Osman Özsoy'dan bomba cemaat iddiası!
Abone olCemaate yönelik tasfiyeler nedeniyle üniversitedeki derslerine son verilen Prof. Dr. Osman Özsoy, Twit-ül Havadis'e konuştu.
HATİCE KÜBRA
TWİT-ÜL HAVADİS-
17 Aralık operasyonuyla birlikte adeta bir savaşa dönen AK Parti ve
cemaat arasındaki gerilim tırmandıkça tırmanıyor. Yaşanan bu
süreçte kamuda, özel sektörde ve medyada cemaate yönelik tasfiyeler
sürüyor. Bu tasfiyelerden nasibini alan isimlerden birisi de
iletişim profesörü olan Osman Özsoy. Bu ismi geçen hafta çıkan
"Hababam Sınıfı gerçek oldu" haberlerinden hatırlayacaksınız. Prof.
Dr. Osman Özsoy, çalıştığı üniversiteye girmesi engellendiği için
dersi sokakta yapmak zorunda kalmıştı. Ama onun tasfiye süreci
bununla başlamadı. Önce Yenişafak ve Haber 7'deki yazılarına son
verildi.
Osman Özsoy'la kendi işten çıkarılma süreciyle birlikte
medyadaki tasfiyeleri, Başbakan'ın ABD'den Fethullah
Gülen'in iade talebinde bulunmasını ve Twitter'ın
kapatılması gibi konuları masaya yatırdık. Özsoy,
17 Aralık operasyonu ve sonrasında yaşananlar olmasaydı da
Başbakan ve çekirdek kadronun cemaate zaten bir operasyon
hazırlığı yaptığını söyledi. Bakın daha başka neler
söyledi?
17 ARALIK OLMASAYDI DA HİZMET'E OPERASYON
OLACAKTI!
Cemaate yönelik tasfiyeler nedeniyle önce Yeni Şafak ve
Haber 7'deki köşenizden sonra da Haliç Üniversitesi'ndeki
görevinizden oldunuz. Sizinle ilgili bu süreci bize biraz anlatır
mısınız? Neler yaşandı?
Öncelikle şunun altını çizelim. Başbakan başta olmak üzere Hükümet üyelerinin hizmet hareketi ile ilgili 17 Aralık Olayı üzerinden yaşadıklarını iddia ettikleri “hayal kırıklığı” bir aldatmaca, saptırma ve algı yönetiminden ibarettir.
Geçtiğimiz yıl 16 Mayıs 2013 tarihinde Yeni Şafak’taki köşemde
“Ankara dedikoduları...” başlıklı köşe yazısı
kaleme aldım. Bir yıl aradan sonra geçtiğimiz yıl Mayıs ayında
uluslararası bir kongrede bildiri sunmak için Ankara’ya gittiğimde,
hazır gitmişken eş dostu ziyaret ve bir çaylarını içmek amacıyla
bazı kamu kurumlarına da uğramıştım. Hükümetin Hizmet
Hareketi’ne mensup olduğunu iddia ettiği insanlara yönelik husumet
derecesine varan rahatsız edici bir yola girdiği tüm gerçekliğiyle
ortadaydı. Nitekim bir yıl önce kaleme aldığım “Ankara
dedikoduları...” başlıklı yazımda dinlediklerim karşısında
gizleyemediğim şaşkınlığım nedeniyle midemin bulandığını da
detaylarıyla paylaştım...
Sözün kısası, Hükümet 17 Aralık olmasaydı bile Başbakan
dahil olmak üzere hükümet içindeki çekirdek bir kadro Hizmet'e
yönelik çoktan bir operasyon hazırlığı içindeydi.
ALO FATİH'LERDEN HABERİMİZ
YOKTU
Gelelim benim sürece....
17 Aralık olayından bir kaç gün önce gazetenin genel yayın
yönetmeni İbrahim Karagül'ü ziyaret etmiştim.
Yazılarımla ilgili bir problem ve baskı olması durumunda rahatlıkla
benimle paylaşabileceklerini söyledim. Karagül “Bir sorun
yok” dedi. Hatta öyle bir durum olduğunda arkanda
dururuz dedi. Aradan üç dört gün geçti ve insan
kaynaklarından arayıp yazılarıma son verildiğini söylediler.
Twitter'da okuyucularıma duyurdum bu gelişmeyi ve “ Gazete yönetimini aşan bir üst iradenin buna neden olduğunu tahmin etmek güç değil. Gazete yönetimi ve arkadaşlara kırgın değilim.” dedim.
Konunun medyaya yansımasından sonra üzüntülerini belirtmek için
SMS gönderen grubun CEO’su Ömer Bolat Bey’in de durumdan ancak o
zaman haberdar olduğu anlaşılıyordu.
Düşünün o zaman ne ALO Fatih'lerden ne de tapelerden haberimiz vardı. Ama ben bunun siyasi bir irade kararı olduğunu anlamakta zorlanmadım.
Nitekim 25 Aralık’ta Haber7’de kaleme aldığım yazı; “Yazı yazmak zorlaştı” başlığını taşıyordu. Medya üzerinde giderek artacak bir baskının ayak sesleri çoktan duyulmaya başlamıştı. Bu yazıdan 5 gün sonra geldi, Yeni Şafak yazılarıma son verildiği haberi.
Görmediğimiz bir iletişim hattı yaşanıyor medya dünyasında. Arka
planda neler olup bittiğinden kamuoyun haberi olmuyor.
Ertesi günü de Haber 7'nin genel yayın yönetmeni İbrahim
Erdoğan aradı. Sürecin zorluğundan ve hassaslığından dem vurarak
yazılara seçimlere kadar ara verilmesinin iyi olabileceğini
söyledi. Ben de ara vermek istemediğimi, yaa tamamen
bitirmemiz gerektiğini yoksa devam edeceğimi söyledim. Bir
yazı daha yazdıktan sonra Haber7'den arkadaşları zor durumda
bırakmamak için ayrıldım. Düşünün internet gazeteciliğinin
ilk telifli köşe yazarıyken, siyasi baskılar sonucu yazı yazdığımız
mahfiller tek tek karşımıza duvar ördü.
HİZMET HAREKETİNE DİŞ
GEÇİREMEDİLER
Hükümetin Hizmet Hareketi’ne yönelik baskısı kamuda cemaate yakın olduğunu iddia ve vehmettiği insanlarla sınırlı değil. Özel sektörde nazı geçen kurumlara da baskı yaparak, hele ki devletle iş yaparak düzen tutturmuş olan iş çevrelerine doğrudan etki ederek insan tasfiyesini sürdürüyorlar. TRT’de ne yapılmışsa örneğin Kanal A’da da aynı şey yapıldı. Bunlar bizim bildiklerimiz...
Hizmet Hareketi'ne diş geçirememelerinin temel
sebebi, bu sosyal yapının tüm müesseselerinin kamu
kaynaklarına yanaşmak suretiyle al takke ver külah iş
yapmamış olması. İş üretirken bir kayırma ile haksız bir
avantaj sağlamıyorsanız, üzerinizde baskı kurmak istediklerinde
size sunulan imkanların kesilmesi şantajıyla da karşılaşmıyorsunuz
demektir. Hizmete boyun büktürememelerinin en önemli
nedenlerinden bir tanesi de bu...
DERSLERE ALINMASIN TALİMATI
VERİLDİ
Üniversite derslerinize son verilmesinin ardından
üniversite binasının önünde ders yaptınız öğrencilerinizle.
Öğrencileriniz bu duruma ne dedi?
24 Nisan 2014 tarihinde Siyasal İletişim Kampanyaları dersinden
çıktıktan sonra, İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yaşar Onay’ın
yanında bulunduğum sırada kendisi Üniversitenin Mütevelli Heyet
Başkanı Mansur Topçuoğlu ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi.
Fakülte sekreteri Beyza Özziyal, Yard. Doç. Dr. Ece Ünür ve büro
elemanı Duygu Hanım’ın tanıklık ettiği görüşmede Mütevelli Heyet
Başkanı Mansur Topçuoğlu’nun telefonda kendisine, “Osman
Özsoy’un derslere alınmaması, oradaysa derhal kapı dışarı
çıkartılması, güvenliğe emir verilerek bundan sonra da fakülteye
girmesinin engellenmesi, bu konuda gerekiyorsa ilave özel güvenlik
takviyesi de verebilecekleri talimatı verdiğini” bizimle
şahitlerin de bulunduğu ortamda benimle paylaştı.
GÖZYAŞLARINI
TUTAMADILAR
Çalışma arkadaşlarımız tanıklık ettikleri zorbaca bu yaklaşım karşısında gözyaşlarını tutamadılar ve kararı infialle karşıladılar. Dekanın bu konuda mert ve dik durmamasını yadırgadığımı ifade etmeliyim. Hakkında herhangi resmi şikayet, buna yönelik bir inceleme ve soruşturma olamayn hocasına sahip çıkma konusunda daha yürekli olmasını beklerdim. Sanırım insanlar işsiz kalma korkusuyla doğruya doğru, yanlışa yanlış deme konusunda yeterince cesaretli davranamıyorlar. Kendilerini bundan dolayı kınamıyorum ama yakıştıramadığımı da açıkça ifade ediyorum. Profesörlüğe kadar yükselmiş insanlar bile hakkaniyetli davranma konusunda yeterince cesur olamazlarsa bu ülkede yanlış giden işleri düzeltme konusunda başkaları ne kadar cesur olabilir ki?
İnanan bir insan, medeni bir aydın, hakkaniyet duygusuna sahip
bir yürek, Allah’tan başka kimseye boyun eğmez, hukuksuz
davranışlar karşısında böyle gelmiş böyle gider demez. Bu durum
hukuksuzluğun yaygılaşmasına zemin hazırlar.
Bir yerde hukuksuzluk varsa, öncelikle ülkenin aydınlarının bu tür
zorbalıklara, keyfe keder yönetim anlayışlarına ve haksızlığa boyun
eğmeme kültürüne sahip çıkması gerekir.
ÖNCE İNFAZ SONRA YARGILAMA
DÖNEMİ
Avukat olduğu bilinen, kendisi de pek çok davada davalı durumunda olan, bu yönüyle mahkemelerde kendisini de savunma ihtiyacında olan Mütevelli Heyet Başkanı Mansur Topçuoğlu’nun, bir inceleme-soruşturmaya dayanmadan ve eğer varsa öğretim üyesinden yana bir şikayet durumu savunmasını bile almadan, üstelik disipilin amiri durumundaki dekan ve rektörün bile haberi olmadan sözleşme feshetmesi iş ahlakına da hukuka da aykırıdır.
Derste söylediğimizi iddia ettikleri konuların dersteki öğrenci sayısınca şahidi var demektir. Kim hakkımızda ne demiş, koysunlar ortaya. Dedikodu ve kanıtsız hüküm icra edilen günlere mi döndük yoksa. Önce infaz sonra yargılama dönemi mi başladı. Bu tür hukuksuz işlemlerin bir üniversite çatısı altında yapılması da çok üzücü. Nitekim öğencilerin infial gösterdiği ve kabullenemediği konu da bu oldu.
Avukatlarımız gerekli işlemleri başlattılar. 31 Aralık 2016’ya kadar geçerli olan sözleşme ortada dururken bizleri kapıdan çevirip derse sokmamaları nedeniyle, kaldı ki bu durum avukat tutanağı ve basının önünde görüntülü olarak tespit edildi, 700 Bin TL’yi bulması muhtemel ağır bir tazminat ödeme durumuyla karşıya karşıya kalacaklar. Böylesine hukuksuz bir işleme yeltenerek üniversiteyi böyle bir yükümlülük altına sokmalarını istemezdim. Keşke yasalar elverse de bu meblağ kuruşuna kadar bu haksızlığa ve hukuksuzluğa zemin hazırlayanların bizzat kendilerinden tahsil edilse... Böyle bir imkanın olup olmadığını araştırmaları yönünde avukatımla ayrıca görüşeceğim.
Kaldı ki, banka dekontlarıyla belgelenmiş olan 31 Aralık 2016’ya kadar geçerli yeni sözleşmeyi değil, bizim için bir anlamı da olmayan eski sözleşmeyi feshettiklerini beyan etmişler.
Bizler yeni sözleşmemizin devam ettiği gerçeğinden hareketle
dersimize girmek istedik ama az önce de aktardığım gibi fakülteye
alınmayacağımız yüzümüze karşı ifade edildi. Gerekirse
dersi sokakta yaparız dedik ve yaptık.
ÖĞRENCİLERİMİ KAPIDA BEKLERKEN
BULDUM
Hiçbir öğrenciye dersi dışarıda yapacağız, gelin diye rica etmedim. Neticede bunlar üniversitedi öğrencisi. Hepsinin aklı başında...
Twitter'dan ‘Gerekirse dersi dışarda yaparım' diye ilan ettim. Fakülte önüne vardığımda içeri alınmadım ama öğrencilerimi kapıda beni beklerlerken buldum.
Gelmeyebilirlerdi de.
Sokakta imzalı resmi yoklama aldım. Normal ders saatimden daha
kalabalıktı. Öğrencilerime teşekkür ediyorum beni bu mücadelede
yalnız bırakmadıkları için. Bu öğrenciler göreceksiniz Türkiye'yi
yeni baştan dönüştürecekler. Dayatmacı ruha başkaldıran,
yanlışa karşı dik duran bir gençlik geliyor. Eğitim için imkân,
yer, zaman, konfor gibi şeyler mazeret olmaz. Bizim için her yer
derslik her an eğitim. Sloganımız bu...
ZORBA ÜNİVERSİTEYE KARŞI ÖZGÜR
ÜNİVERSİTE
Yarım kalan derslerinize devam ediyor
musunuz?
Çok sayıda kanal derslerin dışarıda devam etmesi ve bunu canlı
aktayacakları yönünde teklifle geldi. Bunu projelendirmeyi
de düşünüyoruz. Zorba Üniversiteye Karşı Özgür
Sokak Üniversitesi adını teklif ettiler.
Değerlendiriyoruz.
Bundan sonra ne yapmayı
düşünüyorsunuz?
Yer yüzünün her karesi insanlar için rızık kapısı ve buna yönelik
vesiledir. Bu hukuksuzluğa imza atanların hukukla yüzleşmesi için
çaba başta olmak üzere, akademik çalışmalarımız ve medyadaki
çalışmalarımız kesintisiz sürecek inşaAllah.
VARSA BELGE KOYSUNLAR
ORTAYA
Varsa bu konuda belge ve bilgi ortaya koysunlar...
Yolsuzluk iddialarını örtbas için öyle iddialar ortaya
atıldı ki, bu iftiraları atanlar kendileri ileride hukuk önünde
hesap verecekler ama, aylardır meydan meydan
seslendirdikleri iddiaların içini bir türlü dolduramamış olmaları
da inandırıcılıklarına da büyük darve vurdu. Mahkemelere karar
sipariş edilen günleri de ilk defa görüyoruz. Tıpkı 27
Mayıs’ın, “Sizi buraya tıkan irade böyle istiyor” dediği gibi
günler yaşıyoruz. Bu sürece zemin hazırlayanlar ileride
lanetlenirken çeşitli bahanelerle mağdur edilenler tertemiz
alınlarla geleceğe intikal edecekler.
KALEMİMİZ KİRALIK
DEĞİL
Bu süreç yaşanmadan önce bunların başınıza geleceği
aklınıza gelir miydi?
Ben olan biten hiçbir şeye şaşırmadım. “Aaaa, ben bu
gazeteciyi yanlış tanımışım, meğer bu neymiş böyle”
dediğim bir isim bile olmadı. Herkes hakettiği finali yaşıyor şu
anda...
Zaman’a verdiğim röportajda da belirttiğim gibi, bu ülkeye dair bir
kul hakkı yükü yok üstümde. Bir kuş gibi hafifim. Kalemimiz
kiralık değil. İrademize kimse hiç bir yolla ipotek
koyamaz. Bir aydın olarak olabildiğince özgürüm.
O YAZIYI
GİRMEDİLER
Cemaat süreci "28 Şubat'tan beter" olarak nitelendiriyor. Fethullah Gülen'in de bu yönde açıklamaları oldu. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gazeteye gönderdiğim bir yazımda “Hizmet Hareketi 28
Şubat'ta bile bu kadar baskı altında kalmamıştı”
yazdığımda henüz 17 Aralık olayı olmamıştı. Bu ifadeyi
kesinlikle giremeyeceklerini ve kabul edemeyeceklerini söylediler.
Nitekim girmediler de...
Bu erken tespitte ne kadar haklı olduğumuz sonrasında yaşanan
gelişmelerle haklı çıktı.
FETHULLAH GÜLEN İADE EDİLECEK
Mİ?
Başbakan Erdoğan ABD'den Fethullah Gülen'in iadesini
isteyeceklerini söyledi. Bu isteği ABD'den karşılık bulacak mı
sizce?
Hakkında henüz açılmış bir dava, bir iddianame bile olmayan bir
insanın üstelik gelişmiş bir demokrasi ülkesinden iadesini istemek
için, ortaokulda vatandaşlık dersinden bile kopya ile geçmiş olması
gerekir bir insanın... Sadece bu işe yeltenenler adına
gülüp geçiyorum. Bunların etrafında hiç mi sağduyusunu ve muhakeme
yeteneğini kaybetmemiş tek bir insan yok...
YÜZDE 70 OY ALSAYDI DA TEBRİK
ETMEYECEKLERDİ
Bir iletişimci olarak 17 Aralık sürecinden sonra
Twitter'ın tapelerin yayınlanmasında bir araç olarak kullanılması,
ardından kapatılması ve Twitter-Türkiye trafiğini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Twitter’ın ve Youtube’un kapatılması girişimi, Türkiye’de birbiri
ardına yaşanan anti-demokratik gelişmelerin tüm dünya tarafından
hızlıca algılanmasına zemin hazırladı. Nitekim AKP seçimden
yüzde 70 oy olarak çıksaydı da yine de tebrik
etmeyeceklerdi. Demokrasiyi ve demokrasi kültürünü
sandıktan çıkan sonuçtan ibaret sayan bir anlayışla hiçbir
demokratik ülke sağlıklı iletişim kuramaz, güvenemez ve çok yönlü
işbirliği geliştiremez.
YAKIN ZAMANDA NORMALE
DÖNECEK
Son olarak şunu söyleyeyim. Bakmayın böyle gittiğine, yakın
zamanda her şey normale dönecek. Bugünleri ülkeye
yaşatanlar ise utançla yapılanların mahcubyetini
yaşayacaklar. Hukuksuz iş yapanlar da yargı önünde çok
geçmeden hesap verecekler. Hep böyle gideceğini sanıyorsanız
insanlık tarihinin akışından zerre kadar ders çıkarmamışsınız
demektir.
twitter.com/Htckubra
Facebook Hatice
Kübra