Özal ile ilgili bilinmeyen olay!
Abone olMerhum Başbakan Turgut Özal'ın adeta suikasti andıran bilinmeyen uçak kazasının ayrıntılarını tanıklar anlattı.
9 Haziran 1987 akşamı İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan
havalanan uçakta Başbakan Turgut Özal’ın atlattığı ölüm tehlikesi
AHaber’de yayınlanan Can Okanar’ın hazırlayıp sunduğu “Anlatılmamış
Öyküler” programında ele alındı.
1988'deki açık suikast girişimi ve 1993'teki
ölümünün üzerindeki şüphelere ilişkin pek çok iddianın gündeme
gelmesine karşılık, karanlıkta kalmış bu olayın irdelendiği
programda Ahmet Özal, sabotaj iddiasını dile
getirdi.
Olayın yaşandığı gün Atatürk Havalimanı'nda bulunan ve uçaktaki
yanmış elektrik kablolarını çıplak gözle ilk görenlerden biri olan
Uçak Teknisyenleri Derneği Onursal Başkanı Sefa
İnan'ın da tanıklığını aktardı
ÖZAL: ARIZALAR DEVAM EDİNCE KAPTANA "GERİ
DÖN" DEDİM
"Uçak havalanmadan önce ben uçakta bekliyordum, sadece ben ve
pilotlar vardı. Uçağın ışıkları yanarken, henüz yerdeyken, ışıklar
söndü. Pilot çekmeceyi açtı, düğmeye bastı, kendisine sordum,
"sigortalar" dedi, sigortaya bastı ışıklar tekrar
geldi, bu beni rahatsız etti.
"ALLAHIN DEDİĞİ OLUR YERİNİZE
OTURUN"
Uçak havalandıktan sonra Büyükada üstünde aynısı oldu, tekrar
düğmeye bastı, ışıklar tekrar geldi. Çok rahatsız oldum, babama
uçağı geri döndürmek istediğimi söyledim. Koparal Kaptan'a gittim,
babam ben de pilot olduğum için bana yetki vermişti, daha uzağa
gitmemişiz, "bir şey yok devam edebiliriz" dedi,
geri dönüşe geçtiğimiz andan itibaren, ışıklar tekrar söndü, kabin
içinde duman çıktı, hatırlıyorum hostes bayıldı, büyük bir panik
yaşandı,13 kişi çığlık çığlığa. İlk defa babamı hayatımda yüksek
sesle bağırırken duydum, "Herkes yerine otursun Allah'ın
dediği olur" dedi. Herkes yerine oturdu."
"UÇAK İNFİLAK
EDEBİLİR!"
"Uçak oto pilottan çıkıp denize doğru kapaklandı. Levyeyi tutarak
yukarı çıkmaya çalıştı, uçak denize doğru iniyordu, denize
ineceğimizi düşündüm. Ben bir ara da denize doğru ineceğimizi
düşündüm, uçak denize doğru inerse 20 dakika yüzer diye düşündüm,
babamın yanında acil çıkış kapısı vardı, orayı açtırıp nasıl
çıkartırım diye düşünürken, denizi sıyırarak iniş yaptım, telsizler
çalışmadığı için kule ile temas yok, uçağın üzerine inebiliriz, bir
uçak bizim üzerimize inebilirdi. Tekerler patladı, uçaktan duman
çıkıyor. Babam sakinleştirdi uçaktakileri, indiğimiz zaman "uçak
infilak edebilir, herkes uzaklaşsın" dedi, Kaptan Koparal
Çerman.
"TURGUT ÖZAL, KARGO KAPISINDAN
ÇIKMIŞ"
Bizim indiğimizden kulenin kimsenin haberi yoktu. Kapı açılmadı,
kabin basıncı nedeniyle açılması mümkün değildi. Bu sefer ikinci
panik başladı. Arkada kargo kapısı vardı. Yere iki buçuk metne,
beton. Korumalar atlayıp, rahmetli babamı omuzlardan sarkıtarak
indirdiler. Kapı açılınca basınç eşitlendi, kapı açıldı, ben
merdivenlerden indim. Babam beni merak etmiş, en son ben indiğim
için uçaktan, biz pistin üzerinde denize doğru yürüdük, bazıları
yürüyemiyor, iki buçuk metreden betona atladıkları için. Daha
kimsenin hala haberi yoktu. O sırada o gece mehtap vardı, denize
vuruyordu. Rahmetli Babam sakindi, herkes ölüm korkusu geçirmiş,
babam "Mehtaba bakın, denize ne güzel vuruyor"
dedi ama kimsenin mehtaba bakacak hali yoktu. Baya uzun bir süre
sonra bir itfaiye arabası gördük, o itfaiye arabasıyla VIP salona
gittik. Babam itfaiye arabasının önüne bindi."
ÖZAL: BABAM TAHRAN'DA ÜZERİNE BOMBALAR
YAĞARKEN YATTI UYUDU
"Babamla İran'da birlikteydim, Tahran'da bombalandık, Prens
Eşref'in sarayındaydık, İran -Irak harbindeydik. Babamla aynı
köşkte idim, bombalanma başladı, 200 kişi öldü, babamı mahzene
indirmek istediler dedi ki "Ben yatıp uyuyacağım, mahzene inmem"
dedi, abdest alıp namazını kılıp yattı, bir süre sonra horladığını
duydum. O bombalar atılırken uyuduğunu gördüm, "Allah ne
derse o olur" dedi. Çok endişe duyan biri değildi, inancı
yüksek bir insandı."
ÖZAL: BENİM ŞAHSİ KANAATİM; BİRİLERİ
BABAMIN UÇAĞIYLA OYNAMIŞ
"Golfstream, tüm dünya devlet başkanlarının yüzde 80'inin
kullandığı bir uçaktır. Pahalı, emniyetli bir uçaktır. Böyle bir
arıza daha Gulfstream başına gelmemiş. Uçağın teknik servisinden
geldiler, uçağı incelemeye aldılar, imalat hatası dediler, bir
kelepçenin kabloları fazla sıkıştırmış 35- 40 milyonluk uçakta 15
kuruşluk kelepçenin kablolar sıkıştırıp yangın çıkartacağı daha
duyulmuş şey değil. Bakarsanız suikast ile bunun arasında bir sene
süre var. Ben rahmetliye suikast girişimlerinin çok daha fazla
olduğunu düşünüyorum. Sayın Başbakan'a da girişimler bulunduğunu
gazeteler yazıyor, bazılarını biliyor, bazılarını bilmiyoruz. Bence
bu onlardan biriydi. Ne zamanki Eşref Bitlis'in uçağının düşmesini
inceledim, anladım ki bu uçakla da oynanmış, bu benim şahsi
kanaatim."
ÖZAL: "KABLOLARI TUTAN KELEPÇEYLE
OYNARSANIZ UÇAKTA SIKINTIYI YARATABİLİRSİNİZ."
Benim okuduğum raporda uçağın bu durumda infilak etmeme olasılığı
yüzde 5 dediler. Yüzde 95 ihtimalle, onların yazdığı raporda
infilak ederdi, bizim geri dönüşümüz esnasında bile infilak
edebilirdi, çok iyi hatırlıyorum o cümleleri. O kabloların yandığı
yer nereden, içeriden çıkan duman, sağ ya da sol kanattaki benzin
tankının dolu olmasıyla ilgili hesaplayarak yüzde 95 ihtimalle
infilak eder raporunu okudum ben. Bu tip firmalarda büyük
şirketler, devletler hatırlıyorum, çok büyük kıyamet kopmuştu, niye
özel uçak alınıyor diye, 118 ülkenin devlet başkanının uçağı vardı,
Türkiye'nin yoktu. Eğer siz o kelepçe ile görür de biraz
sıkıştırırsanız o vibrasyon ve sürtünme dolayısıyla siz o kabloları
birbirine sürttürebilirsiniz. O kelepçeyi biraz daha
sıkıştırırsanız sıkıntı yaratırsınız. Eşref Bitlis'in uçağı da
hangardaydı. Bu uçakla da çok rahatlıkla oynanabilir. Onu koruyan,
askerdi polisti, bu derin yapı denilen hadisede her konumdan
kesimden insanların bir bütünlüğünde bir derin yapıdan
bahsediyoruz. Polis, asker, işadamı da olabilir. Eşref Bitlis'in
uçağı meselesini öğrendikten sonra şüphelerim çok daha fazla
arttı.
İNAN: "GÖSTERGELERİN ÇALIŞMADIĞI UÇAKTA
KAPTAN BEN MANUEL GİDERİM DİYEMEZ."
"Biz vardiyalı çalışırız, benim vardiyam o güne denk geldi. Tabi
tüm havalimanı birbirine girdi. Sayın Özal'ın uçağının düştüğü
sanıldı. Uçak döndükten sonra koştuk, ancak o zaman görebildik
uçağı. Uçağın elektrikleri gitse de konuşma batarya ile
yapılabilirdi ben Koparal Bey yani kaptanın yanında değilim, şüphem
var, batarya ile elektrik sisteminin alakası yok. Ayrı sistem
kurmuşlar ki tehlikeli durumlarda bağımsız olarak çalışabilsin
diye. Sadece telsiz değil, bazı uçuş kumandaları da bataryaya
bağlıydı. Böyle bir durumda acil durumda kullanılabilsin diye
ayrılmış durumda kule ile irtibat kurulup kurulmadığını bilmiyorum.
Arızayı gördük biz. Uçağın içine girildiği zaman, Özal ve tüm ekip
indikten sonra, mesleki merak, zaten içinde Mustafa Erdoğan diye
teknisyen arkadaşım var, ekipleri özeldi, altı kaptan, altı yedi
tane teknisyen vardı, kaptan kaptana uçardı, ikisi de kaptandı.
Koparal Bey'in yanında Ayhan Ece Bey vardı. Teknisyen de uçardı.
Onunla konuştum, o da benim üyem, teknisyen arkadaşım. Bir duman
çıktığını söyledi, onun anlatımına göre, bir sigorta atıyor,
sigorta attığı zaman, bir kere basma hakkı vardır, ekibin, bir kere
reset eder, bir kere dener, oldu oldu, olmadı olmaz. Basıyor,
tutuyor, devam ediyorlar. Sonra bir anda üç dört sigorta atıyor,
attığı an içeriyi duman kaplıyor, O anda tüm göstergeler gidiyor
uçakta. Tüm göstergelerin gittiğini gören kaptan manuel olarak
uçağı en yakın meydana indirmeli, "ben böyle giderim" deme lüksü
olmamalı kaptanın, böyle demez, çünkü gösterge yok. Mustafa
arkadaşım uçağın kokpitinde el feneri tutuyor pilotlara. Bu da
ilginç, tüm sistemin sigortalarının atması. Araştırdığımızda
bulduğumuz şu, yapımcı firma da kabul etti bunu, uçakta tüm gövdeye
yayılmış kablo demetleri vardır, arka kuyruğundan kokpite, klima
sistemine kadar. Gördük ki yanlış kablolar var. onbeş yirmi tane
incecik kablo düşünün. Bu kabloları tutan metal kelepçe, firma
tarafından takılan kelepçe, kabloları yemiş. O kablolar yanar,
tutuşur ama yayılmaz orada kalır, özel kablodur. Kumandalara giden
elektrik kablosu metal kelepçe yüzerinden, üç kere iniş kalkış
yapan uçak bu arızayı yapmış. Bu uçaklar havalimanında hangarda
tutulur, etrafında vardiyalı polisler çalışırdı, 24 saat uçağın
etrafındaydı. Herhangi bir teknisyen, uçağın teknisyeni olmayan bir
teknisyen içeri sokulmazdı. Apronda çalışan her kişi zaten güvenlik
kontrollerinden geçerek apron kartı alır. Aprona çıkmak için tüm
güvenlik araştırmaları yapılır. Bunlara THY bakardı. üst yönetim
tarafından beğenilen kişilerdi. Pilotlar da öyle seçilirdi. bunu
pilot teknisyen yapamaz, kendisi de içinde olacak. Kelepçeyi de
görünce teknik adam olarak, orada metal kelepçe olur mu dedim
burada bu olur mu dedim ama firma takmış. Gulfstream firmasından
gelenler de bunu kabul etti"