Internet Haber Mobil Uygulama
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Bir gürültü, bir gürültü ki ortalık toz duman…
Karaman’da 45 erkek çocuğa tecavüz edilmesinin AKP’lileri ayağa kaldırdığını sandım önce ve “hayırdır inşallah” dedim, kendi kendime anlık bir şaşkınlıkla.
Şaşkınlığım boşaymış meğer…
Yandaş gazetelerde kalem sallayan ne kadar kalemşör varsa kuşanarak klavyelerini vıcık vıcık nefret boca ediyorlar aynı hedefe, ulu orta.
Gazete köşelerini, TV ekranlarını kasıp savuran; bir kaşık suda fırtına koparan işgüzarların gürültüsü!
Trollerle birlikte tüm algı bükücüler işbaşı yapmış anlayacağınız…
Tecavüz olayını örtbas etmeye kalkışan bakana karşı muhalefetin tepkisine epeyi içerlemiş olmalılar ki, çekmiş klavyelerini adeta Allah, Allah naraları ile taarruza geçmişler Kılıçdaroğlu’nun üstüne üstüne…
Kuşkusuz, reis’in dikkatini çekmek için tüm bu hengâme. Aralarında bir günde iki köşe yazısı birden yazan da var, yazısı üzerinde değişiklik yaparak “nasıl olsa güç arkamızda” rahatlığıyla üslubu daha seviyesizleştiren de.
Seviyeden yoksun yazılar, gariz hakaretler gırla…
Böyle bir fırsat kaçırılır mı?
Talimat da gelmiş nasıl olsa…
Ne de olsa müsteşar yardımcılığı, milletvekilliği ya da en azından saray danışmanlığı gibi mevkilere erişmek var kısa yoldan işin ucunda!
Örnekleri o kadar çok ki; Son olarak Abdurrahim Boynukalın da aynı taktiği kullanmamış mıydı hem bir süre önce milletvekilliğe giden aynı yolda!
Ne kaybedecekler ki haysiyetlerinden başka!
Kaldı ki ya tutarsa!
Belli mi olur?
* * *
İki yıl önceydi. AKP’li İçişleri Bakanı Muammer Gülerin, Reza Zarrabb için söylediği “senin önüne yatarım Reza” söylemini Enver Aysever’in Aykırı Sorular programında eleştiriyordu Kılıçdaroğlu. Önüne yatma söyleminin sözlük anlamını özellikle belirterek o söylemden ne anladığını şu şekilde açıklamıştı: “Ben senin önüne yatarım. Ben Bakan koltuğunda olduğum sürece kimse senin kılına dokunamaz” demişti.
Söz konusu “önüne yatmak” terimini Muammer Güler’in sarf ettiği gün de bugün de Kılıçdaroğlu ile aynı şekilde anladığım için olsa gerek, bunca gürültüye anlam verememiştim ilk başlarda.
Ancak şimdi her şey daha açık ve net görülüyor.
Şimdi beyni sadece belden aşağı çalışanlara sormak lazım; devletin bakanlık makamını işgal eden birinin herhangi bir vakıf ya da kişiyi makamının sağladığı güçle koruma altına alması sizin argo anlayışınızdaki anlamından daha mı az çirkindir?
Artarda gelen AKP iktidarları ile son 14 yılda tecavüz olayları % 1400’lük artış göstermiş fakat ne gariptir ki ana muhalefet partisi ve birkaç muhalif kalem dışında kimsenin umurunda değil. Sanırsın tecavüze uğrayanlar uzay boşluğundaki tanımlanamayan bir gezegenin sakinleri...
Neredeyse her gün yaşanan kadın cinayetleri, aile içi şiddet ve nitelikli dolandırıcılık öylesine sıradanlaşmış ki toplumun bir kesimi tüm bunları ecdadımızdan bize kadar ulaşan geleneksel ve hatta milli faaliyetlermiş gibi algılamakta!
Durum böyle olunca, ne 17-25 Aralık ile ortaya saçılan siyasetçilerin devleti soyduğuna dair belgeler, ne din kisvesi altında verilen sapkın fetvalar ne de organize tecavüz çetelerinin vakıf evlerindeki faaliyetleri toplumun belli bir kesiminde vicdanları harekete geçiremiyor!
Devleti yönetenlere gelince; onlar hepten gemi azıya almış, pişkin söylemleriyle büyük bir aymazlık içinde…
Karaman’da 45 erkek öğrenciye tecavüz edildiği ortaya çıkınca muhalefet, mecliste “çocuklara cinsel istismar araştırılsın” önergesi verdi ve AKP’nin ret oyu ile kabul edilmedi!
Neydi korkulan, niçin reddedildi?
Tecavüzlerin Türgev’e kadar uzanacak organize bir yapılanma olduğunun ortaya çıkmasından mı korkulmuştu?
Zira sokaktaki insanlarla konuştuğunuzda bu türden şüphelerin ağırlıkta olduğu görülüyor.
Durum çok vahim, gelinen nokta hakikaten manidar!
…ve ben gerçekten merak ediyorum;
Tecavüz sonucu yaşadıkları psikolojik travmanın etkilerini ömür boyu taşıyacak olan mağdurlar yerine vakfın koruma altına alınmasının (önünde yatılmasının) altında yatan asıl sebep nedir?
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının, özetle “bir kereden bir şey olmaz” manasına gelebilecek açıklaması dahi toplumun malum kesiminde en ufak bir tepkiye vesile olamazken şimdilerde kopan bu gürültü de neyin nesi?
Görünen o ki; kopan gürültü ne tecavüze uğrayan 45 erkek çocuk için duyulan üzüntü veya utançtan ne de “bir kereden bir şey olmaz” manasında kelamda bulunan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’na karşı oluşan tepkiden kaynaklanıyor.
Peki ya AKP tarafından otobüslerle taşınarak CHP’nin önünde protesto eden kadınlara ne demeli?
Neyi protesto ediyorlar?
Karaman’da gerçekleşen ve şimdilik bilindiği kadarıyla 45 erkek çocuğa tecavüz edilmiş olmasını mı?
Bunca şamata ile neyin üstü kapatılmak isteniyor, saptırılmak istenen ne?
Yüksek volümle yankılanan bu gürültü, yalakalıkta sınır tanımayan kalemşörlerin gayretleri ve AKP’nin organize ettiği partililerden gelen bu höykürmeler, en az yaşanan tecavüzler kadar ahlaksızca ve de mesnetsiz değil midir?
Söz konusu tecavüz haberi duyulduğunda adeta bir belgesel kanalının yayınladığı, Kalahari’nin çalılık alanlarındaki üremek için çiftleşen kuşların cinsel faaliyetleri gibi izleyip tepkisiz kalanlar şimdi neyi protesto ediyor?
Kendilerini yargıdan koruyabilmek için her türlü siyasi sapkınlığı göze almış, hırsızlık ve yolsuzlukları ile dünya çapında isim yapmış siyasetçileri mi?
Hayır…
Ne gariptir ki “Edepsiz kadın, şerefsiz, namert, eline vermişler bir kalem yazıyorsun,
kız mıdır kadın mıdır, ananı da al git, İsrail dölü” gibi üslupsuz söylemlerle sokak jargonunu Türk siyasetine yerleştirenler şimdi dürüstlüğü ve kibarlığı ile tanınan ana muhalefet liderine ahlak dersi vermeye kalkışıyorlar!
Hem de kulakları sağır edercesine büyük şamata ve gürültü ile…
Artık bekleyip görmekten başka yapacak bir şey yok.
Beklediğimiz şey, ahrete havale edilerek tecelli etmesi beklenen adalet değil; yaşarken dünyada tecelli edecek adaletin ta kendisidir.