kendi hesabıma ben görebilirim.
Kalemi elime aldığım ilk günden beri, gönderilen her açıklamayı,
anlamsız veya yanıltıcı da olsa, geciktirmeden yayımladım;
başkalarından da aynı hassasiyeti beklemek en doğal hakkım.
'Özgürlükçü' olarak tanınmayan, hatta başkalarının fikirlerini
özgürce ifade etmelerine alenen karşı çıkanların da, 'özgürlükçü'
bilinen yazarlara böyle bir borçları olduğuna inanıyorum.
Savunduğumuz fikir özgürlüğü, hakaretin fikirle de özgürlükle de
bir ilgisi yok.