Özal ve Erdoğanın benzerlikleri
Abone olMerhum Turgut Özal ile Başbakan Erdoğan'ın benzerlikleri var mı? Bu soruya Barlas cevap verdi.
Sabah Başyazarı Mehmet Barlas merhum Turgut Özal'ın ölümünün
yıldönümünde bir kıyaslama yaptı. Yazar . yazısıyla Özal ve
Erdoğan'ın berzerliklerini yazdı.
Yazı: Mehmet Barlas
Kaynak:
-Turgut Özal'ı ölüm yıldönümünde bir kez daha anarken, çok güncel
olan "Tayyip Erdoğan' la Turgut Özal' ın benzerlikleri var mı"
sorusuna da cevap aramanın gerektiğini düşünüyorum.
Veya "Sadece çalışkan olmak, sadece dindar olmak, sadece halkın
desteğini almak iki politikacıyı özdeş kılar mı" sorusuna da cevap
aramanın gerektiğini düşünüyorum.
Turgut Özal'ın Türk siyaset hayatına getirdiği "Vizyon", "Misyon",
"İcraat" gibi kavramların ötesindeki bence en farklı niteliği,
kalıpları ve şablonları kırması, tabuları yıkmasıdır. Bu kalıplar,
şablonlar ve tabular, sadece Özal'ın "Cumhuriyet muhafızı" diye
nitelediği kesimler için söz konusu değil.
"Ruhban sınıfı" veya kutsal kitapların tartışılmazlığına dayalı
olarak toplumu ve bireyleri bir kalıp içinde değerlendiren din
görevlileri veya insanları ve toplumları inançlarına göre
değerlendiren politikacılar da derin siyaset açısından "Tam sivil"
değillerdir.
Örnek verelim. Cumhurbaşkanı Sezer ve onun gibi düşünenler için
mesela "Türban" veya genel olarak "Başı örtülü olmak" siyasi
İslam'ın simgesi. Bu kesim, türbana bu nedenle kamusal alanı
kapatıyor.
Ama Başbakan Erdoğan için de, mesela frak ya da smokin, varlığına
karşı tepki duyulan "Bir şey" in simgesi. Erdoğan, uluslararası
toplantılarda meslektaşı olan yabancı devlet temsilcileri protokol
gereği smokin giyerken, bu giysiyi giymiyor.
Yani bu açıdan Sezer'le Erdoğan'ın, karşı oldukları şeyi
şablonlarla veya giysilerle belirleyen ortak yanları var.
Turgut Özal bu açıdan çok farklıydı. Gerektiğinde frak ya da smokin
giyerdi. Ama başı örtülülere de, başı açıklara da yakındı. Türk
modernleşmesinin öncüsüydü, ama öldüğü zaman halk kitleleri onu
"Dindar Cumhurbaşkanımız" sloganıyla da uğurlamıştı.
Burada önemli bir ayrımı yine vurgulamalıyız.
"Sivil" olmak sadece "Üniformalı olmamak" anlamına gelmiyor.
Sivil insan tabii ki dindar olabilir. Ama siyasetteki derin anlamı
ile "Sivil insan" ın beyni, kalıplaşmış önyargılardan, kamusal veya
inançsal konumlara göre oluşturulmuş ve insanları laikçi ya da
teokratik kategorileştirmelere dayalı kamplara ayıran bakış
açılarından arınmıştır.
Nasıl "Eşlerinin başları örtülü olanlar bizden değil" demek
yanlışsa, "Eşlerinin başları açık olanlar bizden değil" demek de
sivil ve demokrat anlayışa sığmaz.
Özal bu açıdan ne Erdoğan'a, ne de Sezer'e benziyordu. Özal için
ekip seçiminde kriter, "Başarılı, yetenekli, bilgili" olmaktı.
Çalıştığı yakın ekibi içinde eşlerinin başları açık olanlar da,
kapalı olanlar da vardı. Özal "Bütün Türkiye" gibiydi. Özal'ın
simgelediği "Demokrat, sivil ve dindar politikacı" portresinde
"Ötekiler" yoktu. Özal ve ekibinin bulunduğu toplantılarda, hiçbir
farklı sosyal kesim mensubu, "Biz bunların yanında yabancıyız"
duygusunu hissetmezdi.
Yani liderler gerçekten sivil ve gerçekten demokrat oldukları zaman
toplum rahatlıyor.
Şunu da vurgulayalım.
"Müspet ilim" tek başına ne uygarlığın ne laikliğin güvencesidir.
İşte teokratik İran, nükleer teknoloji ile uygar dünyaya karşı
antitez olarak çıkıyor. "Ulusal zenginlik" de toplumların
mutluluğuna yetmiyor. İşte Suudi Arabistan'da kişi başına ulusal
gelir payı, İsveç'inkinden az değil.
Sivil, demokrat, özgür ve hukukun üstün olduğu (Avrupa İnsan
hakları Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkının Özal döneminde
gerçekleştiğini unutmayalım) bir modelde toplumlar dünyalı olmayı
başardıkları zaman istikrar ve neticesinde refah da geliyor. Turgut
Özal Türkiye'ye bunu hatırlatmıştı bence.