Özel sektör türbanlıyı çalıştırmadı!
Abone olAK Parti Kadın Kolları Başkan Yardımcısı Ayşe Keşir türban sorunuyla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Türbanını bağlayış biçimi ve kullandığı aksesuarların
yanı sıra Fransız manikürü tırnaklarıyla da ezber bozan bir isim AK
Parti Kadın Kolları Başkan Yardımcısı Ayşe Keşir. Dindar kesime
dönük sosyolojik tahlilleriyle dikkat çeken Keşir, İslami
işverenlerin hala türbanlı kızları 'yetkin' görmediği ve yeterince
istihdam etmediğini söylüyor. Akşam gazetesinden Ebru Toktar
Çekiç'e konuşan Ayşe Keşir'in çarpıcı açıklamaları...
- Türban sorunu, sizce nasıl alevlendi?
Kır kökenli
aileler, kız çocuklarını okutmak için şehirleştiler. İmam hatip
liseleri, 1977'de ilk kez kız öğrenci almaya başladı. Bu okulların
dindar kesimlerin kız çocuklarının okullaşmasında büyük katkısı
vardır. Daha çok kız liselerine, Kuran kurslarına gönderilen
kızlar, imam hatip okullarıyla beraber 'haydi kızlar okula
kampanyası' gibi okullaştı.
SİYASİ DEĞİL ,SOSYOLOJİK VAKA
- 'Kızlardan imam olunmuyor. O halde bu okullara kızlar niye
alınıyor' eleştirisi var?
Ben imam hatip okullarına ilk girenlerdenim. 1978'de imam hatibe
ilk başladığımda, kendimden beş yaş büyük, abla dediğim kızlarla
okutuldum. Çünkü onlar okutulmayan kızlardı. Bu kızlar imam olsun
diye değil kadınlara yakıştırılan mesleklerden 'öğretmen olsun,
eczacı olsun, doktor olsun, diş hekimi olsun' diye bu okullara
gönderildi. Üstelik kızlar, ağırlıklı olarak ayrı sınıflarda
okutuluyordu. Bu da bu okullara yönelime neden oldu.
- Başörtüsü takıyor muydunuz, okulda?
Evet örtüyorduk, ama 12 Eylül'den sonra imam hatiplerde yasaklandı.
Farklı uygulamalar yapıldı, boneler takıldı vs. Ben de bir süre
bone taktım, ama okulu örtülü bitirdim.
- Sorun imam hatiplere kız öğrenci alınmasıyla başladı
yani?
İmam hatip mezunu kızlar sonra üniversite kapısına dayandı. Bu,
sosyolojik bir vakaydı, siyasi bir durum değildi. Onu göremedi
siyasetçiler. Ben mesela, imam hatip kuşağının ilk gazetecilik
okuyanlardanım. Yani muhafazakar kesimlerde bu tür modern
mesleklere yönelmek şehirleşme süreciyle başlayan bir şey. Benden
sonraki kuşaklarda da modern sanatlarla ilgilenenler arttı.
- Üniversitede türban takabildiniz mi?
1987'de, İstanbul Üniversitesi'nde 3-4 ay süren bir problem oldu.
Sınavlara perukla girdim, sonra yine örtülü olarak mezun oldum. Ama
sonuçta 28 Şubat'taki kadar çok yoğun bir şekilde sorun
yaşanmadı.
'MAHALLENİN DİĞER KIZLARI'
- 28 Şubat'ta nerede çalışıyordunuz?
Mesleğe muhabir olarak başladım, 'Yaşama Sevinci' diye özürlülerle
ilgili aylık bir dergide ilk örtülü muhabirdim. TGRT'nin
kuruluşunda iki yıl görev aldım. Sonra medya sektörü krize girdi,
televizyonlar örtülüleri çalıştırmamayı tercih etmeye başladılar.
28 Şubat sürecinde sigortacılık yaptım.
- TGRT'de başörtüsü sorunu yaşadınız mı?
Kanal 7, Samanyolu falan da hep aynı dönemde açıldı. O dönemde
buralarda başörtülü kızlar istihdam edildi. Ama şu var, hala
yetkinlik erkeklerde ve mahallenin diğer kızlarında idi. 'Bizim
kızlar' olmayı biz hep hissettik. Başörtülü kadın ne yazık ki hala,
kendi camiasının erkekleri tarafından yetkin olarak tanımlanmıyor.
'Televizyonculuğu kimler iyi bilir?' 'Bu camianın dışındaki kızlar
(başı açık kızlar) daha iyi bilir.' Zam döneminde onlar daha iyi
ücretler alıyordı. Veya şunu yaşıyorsunuz, mali müşavir ya da
avukatsınız ama müşteriyle muhatap edilmiyor, arka odalarda daha
düşük ücretlerde çalıştırılıyorsunuz.
- 'Bizim kızlar' derken?
Başörtülü kızlar. Hatta okullu olmanıza rağmen, okullu olmayan
erkek sizden daha yetkin sayılabiliyor. Bu tek başına, dindar
kesimin de sorunu değildi bence. Kadınların toplam bir sorunu
aslında.
Yetkinliğin erkeklerde görülmesi vs.
28 Şubat öyle bir travmaydı ki bağlama şeklimi
değiştirdim
- Başörtüsü biçiminiz oldukça farklı. Bu nasıl oldu?
28 Şubat süreci öyle bir travma idi ki, sokağa her çıktığınızda
Fadime Şahin ile ilgili bir soruyla karşılaşabiliyordunuz. Sanki
savunma yapmak, açıklama yapmak zorundaydım. Hatta o dönem
televizyona 'İslami kadın yazarlar' diye yazarlar çıkartılırdı. Ben
evden hemen her gazeteye fakslar çekerdim, 'İslami kadın yazar
yaftası beni bağlamıyor' diye. Çünkü homojenlik iddiasına karşı
çıkıyordum! O dönemde başörtü bağlama şeklimi değiştirdim. Bir nevi
'Beni o homojenliğin içinde eritmeyin' feryadı idi.
- Türbanı bağlama biçimindeki farklılık sizi rahatlattı
mı?
Bu başörtü bağlama biçimiyle kendimi daha rahat hissediyor ve ifade
edebiliyorum. Aslnda 'diğer mahalle' tanımını da sevmiyorum. Hep
şununla karşılaşıyorum. 'Sen hiç onlara benzemiyorsun.' Hayır
aslında diğer kesimle alışveriş yeni başladı. Olan şey bu!
- Bağlama biçiminize sizin cenahtan eleştiriler geldi
mi?
Tek tek geldi. Ama babamdan onları umursamamayı öğrenmiştim.
Başörtülü olmaları görünürlüğü engelliyor
- Özel sektörde türbanlı kızların durumu ne? Özel sektör
meslek sahibi kızları çalıştırırken, 'örtülü veya açık' dememeli.
Özellikle başörtüsü sorununun çözümünü tamamen siyasetçilere
yükleyen dindar işverenler için söylüyorum. O zaman yanlarında
üniversite mezunu örtülü kızları çalıştıracaklar, çalıştırmayı
öğrenecekler. Kendi kuşağımdan arkadaşlarıma bakıyorum. Mesela
SENTİM Bilişim'in genel müdürü başörtülü bir arkadaşımız. Yumurcak
TV, rating sıralamasında 8. sırada ve yayın yönetmeli başörtülü bir
kadın. Başörtülü olmaları, görünürlüklerini engelliyor!
- Nasıl engelliyor?
Ne zaman bir gazeteci, onlarla röportaj yapmak istese, başörtüsü
sorununu konuşmak istiyorlar. Oysa onlar 'mesleğimi konuşmak
istiyorum' diyor.
Yüzölçümü en büyük kamusal alan karayolları
- Sonuçta türban takan üniversite mezunları, kamuda da çalışmak
isteyecek. Bu tartışmaya ilişkin ne düşünüyorsunuz?
İngiltere, 1960'tan bu yana modern muhafazakarlığı tartışıyor. Biz
hala muhafazakarlığı, 50 yıl öncesinin algısıyla, yobazlık,
bağnazlık vs noktasında tartışıyoruz. Kamusal alan tartışması da
aynı noktada. Sosyal bilimlerin yapması gereken tartışmayı
siyasetin içinde yapıyoruz. Hatta ben dalga da geçiyorum,
gülüyorum. Ona bakarsanız, yüzölçümü en büyük kamusal alan, TC
Karayolları. Özel sektörde örtülü kızlar çalışabilseydi, 20 yılda
bunu başarsaydık, belki de türban tartışması olmayacaktı.
Türkiye'de üniversiteleşen kadın oranı yüzde 7.4. Bu ülkede
üniversite çağındaki kızların yüzde 16'sı başörtülü. Siyasetin ön
kabulleriyle başörtülüleri önce eğitimden yoksun bırakıyorsunuz.
Sonra da ikinci tartışma başlıyor, çalışsın mı çalışmasın mı? Şu
anda önümüzde olan konu, üniversite konusu. Bence bu konunun
öncelikle çözülmesi lazım. Gerçi şu an YÖK'ün fiili durumuyla,
yasak gevşedi.