Otelde fuhuş yapan yazar kim?
Abone olAfyon'da görevli bir gazetecinin aldığı rüşveti manşetine taşıyan Hürriyet, Taha Kıvanç tarafından eleştirildi. Hürriyet'in haberciliğine hak veren Kıvanç'ın müthiş iddial
Yeni Şafak'ta Taha Kıvanç ismi ile yazan Fehmi Koru, günlerce
konuşulacak iddialar ortaya ıttı. Hürriyet'in bir rüşvet haberini
değerlendirerek yola çıkan Kıvanç, Hürriyet'in başyazarı Oktay
Ekşi'ye can alıcı bir soru soruyor... "Hırsızların onuru" başlığını
taşıyan Kıvanç'ın bazı alıntılarla süslediği yazısı şöyle...
Gazetelerin ele almaya değer bulduğu iki tür olay var: Biri,
“Yalnız Türkiye’de olur” cinsinden olaylar; diğeri de “Bizde asla
olmaz” türü olaylar... Sıradan, bize özgü olmayan olayların
gazetelerde, televizyonlarda ele alınma şansı neredeyse sıfır...
Hürriyet’e manşet olan Metin Yüksel imzalı “Bir yerel gazetecinin
rüşvet olayı Afyon’u sarstı” haberi hangi sınıfa sokabileceğimi
doğrusu bilemiyorum. Rüşvet dünyanın her yerinde vardır, her meslek
mensubu böyle ithamlara muhatap olabilir.. Haberi manşete taşıyan,
“Bizim meslekte bu olmaz” mı demek istiyor? Ya da, “Gazeteciler
biraraya gelip birbirlerinin ayıbını örtmek üzere karar almazlar”
kanaatine aykırı göründüğü için mi büyütülmüş haber? Hürriyet’i
hazırlayanlar önemsemiş olmalılar ki, manşet olayı başyazar Oktay
Ekşi de kendi sütununda kınadı. Olayın özeti şu: Bir politikacı
resmî bir işi çözme vaadiyle birinden bin dolar rüşvet almış, ama
iş bürokrasiye takılmış; bunun üzerine rüşveti geri vermiş... Bunu
haber alan bir gazeteci, politikacıya, “Haberi yazmam için bana
onbin dolar teklif edildi” sözleriyle yaklaşıp haberi yazmaması
karşılığı 4500 dolar almış... Birinin isim vermeden konuyu
manşetten değerlendirmesi üzerine, Afyon’da çıkan 17 gazetenin
yöneticileri biraraya gelmiş ve “Rüşvet alan meslektaşımızın
kimliğini saklayalım” kararına varmış... Konu yerel gazetelere şu
satırlara da yer verilen bir açıklamayla yansımış: “Afyon
Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ve Odak Gazetesi’nin sahibi Mehmet
Emin Güzbey, ‘Afyon’daki gazeteciler bu olaya seyirci kalmadı. Tüm
gazetelerde yer alan deklarasyonla olayı kınadık. Afyon halkını
uyardık. Bu tür taleplerde bulunan meslektaşlarımızı cemiyete ihbar
etmelerini istedik. Ama bu işe bulaştığı iddia edilen gazeteciyi
deşifre etmeye gerek yok. Olayın daha fazla duyulmasının Afyon’a
bir yararı yok’ dedi.” Oktay Ekşi, “Nasıl? Tam da ‘meslek
şovenizmi’ denecek türden bir dayanışma değil mi?” diye soruyor
haklı olarak... Pislikleri ortaya dökme kamu görevinin sahibi bir
mesleğin mensuplarının kendi içlerindeki ‘pisi’ koruma ve kollamaya
kalkışmaları hiç hoş değil. Hele bunu hepsi biraraya gelip ortak
karar alarak yapmaları ve durumu bir deklarasyonla açıklamalarının
iler tutar bir tarafı yok... Yine de iddiama kulak verin: Eğer
yaptıklarını açıklamaya kalkışmasalardı, böyle bir olay
yaşandığından sadece Afyonlular haberdar olacaklar ve rüşvet alan
‘gazeteci’ sıfatlı kişinin adını fâş etmeleri gerekmeyecekti.
“Sadece Türkiye’de olur” veya “Bizde asla olmaz” türünden bir olay
sayılmayacağı için, konu, ulusal basına da yansımayacaktı... Bu
kuşkumun altında bildiğim olaylar var. Hani geniş çevrelerin
bilgisi dışında kalan, sadece meslek câmiasında konuşulan
olaylardan söz etmiyorum; tehlikeli bir şey o konuyu ele almak,
pislik dolu kabın kapağını açanın başına gelmeyen kalmıyor... Kast
ettiğim, basında bir yeri ve ünü olan, saygın bilinen kişilerle
ilgili ama üstü örtülmüş olaylar... Hatta o kadar gerilere gidip
“SHP’li belediye döneminde İSKİ’den maaşa bağlanan gazeteciler”
konusunu hatırlatacak da değilim; daha yakından örneklerim var...
Tamer Karadağlı olayını hatırlıyorsunuzdur herhalde... ‘Çocuklar
Duymasın’ dizisinin beğenilen oyuncusunun sevilen bir dizi oyuncusu
olan eşini aldattığı ortaya çıkmıştı ya hani... Gönül eğlendirmek
üzere beraber otele gittiği kızların olan-biteni kasede
kaydettikleri anlaşılmıştı... Hatırladınız, hatırladınız... İşte o
olaya adı karışan iki kızın elinde başka ünlülerle birlikteyken
kayda alınmış kasetler bulunduğu gazetelerde yazılmıştı... İki kişi
önemliydi: Biri saygın bir üniversite öğretim üyesi, diğeri de ünlü
bir köşe yazarı... Üniversite öğretim üyesinin adı nasıl olduysa
bir gazeteye yansıdı, peki ünlü köşe yazarının kim olduğunu duyurdu
mu gazeteler? Perihan Mağden bu duruma şu satırlarla dikkat
çekmişti: “(..) köşe yazarının ortaya çıkarılmamış olmasını,
medyacı ağbilerin 'fuhuş dayanışmasına' bağlıyor ve olayı, esefle
kınıyorum. / Kimdir bu 100 dolara uçkur çözen köşe yazarı? / Ve
diğer isimler fâş edilirken hangi medyalamacılık dayanışlamasıyla,
onun yüce varlığından ve ifşaatlarından yararlanamamaktayız? Peki
kimmm olabilir ki yurdumuzu kaplayan yüz binlerce köşe yazarından
bu bir adeti? Burda Hakkı beyin de başkalarının da muhakkak fikir
yürütmesini rica ederek, bu muhteşem ismin karanlıkta kalmaması
gerektiğinin, belki bu gizlilik andının Tamer Karadağlı'nın adalet
anlayışını rencide edebilirliğinin altını çiziktirmek isterim.
İsterler yani. İzan sahipleri.” (Radikal, 8 Ağustos 2004). Daha
yakın bir olayı da bir başka alıntı ile hatırlatayım: “Çok saygın
olduğu düşünülen bir gazetecinin Sedat Peker’e ulaşmak için bir
‘Susurluk mensubunu’ araya koyup ‘Reis’le görüşmem lâzım’ dediğini,
ancak ‘Ben öyle birini tanımıyorum’ yanıtını aldığını öğreniyoruz.
/ Aynı gazetecinin bir başka yolla Peker’e ulaştığını ve Peker’den
‘nemalandığı’ yolundaki telefon konuşmalarını duyuyoruz.”
(Hürriyet, 5 Kasım 2004) Bu ‘çok saygın gazeteci’nin kim olduğunu
öğrenebildik mi? Afyon’daki ‘gazeteciler’ bu örnekleri akıllarına
getirip “Ulusal medyanın yaptığını yapalım” sonucuna varmış
olmasınlar? Ne dersiniz Oktay Bey? TAHA KIVANÇ / YENİ ŞAFAK