Osmanlının Mahrem Tarihi
Abone olBilinmeyen yönleriyle Osmanlı padişahları
OSMANLI’NIN MAHREM TARİHİ / Bilinmeyen Yönleriyle Osmanlı
Padişahları; sizi sarayın mahrem dünyasına götürüyor. Bütün kapılar
kapandığında kendisiyle baş başa kalan padişahların kişisel
dünyalarını açıyor önünüze.
Osmanlı'nın Mahrem Tarihi, görünen tarihin
görünmeyen yüzünü aralayan ufuk açıcı bir çalışma. Zevkli üslubu,
yüzlerce kaynaktan süzülmüş bilgileri, çarpıcı dikkatleriyle
bitirmeden elinizden bırakamayacağınız bir eser.
Bütün padişahların bunun gibi daha birçok hikâyesi bulunmakta.
Gelmiş geçmiş en büyük Türk imparatorluğu olan Osmanlı Devleti her
zaman savaşları ile anılmış ve o “ciddi” görüntüsünü bizlere
yansımıştır. Hal böyleyken günümüzde padişahların yetenekleri ve
zevkleri değil sadece savaşları konu olarak alınmış Osmanlı
padişahlarının asıl hayatı bir köşede kalmış ve tarih kitaplarına
pek de konu edilmemiştir.
İşte bazı padişahlar ve hikayeleri
Mücevher Düşkünü - Kanuni Sultan Süleyman
Babası ve dedesinin aksine şık, süslü ve haşmetli giyinmeyi
severdi. Serasere ve diba giyer, üstünde çok fazla zenginlik ve
ziynet eşyası bulunurdu. Değişik değişik “çakşırlar” giydiği için
Yavuz onu sarayda “Çakşırlı” diye çağırırdı. Hatta bir seferinde
yine ihtişamlı elbiseler içinde görünce oğluna takılmış ve “Anana
giyecek bir şey bırakmamışsın” diye alay etmiştir.
Kanuni Sultan Süleyman, babası Yavuz gibi kuyumculuğa meraklıydı;
ustalığı o derecedeydi ki, İtalyan kuyumculuk sanatının örneklerini
tanıyacak ve uygulayacak kadar mükemmeldi.
49 Çocuğu Olan Padişah - III. Murad
Bazı yayınlarda kadınlara aşırı derecede düşkün olduğunu
yazılmaktaysa da, 102 çocuğu olduğu ve haremde aynı anda 50 beşik
sallandığı gibi bilgiler kesinlikle hayalîdir. Toplam 49 çocuğunun
doğduğu ve hepsinin de yaşamadığını biliyoruz. Öldüğünde ise 7
cariyesinin hamile bulunduğu rivayeti daha akla yatkın gelmektedir.
Sarayda bilinen ilk ikiz doğum vakası da onun hareminde
gerçekleşmiş, Cihangir ve Süleyman adlarını taşıyan şehzadelerden
ikisi de henüz yaşlarını doldurmadan ölmüşlerdir.
Eyer Yapan Padişah - II. Osman
Sultan II. Osman çocukluğundan itibaren saraçlığa ilgi duymuş ve
bindiği atların eyerlerini genellikle kendisi imal etmiştir.
Öldürülmek üzere yeniçerilerin eline geçtikten sonraki son
yolculuğunda eyersiz bir ata bindirilmiş olması ise tarihin en acı
alaylarından biri olsa gerektir. Bir padişahın canına -hele bu
denli feci bir şekilde- kıyılmış olması hiçbir şekilde tecviz
edilemez. Ancak efsaneleşen talihsiz ölümüne biraz da kendi
gençliğinin ve siyaset bilmezliğinin sebep olduğunu, en azından
darbe için fırsat arayanlara zemin hazırladığını da unutmamak
gerekir.
Birden Çok Mesleği Olan Padişah - I. Mahmud
I. Mahmud kaynaklarda kısa boylu, zayıf ve yumuşak huylu birisi
olarak anlatılır. Yeniliğe açık olduğu kadar geleneklerine bağlı ve
dindardı.
Padişahların genellikle birer mesleği vardı fakat. I. Mahmud’un ise
tek bir mesleği yoktu, meslekleri vardı. Meslek zenginiydi bir
başka deyişle. Şöyle bir göz gezdirince eminim siz de
şaşıracaksınız bu meslek bolluğuna:
Hilalci, mühür kazıcısı ve kuyumcuydu. Vakti müsait olduğunda
kantaşı üzerine mühür kazırdı. Ayrıca abanoz ve fildişinden
kürdanlar (hilaller) yapardı. Kazdığı mühürleri çarşıda sattırır,
eline geçen paralarla sadakalarını dağıttırarak sevap kazanmaya
çalışır, diğer kısmıyla ise ufak tefek ihtiyaçlarını karşılar,
bundan da büyük bir haz alırdı. Bir gün vezirlerinden birisi
kendisine, “Şevketlim, milletin hazinesi sizin demektir. Niçin
böyle uğraşıp zahmet edersiniz?” deyince, padişahtan “Milletin
hazinesini millete sarf etmek gerek. Saniyen, insanın çalışıp alın
teri dökerek kazandığı paranın zevki başkadır” cevabını
almıştır.
Bir başka kaynağa göre mücevher işlemekte en yüksek üstadlık
mertebesine erişmiştir. Oymacılıkla meşgul olduğuna dair de bir
rivayet vardır.
“Bu bir felaket” - VI. Mehmed Vahdettin
Hain mi yoksa kahraman mı? diye hala tartıştığımız Sultan
Vahîdüddin (yaygın söylenişiyle Vahdettin) devletin en zor
zamanında padişah olmuştu. Mabeyn Başkâtibi Ali Fuad Türkgeldi’nin
anlattığına göre cülus törenine giderken bastonunu Çengelköy’deki
köşkünde unuttuğunu anlayınca “Bu bir felaket!” demiştir. Sonradan
Topkapı Sarayı’na adım atarken söylediği bu ilk söz yüzünden
saltanatı da felaketle geçti, yorumu yapılmıştır.
Ulucami’nin Hikayesi - Yıldırım Bayezid
Bursa’nın çekim merkezi olan Ulucami’nin bir Niğbolu adağı olduğunu
bilir miydiniz? Rivayete göre Yıldırım Bayezid, Niğbolu seferini
zaferle taçlandırırsa ganimet malından 20 tane ayrı cami
yaptıracağı yolunda bir adakta bulunur. Derken zafer müyesser olur
ve başlar adamlarıyla beraber camilerin yerlerini belirlemeye. Bir
süre sonra bu camileri ayrı ayrı yaptırmanın çetinliğini gören
Yıldırım Bayezid, bir çözüm bulmalarını ister etrafından. Onlar da
adağında 20 kubbeden söz ettiğini, eğer 20 kubbeli bir cami
yaptırırsa bu adağın yerine gelmiş sayılacağını söyleyerek ikna
ederler onu ve Ulucami böylece ortaya çıkar. (Ersin Çelik)
Kitapla ilgili detaylar