Özal'ın oğlu için dedikleri çıktı
Abone ol8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal ölümünden 12 gün önce oğlu Ahmet'i yanına çağırır. İleride olacakları görürcesine oğlunu uyarır. Baba Özal'ın dedikleri bir bir çıkar..
Turgut Özal’ın ortanca çocuğu Ahmet Özal, babasının, ölümünden
12 gün önce kendisine “Ben öldükten sonra sana çok sıkıntı
çektirecekler.” dediğini söylüyor. Özal’ın prensleri olarak bilinen
isimleri babasıyla kendisinin tanıştırdığını kaydeden Ahmet Özal,
hayatındaki en önemli pişmanlıktan Uzanlar’la ortaklığına, inat
uğruna milletvekili olmasından ablası Zeynep Özal’a kadar birçok
konuda Aksiyon’un sorularını cevapladı.
Başbakan oğlu olmak nasıl bir
duygudur ki? Yetmezmiş gibi cumhurbaşkanı çocuğu olma duygusunu da
tatmak? Bunların nasıl duygu oldukları konusunda fikrim yok; ancak
izlenimlerim var. Bir kere bütün kapılar açılır size. Zaten bu
kadarını sizler de biliyorsunuz. Dahası da vardır mutlaka.
Madalyonun bir de arkasına bakmak lazım.
Ahmet Özal, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın oğlu. Babasının
ölümünden 12 gün önce kendisine söylediklerinden birini şöyle
açıklıyor bugün: “Oğlum dedi, ben öldükten sonra sana çok sıkıntı
çektirecekler. Niye, dedim, benim kimse ile bir kavgam, gürültüm
yok. Kendi işime bakan bir insanım. Öyle değil, dedi.”
Turgut Özal 17 Nisan 1993’te vefat etti. Ölümünden sonra, belki
Nisan 1994 krizinin de etkisiyle Ahmet Özal’ın, Kanal 6 başta olmak
üzere işleri kötü gitmeye başladı. Kanal 6’nın çalıştığı TYT Bank,
Impexbank ve Marmara Bank’ın üçüne birden el konmasıyla Özal köşeye
sıkıştı ve Kanal 6’yı elinden çıkarmak durumunda kaldı. Ardından
bir buçuk kadar yurtdışında yaşadı. 1999 seçimlerinde Malatya’dan
bağımsız milletvekili adayı olarak tekrar gündeme geldi.
Özellikle 1987 seçimlerinde babasının kendisine yaptığı
‘milletvekili ol’ teklifini değerlendirmeyen Özal, 1999’da ne
olmuştu da Meclis’e girmeye niyetlenmişti? Özal, anlattığına göre,
burada, o zaman Doğru Yol Partisi (DYP) lideri Tansu Çiller’in
oyununa gelmişti. Ardından bazı çevreler Özal’ı Anavatan
Partisi’nde görmek istemiş, bu sefer de ANAP Genel Başkanı Mesut
Yılmaz engeliyle karşılaşmıştı. İş inada binince Ahmet Özal da,
baba ocağı Malatya’dan bağımsız aday olmuş ve TBMM’ye girmişti.
Ahmet Özal, bir süre sonra Mesut Yılmaz’la aralarındaki küslük
ortadan kalkınca babasının partisine katıldı. Orada umduğunu
bulamayınca da 2003’te hem ANAP’tan hem de siyasetten
uzaklaştı.
Şimdilerde Kanal 6’ya danışmanlık yaptığını söylese de
öğrendiğimize göre kanalı iddialı bir televizyon yapmak için
ortaklık dahil bazı görüşmeleri yürütmekle meşgul. Şu an resmi
görevi Kanal 6 danışmanı.
1989’larda Uzan Grubu ile Magic Box, yani Star televizyonu üzerinde
yaptığı ortaklıkta da sıkıntılı bir süreç yaşayan Ahmet Özal’a
hayatının pişmanlığını soruyoruz. Cevabı “Babam bana Anavatan
Partisi’nin 1987 seçimlerinde ‘gel milletvekili ol’ dedi. Ben
girmedim. Şimdi düşünüyorum da babam haklıymış. Keşke o zaman aktif
siyasete girseymişim.” oluyor. Çünkü Ahmet Özal, o tarihten sonraki
süreci bugünden baktığında yanlış buluyor. ‘Çok hata yaptım’ demeyi
de ihmal etmiyor.
Ahmet Özal’la yaptığımız röportaj sırasında, bunca yıldır kamuoyu
gündeminde olan Özal ailesiyle ilgili bazı yanlış bilgileri
düzeltme imkanı da bulduk. Semra Özal, Turgut Özal’ın ikinci eşi ve
Ahmet Özal da kamuoyunda bilindiği ve sanıldığı gibi Zeynep’in
ağabeyi değil, kardeşi.
3 Aralık 1955’te doğan, ilkokulu Ankara’daki Çankaya İlkokulu’nda
okuyan, ortaokul ve lise bire kadar Yükseliş Koleji’nde tahsil
gören Özal, lise ikiden itibaren üniversite eğitimi ve mastırını
ABD’de tamamlamış ve ardından da 1979’da iş hayatına atılmış.
IMF’de üç yıl bulunduktan sonra Turgut Özal’ın ilk kabinesini
kurduğu 1983-84 yıllarında Türkiye’ye dönmüş.
Kamuoyunda Turgut Özal’ın prensleri olarDostluğumuz, arkadaşlığımız
vardı. Ondan sonra işte bu TV işi ortaya çıktı.
-Nasıl biriydi Cem Uzan?
Çalışkandı, kafası çalışıyordu, iyi bir eğitim görmüştü, yaşı
gençti.
-Ortaklık fikri kimden çıktı?
Bu bir konuşma sırasında ‘Türkiye’de niye özel televizyon olmasın’
derken ortaya çıktı.
-Kontrolünüz dışında olan olaylar oldu mu bu ortaklıkta?
Ne gibi?
-İstemediğiniz bir şeyler?
Benim çalışma hayatım boyunca tanıdığım kadarı ile Cem o dönemde,
kendine çizdiği son derece katı kuralları olan bir insandı. Yani iş
hayatı konusunda bir şeye karar verdiğinde sonuna kadar giden bir
adam. Geri adım atmaz. Bazen belki bana göre, ki ona da
söylemişimdir zamanında, lüzumsuz yere kavga eden...
-Nereden kaynaklanıyordu bu?
Karakter meselesi. Ben kavga etmeyi sevmem mesela. Mümkün olduğu
kadar kavga etmem kimse ile.
-Aslında Uzanlar Süleyman Demirel’in adamı olarak
niteleniyordu. Siz bunun farkında mıydınız o zamanlar?
Babasının, yani Kemal Bey’in Demirel’in yakını olduğu söyleniyordu.
Ama Demirel’le olması beni rahatsız eden bir şey de değildi
açıkçası. Çünkü ben çok iyi hatırlarım. Rahmetli babamla Süleyman
Bey siyasi süreç içinde sürtüşüyorlardı, hatırlıyorsun. Süleyman
amca derdim ben kendisine; çünkü çocukluğumu, doğumumu bilir
Süleyman Bey. Babamın arkadaşı. O dönemlerde Süleyman Bey bir defa
beni çağırmıştı. Hatta ben babama sormuştum. Babamın bana söylediği
aynen şuydu: “Oğlum bak. Benim Süleyman Bey’le siyasi sürtüşmelerim
olabilir, bu seni ilgilendirmez. O senin Süleyman amcandır. Eve
seni çağırırsa tabii ki gideceksin.” Ben ilkokuldan dönerken Güniz
Sokak’taki evine uğrardım. Ondan sonra eve geçerdim.
-Çağırdığında ne konuştunuz mesela?
Çok görüşmüşümdür, bir defa değil. Hatta bundan altı ay önce de bir
daha gördüm.
Demirel başbakan oldu, Uzanlar’la koptuk
-Uzanlar’a dönelim. Daha sonra ortaklığınız bitti? Sebep
neydi?
1991’de ANAP seçimleri kaybetti. Süleyman Bey başbakan oldu, ondan
sonra işte koptuk. Yani beraber çalışmak istemedi Uzanlar. Cem
ortak olarak çalışmak istemedi. Sonra kısa bir mahkeme süresi oldu.
Sonra ben babamın vefatının ardından mahkemeden de vazgeçtim,
hepsini iptal ettim.
-Dönemin Demirel dönemi olmasından mı kaynaklandı
bu?
Ondan kaynaklandığını söyleyenler var. Yani Süleyman Bey’in
“Ahmet’le ortak olmasın.” dediğini iddia edenler var. Ama ben buna
şahit olmadım.
-Şimdi o döneme geri dönme imkanımız olsa o süreçte değiştirmek
istediğiniz ne olabilirdi?
Ooo çok var canım! Saymakla bitmez. Yani zaten tecrübeler yaptığın
hataların bir toplamıdır. Ben çok hata yaptım. Hani yaşlı bir adam
demiş ki keşke yaşlanmadan akıllanmayı öğrenseydim.
-Çok hata derken o zaman yapılanların tamamı için mi
diyorsunuz yoksa?
Tamamı değil ama benim yaşım da gençti.
-Somutlaştırabilir miyiz?
Ben şunu öğrendim. Türkiye’de iş yaptığın zaman ortaklık
yapmayacaksın. Ortaklık Türklerin yapısına uygun değil. Türkiye’de
çevremden de gördüm, her türlü ayak oyunu yapılıyor. Biz buna
alışık olmadığımız için ve iş hayatında acımasız olmak, ortaklar
arası meselelerde adaletsiz davranmak gibi şeyler Türkiye’de normal
kabul edildiği için benim bunu bilmem, ayak uydurmam o zamanlar
mümkün değildi.
-Yaptığınız ortaklık mı böyle söyletiyor size?
O ayrı bir konu. Tabii o ayrı bir ortaklıktı. Türkiye’de ortaklık
yapmamak lazım. Bir insan bir iş yapıyorsa küçük olsun kendisi
yapsın.
-Az önceki pişmanlığınıza tekrar dönelim. Orada somut bir
örnek vermek gerekirse, en önemli pişmanlığınız nedir
diyebiliriz?
Babam bana ‘1987 seçimlerinde gel milletvekili ol’ dedi, ben
girmedim. Şimdi düşünüyorum, babam haklıymış. Keşke o zaman aktif
siyasete girseymişim. İlk defa söylüyorum bunu.
-Çünkü ondan sonra yaşanan o süreci değiştirmiş
olacaktınız.
Evet. Bütün süreç değişirdi. Belki o zaman babama dışarıdan yardım
ettiğimden çok daha fazlasını parti içinde yapabilirdim.
Güveneceğin insan sayısı çok fazla olmuyor siyasette. Dolayısıyla o
zaman keşke yanında olsaydım da babama destek verseydim diye
düşünüyorum.
-Turgut Bey, size yaptığı teklifi diğer çocuklarına yaptı
mı?
Yok hayır. Annemin il başkanlığı yapması da babamın isteği
doğrultusunda olmuştu o dönemde. Demek ki güven işte.
-Güveneceği insan mı bulamadı çevresinde?
Bence çok fazla bulamadı.
-1991’de Mesut Yılmaz’ın ANAP’ın başına gelmeden önceki
kongrede, babanıza rağmen Semra Hanım’la beraber Yılmaz’ı
desteklediniz. Neden?
Mesut Bey’in genel başkan olmasında en büyük desteği öncelikle
annem vermiştir. Babam kendi içinde de demokrat bir insandı. Orada
babam hiçbir zaman bir tesirde bulunmadı. Babam ‘Mesut Yılmaz’ı
desteklemeyin’ deseydi, kalkıp babama rağmen onu
desteklemezdik.
-Daha sonraki süreci gördük. Bir ara Yılmaz’la küskünlük
oldu aranızda. Ondan sonra neler hissettiniz?
ANAP’ta, gençliği, lisanı, bilgisi, duruşuyla en iyi adayın hâlâ o
olduğunu düşünüyorum o dönem için. Bugün de düşünüyorum onu.
-ANAP’ın geldiği yer de ortada. Partiyi bu noktaya hangi
özelliği getirdi?
Koalisyonlar bir defa ANAP’ı çökertti. Koalisyona alışık değildi
parti. İkincisi, merkez sağ bir parti ANAP. Fakat ne Tansu
Çiller’de ne Mesut Yılmaz’da gerçek merkez sağ imajını bulamadı
vatandaş. Onun için Refah’a kaymıştır Türkiye.
-Siz hangi hırslarla girdiniz 1999’da
siyasete?
(Kahkaha) 1999’da benim milletvekilliği gibi bir niyetim yoktu.
Seçimlerden 3-5 ay önce Tansu Hanım beni davet etti. Dedi ki
“Malatya’dan bizim birinci sıra adayımız olur musun?” Teklifini
kabul ettim. Aradan bir hafta-on gün geçti. Tansu Hanım telefon
açtı. “Arkadaşlarla konuştuk. ‘Malatya’da ön seçim yapmamız lazım.
Ahmet Bey de ön seçime girsin’ dediler.” diye söyledi bana. “Bu
teklifi kabul etmem mümkün değil.” dedim. Arkasından ANAP’tan çok
insan geldi. Ahmet Bey ille de bizim adayımız olsun diye genel
başkana sunmuşlar, o da istememiş. “Madem benim siyasete girmemi
istemiyorlar ben kendim girerim.” dedim. Orada biraz inat yaptım.
Ama şu anda hiçbir partiye bağlı değilim.
-Milletvekilliği yaptınız. Bu anlamda babanızın mirasını
nasıl değerlendirdiğinizi düşünüyorsunuz?
Şimdi hani bir elim yağda bir elim balda olsa, maddi manevi olarak
rahat olsam ve beni rahat bıraksalar Türkiye’de çok güzel şeyler
yapabileceğime inanıyordum. Ama bunlar tabii tam tersi olduğu için
çok fazla bir şey yapmaya imkanım olmadı.
Kirada oturuyorum
-Maddi durumunuz nasıl? Sıkıntınız oluyor mu?
Olmaz olur mu? Maddi sıkıntılarımızın olduğu belli. Çalışma
hayatında ben çok büyük paralar kazanmadım. Tabii para kazandım.
Ama çok büyük kazanmadım. Yani şöyle söyleyeyim. Ben şu anda hâlâ
kirada oturuyorum
-Eviniz yok mu?
Yok.
-Semra Hanım Turgut bey üzerinde baskın mıydı?
Hayır. Kamuoyunda, annemin babam üzerinde çok etkili olduğu falan
söylenir. Hiç öyle bir şey yok. Babamın üzerinde ne kardeşleri, ne
hanımı, ne annesi, ne çocukları, hiç kimse etkili olamazdı. Çünkü
babam çok kararlı bir insandı. Kendi kararını kendi verirdi.
-Nereden çıkıyordu peki bunlar?
Öyle imaj verdiler Türkiye’de. Bir örneğini vereyim. 1987 seçimleri
kazanılmış ve kabine yapıyor babam. Başbakanlık konutundayız.
İçeriye kimse giremiyor. Annem dahil. Sadece garsonlar çay, kahve
getiriyor. Babam da almış eline kağıtları, kabineyi yapıyor. Biz de
konutta bir yerde oturuyoruz. Garson geldi “Sayın başbakan sizi
çağırıyor.” dedi. Yanına gittim. Kabineyi yapmış, annem falan yok,
beni çağırdı. “Oğlum şu kabineye bir bak bakayım.” dedi, “Sen nasıl
buluyorsun? Bana fikrini söyle.” Ben de fikrimi söyledim. O odaya
benden başka kimseyi de almadı. Ben de oturdum, on dakika, çıktım.
Babam beni günde en az 3-4 defa arardı. En az.
-Size özel önem verirdi o zaman.
Evet. Mesela konuşma yapacağı zaman Ankara’ya çağırırdı. Veya bir
konuda bir şey konuşacak, en azından fikir sorardı. Bana mı fikir
soruyor? Yok. Bence o sadece fikir sormak değildi. Belki biraz da
kendine göre eğitim veriyordu.
-Sizi bir yere hazırlıyordu...
Evet. Tabii babam bana vefatından önce ‘Ben siyasete girmeni
istiyorum’ dediği anda ‘Ben siyaseti sevmiyorum baba. Girmek de
istemiyorum’ dediğimde, bana şöyle bir laf etti. ‘Ben seni 12 sene
boşuna yanımda dolaştırmadım.’
-Özal ailesi üzerinde nasıl rüzgarlar esiyor? Sizinle
ilgili de bazı şeyler yazıldı.
Özel hayatla ilgili özellikle hiç konuşmamayı tercih ediyorum.
-Turgut Özal’dan sonra ne oldu da böyle bir hava oluştu,
boşananlar, tartışanlar vs...
Her ailede evlenmek de ayrılmak da olur. Zeynep iki defa ayrıldı.
Olabilir. Şimdi Zeynep başbakanın ve cumhurbaşkanının kızı. Ondan
dolayı biraz da abartıldı olay. Efe şu anda eşinden bir ayrılma
süreci içerisinde. Olabilir, her ailede var. Türkiye 1950’de
rahmetli Menderes iktidara geldiğinde 3 çocuğu olan bir aile ile
karşılaşmıştı. Onların da yaşadığı sıkıntıları tahmin edebiliyorum.
Fakat o yıldan 1983’e kadar, 25 yıl, çoluk çocuğu olan bir lider
görmedi Türkiye. Basın da görmemiş. Yadırgadı, şaşırdı insanlar. Eş
var, çocuklar var. Eşi de geri planda duran bir insan değil. Şimdi
Turgut Özal’a, yaptığı icraatlardan dolayı bir şey söyleyemeyen
muhalif basın veya muhalefet, yumuşak karnından, ailesinden vuralım
dedi. Hep aile var gündemde. ‘Zeynep Hanım boşandı, Zeynep Hanım
jaguar aldı. Yok Efe hızlı araba kullandı. Hep bunlar geldi
gündeme.
-Siz de kardeşler olarak daha geride kalalım diye
konuştunuz mu aranızda?
Zaten 1987-88 yılına kadar beni Türkiye’de kimse tanımazdı. Çünkü
ben ortaya hiç çıkmadım. Yine gerideyim. Ortaya çıkmayı da sevmedim
bugüne kadar.
-Kardeşlerinize uyarılarınız oldu mu bu
konuda?
Gayet tabii... Efe o zaman çok küçüktü. 18 yaşında çocuğu ne kadar
uyarabilirsiniz. Ha şimdi Efe herkesten daha mazbut yaşıyor.
Zeynep... Esas itibariyle ben sana sorayım. Zeynep mi büyük ben
mi?
-Siz daha büyük değil misiniz?
Hayır. Zeynep benden büyüktür biliyor musunuz? Ben Zeynep’ten
küçüğüm, ortancayım.
Ben babamın ikinci eşindenim
-Medyada ‘Ahmet Özal yazdığı kitaptan dolayı kardeşi Zeynep
Hanım’ı fırçaladı’ falan diye haberler çıkıyor oysa.
Başka bir şey söyleyeyim. Ben ne zaman ortaya çıktım? 1987’de
by-pass oldu babam ve Ankara’ya çağırdı beni. “Birkaç ay benimle
otur. Burada bana yardımcı ol.” dedi. Ankara’da konutta oturmaya
başladım. İşte o zaman beni tanımaya başladı basın. “Ya bir çocuğu
daha varmış, adı Ahmet diye. Hatta ondan sonra çok enteresandır.
Annem, babamın ikinci eşidir. Dediler ki “Ya Ahmet herhalde birinci
eşinden ki Semra Hanım yanına yanaştırmıyor.” Gazeteciler nüfus
kütüklerine kadar gidip incelediler bunları. Allah’tan Zeynep
benden büyük.
-Kaç yaş var aranızda?
Zeynep’le benim aramda 1, Efe ile de 12 yaş var.
-Turgut Bey’in ilk eşi hayatta mı?
Ben onu yıllar önce gazetede okumuştum. Eczacı imiş, hayatta imiş,
ama ben bilmiyorum.
-Ondan çocuğu var mı?
Yok, sanmıyorum. Zaten benim bildiğim kadarı ile evlilikleri 6 ay
kadar sürmüş. Sonra ayrılmışlar. Ben o kadar detayı babama
sormadım.
-Zeynep Hanım’ın kitabını okudunuz mu?
Gördüm ama okumadım.
Zeynep’le kavga da ettim
-Cumhurbaşkanı kızı olması eleştirileri yoğunlaştırdı
galiba. Siz nasıl bakıyorsunuz gelişmelere?
Benim Zeynep’i çok eleştirdiğim olmuştur. Hatta yüzüne de söylemiş,
kavga da etmişimdir. Ama sonra bir şeye dikkat ediyorsun.
İnsanların yapısı, karakteri farklı. Zeynep’in yapı ve karakteri
çocukluğundan beri böyle. Ve birazcık bağımsızdır, saftır. Biraz
kendi bildiğini, kendi istediğini yapar. Çok kimseyi de düşünmez.
Yani kendini düşünür ve kendi istediğini yapar. Bu bir yapı ve
karakter meselesi. Ben farklıyım, o farklı. Onu öyle kabul etmek
lazım diye sonunda karar verdim.
-Babanızın tavrı ne olmuştu bu konuda?
Tabii sıkıntılar oldu o dönemde. Gazeteler de abarttı. Babam da
sıkıntı çekti. Zeynep şu anda 50 yaşında bir insan. Bu saatten
sonra da değiştiremezsin. Herkes de bunu böyle kabul etmek zorunda.
Her insan olduğu gibi kabul edilmeli, kızarsın kızmazsın ama
sonuçta öyle.
-Bir araya geliyorsunuz değil mi?
Elbette. Küs falan değiliz.
-Anneniz dahil bir araya geldiğinizde bunlar konuşuluyor
mu?
Birazcık esprili, birazcık komik sitemle oluyor tabii.
-Semra Hanım ile Emel Sayın arasında bir polemik çıktı
duydunuz mu MİT raporu konusunda?
Okudum. O çok saçma. Anneme de sordum. Hiç böyle bir şey yok. Annem
zaten başbakan eşi, kalkıp da niye Emel Sayın’la uğraşsın?
-Vefatından sonra babanızı yanınızda aradığınız oldu mu,
‘Keşke şu olayda başımızda bulunsaydı’ diye?
Oo çok. Olmaz olur mu? Hâlâ özlüyorum babamı, her gün. Bir şeye
bağlamam mümkün değil.
-Vefatından sonraki zor dediğiniz
günlerde?
Ben bunların hepsine hazırlıklıydım. Çünkü babam, ölümünden 12 gün
önce, daha evvel bahsettiğim gece bana dedi ki ‘Oğlum ben öldükten
sonra sana çok sıkıntı çektirecekler. Çok sıkıntı çekeceksin.’ Ben
‘Niye?’ dedim, ‘Benim kimse ile bir kavgam yok, gürültüm yok. Kendi
işime bakan bir insanım.’ ‘Öyle değil. Yaşatacaklar sana. Ama merak
etme. Altından kalkarsın’ dedi. Yani bunları babam zaten
söylemişti.
-Bir yol gösterdi mi size?
Hayır. Ama hayatım boyunca bana söylediği bir şey vardır. ‘Hayatta
yanlış yapabilirsin, günah işleyebilirsin, ama bir şeye dikkat et,
kul hakkı yeme.’
-Geriye dönüp baktığınızda hayattan beklediklerinizi
alabildiniz mi?
Aldım diyemem şu ana kadar. Çünkü tam istediklerimi veremediğim
için. Ama her şey bir kaderdir.
-Teslimiyetçi bir yapınız mı var?
Kadere inanırım ancak kaderci olup da tamamen kendimi bıraksaydım
bugün hâlâ ayakta duramazdım, bu kadar sıkıntılara rağmen.
Dolayısıyla ben 10 senedir de ciddi mücadele ediyorum. Çok
ciddi.
-Ne mücadelesi veriyorsunuz?
Kapattıktan sonra sana söyleyeyim.
Kaynak: