Özal'a 'öldürüleceksin' raporu
Abone olDeğirmenli, Özal'a verilen 'Öldürüleceksiniz' raporundan bahsettiği yazısında, şok bir iddiada bulundu.
İşte Kıvanç Değirmenli'nin bu şok iddiayı dile getirdiği yazısı:
Turgut Özal neyin kurbanı oldu? 'Yani karada, havada ve denizde
suikast yok mu yahu!..' Bu sözler merhum Turgut Özal'ın, 1987'de
seçimlerden iki gün sonra önüne konulan bir raporu okuduktan sonra
söylediği sözlerdir. Raporda, Özal'ın Anayasa'yı değiştirecek
çoğunluktan sadece 8 miletvekili uzakta olduğu ve 'dış dünyanın
derin örgütlerinin' Kenan Evren'den sonra Cumhurbaşkanlığı'na
geçeceğini değerlendirdiği belirtilerek, şu tespit yapılıyordu :
'Başbakanlık ve (düşünülürse) Cumhurbaşkanlığı döneminiz suikastler
çemberi içinde geçecektir. Size silahlı saldırı ile uyarıda
bulunacaklardır, ama bu tarz bir suikastte öldürülmezsiniz. Çünkü
fail mutlaka arka planın tespit edilmesine sebep olur. Sizi
zehirleyerek ya da trafik kazası ile de öldüremezler. Bu tür
suikastlerle gerçek faile ulaşılmasına imkan verirler. Uçak kazası
ve terör saldırısı da sizi yok edecek suikastler arasında
değildir.' 'Okuyup imha edin' Raporu okuyup, esprili üslubuyla
'Yani karada, havada ve denizde suikast yok yahu' diye tepki veren
Özal'ın önüne, aynı ekip okuması ve imha etmesi kaydıyla ikinci bir
rapor koydu. Bu raporun tespiti de şuydu: 'Kalp ve akciğer
rahatsızlığınız var. Bir çok ülkenin istihbarat teşkilatı arkada iz
bırakmadan öldüren bir tür sprey kullanıyorlar. Gerçek faile
gidecek hiçbir iz bırakmayan sprey, sizi bekleyen en büyük
tehlikedir. Bir suikaste uğrarsanız büyük ihtimalle kalp krizi
olacaktır. Kurtuluş şansınız hastanede bile olsanız sıfırdır...'
Yukarıda okuduklarınızın kaynağı, Özal'ın o dönem çok yakınında
çalışan bir isim. Kendisi uyarıyor: 'Özal'ın ölümünde
değerlendirilmesi gereken senaryo; kullanılması çok kolay ve dikkat
çekmeyen, sıkıldığı alanı 'ölüm solunan' atmosfere dönüştüren
spreydir. Kolaylıkla bir koşu bandına monte edilebilecek küçük bir
sprey. Senaryoyu daha derinlikli kılmak için, suikast aracından
çok, Özal'ın Balkanlar, Ortadoğu ve Türk Cumhuriyetler'le ilgili
politikaları, bunların Sovyetlerin patlattığı döşemelere yenisini
ekleme ihtimalini de gözönünde bulundurmak gerekir.' Kimleri
rahatsız etti Bu noktada Özal'ın suikaste kurban gidip gitmediği,
kimin öldürdüğü soruları, esas faili saklayacağı için
anlamsızlaşır. Esas anlamlı soru, Özal'ın ilgilendiği
coğrafyalardan kimlerin rahatsız olduğudur. Fakat bazıları,
ağızlarına pelesenk ettikleri 'psikolojik harp' kavramını Özal
suikastine de bulaştırarak, Özal'ın ölümü ile ilgili somut
iddiaları saptırmaya, bilinçli veya bilinçsiz,hizmet ediyorlar. En
son Radikal gazetesinde Neşe Düzel, Korkut Özal'a soruyor: 'Bugün
gelinen noktada, Turgut Özal'a yapılan suikastin de psikolojik
harekat olabileceğinden kuşkulanıyor musunuz peki?' Verilen cevaba
bakın: 'Suikastın değil de vefatıyla neticelenen sürecin bir
harekat olduğu kanaati halkımızda yaygın.' Soru Korkut Bey'e, cevap
ise halktan ve Özal Ailesi'nden. Gelinen nokta ve hedef MGK'ya
yönelik, Tuncer Kılıç Paşa'nın demeçlerinin değersizleştirilmesiyle
başlatılan ve Radikal'in 'gizli yönetmeliği' deşifre etmesiyle
zirveye çıkan 'psikolojik savaş'ta gelinen acı nokta, Türkiye
Cumhuriyeti'ni halkına ve yöneticilerine karşı acımasız tavır
takınan bir canavara dönüştürmeyi hedefliyor. Halk da bu 'canavara'
karşı amansız mücadele eden soyut bir kahramana dönüştürülüyor.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri, hem halkın hem yönetici
elitin maruz kaldığı esas psikolojik savaş budur ve maalesef
kaynağı da dışarıdadır. Yönetici ve sair elitin maruz kaldığı
ikinci psikolojik harp ise, 'devleti ve siyaseti yeniden
yapılandırmak arzusudur' ki; dış mihraklar 'bir devleti ve milleti'
yıkmanın, yok etmenin ya da küçültmenin yolunun, bu arzuyu
bilinçsiz bir siyasal projeye dönüştürmekten geçtiğini, I.- II.
Meşrutiyet'le İttihat ve Terakki örneğinde deneysel olarak
görmüşlerdir. Kurbanlar ve asıl sorun Dış odaklar, 'devlet-millet',
'ordu-millet' ekseninde yaratacakları gerilimi, bünyeyi içten
çürütecek bir teknik olarak keşfetmiş ve uygulamaya başlamışlardır.
Bu çerçevede Turgut Özal değil ama... Devlet ile milleti karşı
karşıya görerek, Tayyip Erdoğan'ı bu zalim düzeni 'millet lehine'
'tedriciyet' yöntemiyle değiştirecek lider olarak gören Korkut Özal
gibileri... Yıllardır maruz kaldığı 'psikolojik harekatı' es geçip
hatta buna küçük oyuncu olarak alet olup, bir kere bile 'katil'
damgasını vurmadığı dış odaklar gözününün önünde dururken, kendi
ülkesinin kurumlarına her türlü şaibe örtüsünü örten gazeteciler...
Ve tabiki biz. Hepimiz 'psikolojik harekatın' kurbanlarıyız. Asıl
sorun kendisine yönelik psikolojik harekatı bile önlemekte aciz
kalan MGK'nın psikolojik harekatına maruz kaldığını zannederken,
Türkiye'yi 'millet-devlet', 'millet-ordu' ekseninde ayrıştırmak
isteyenlerin oyununa alet olmamaktadır.