Orhan Pamuk, aslında çok şanslı
Abone olKürşat Başar, yurtdışında yazar olmayı anlattı. Başar, yurtdışında bulanan ve ağır eleştiriler alan Orhan Pamuk'a da değindi. Başar, Pamuk'un şanslı olduğunu yazdı..
Kürşat Başar, isimli yazısında Ermeni ve Kürtlerle ilgili
yorumlarından ötürü ağır eleştirilere maruz kalan Orhan Pamuk'un
sahip olduğu bazı avantajlardan bahsetti..
Yazı : Kürşat Başar
Kaynak :
Bugünlerde birçok dostum bana aynı soruyu soruyor: 'Yurtdışında tanınan bir yazar olmanın ön koşulu kendi ülkesini kötülemek midir?'
Belki, az gelişmiş ülkelerden çıkan yazarların Avrupa'da önemsenmesinin ön koşulunun o ülkeyle ilgili oradaki yargıları desteklemek olduğunu söylemek mümkün.
Özellikle baskıcı rejimlerin yürürlükte olduğu ülkelerden gelen yazarlar, her zaman özgürlüğün ve demokrasinin simgesi haline gelmiştir Avrupa'da.
Avrupa düşüncesinde edebiyat ve sanat, özgürlüğün en önemli simgeleri... Bu nedenle de, sanatçılar, düşünürler ve yazarlar üzerinde baskı olan ülkelerden gelen aydınlar her zaman büyük yankı uyandırır. Kendi ülkesinde yazdıkları yüzünden hapislere düşen, işkence gören, tutuklanan pek çok yazar, düşünür, ülkesinden kaçtıktan ya da sürgüne gönderildikten sonra Avrupa'da çalışmalarını yürütmüştür.
Denilebilir ki, bunlardan bazılarının sanatsal değeri siyasi değerlerinin çok altındadır. Bazılarının gerçek değeri de ancak siyasi yönleri ortadan kalktıktan (ülkelerindeki baskı rejimi çöktükten) sonra ortaya çıkabilmiştir. Ama bazıları da gerçekten siyasi rüzgarların ışığında üne kavuşmuş olmakla birlikte sanat ve edebiyatın evrensel tarihine geçecek büyük isimlerdir.
Avrupa pazarında, dışarıdan bir ismin kendini kabul ettirmesinin yollarından biri kendi ülkesinde görüşlerini açıklayamayacak duruma gelmesiyse, bir diğeri de yerel renkler, Avrupa entelektüelinin ilgisini uyandıracak folklorik öğeler kullanması.
Daha açık söylemek gerekirse bizim, herhangi bir Avrupalı yazarın kitaplarında dile getirdiği evrensel konuları yazmamız ancak içinde yerel unsurlar varsa kabul ediliyor. Çünkü hala biz ve siz ayrımı devam ediyor.
Ama son günlerde fazlasıyla tartışılan ve yazının başındaki sorunun sorulmasına yol açan Orhan Pamuk'la ilgili olay biraz daha farklı.
Öncelikle bugün Türkiye'de bir baskı rejimi yok. Aksine, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumlarının, entelektüellerinin ve elitlerinin yıllarca yok saydığı, kabullenmediği, savaştığı bir görüşün partisi tek başına iktidarda. Halkın yüzde 35'inin oyunu alarak seçilmiş, İslamcı olarak nitelenmekle birlikte Avrupa Birliği yolunda heyecanla çalışan bir iktidar bu.
Türkiye'de bugün düşünce ve sanat üzerinde baskı olduğunu söylemek bence biraz haksızlık olur. Orhan Pamuk'un bir kitabı üzerine birilerinin tepki göstermesi, yurtdışında öne sürdüğü görüşler hakkında kimi grupların sert açıklamalarda bulunması demokrasi olmadığını değil aksine varlığını kanıtlar. Çünkü aynı yazarla ilgili olarak kitle medyası hiç tepkili olmadığı gibi görüşleriyle ilgili farklı yorumlar yazılıyor. Bu konuda devletin herhangi bir yaptırımı da yok.
Kaldı ki Pamuk zaten Türkiye'de siyasi kimliği olan bir yazar değil. 12 Eylül sonrası yazarlar olarak anılan kuşaktan. Tam tersine, siyasi yazarlar tarafından apolitik olmakla suçlananlardan biri.
Türkiye'de bugün Ermeni sorunuyla ilgili herkes her istediğini söyleyebiliyor, yazabiliyor, Kıbrıs veya Kürt sorunuyla ilgili de öyle... Daha komiği de, zaten bu konularda Türkiye'nin tezleri ya da resmi görüş denilen görüşleri bugünkü iktidar da desteklemiyor... Yani bu görüşleri dile getirenler aslında devletin bugünkü yönetimiyle ters düşmüyor. Örneğin bu arkadaşlar, diyelim türban konusunda hükümetle aynı görüşleri paylaşıyor.
Bir ülkede düşünce, sanat ve edebiyat üzerinde devletin, rejimin ya da belli güç odaklarının baskısı olur. Bu savunulan görüşler üzerinde devletin baskısı olmadığı gibi şu an herhangi bir güç odağının baskısı da yok. Aksine şu an Avrupa'dan esmekte olan rüzgar bu yelkenleri şişiriyor.
Yazı : Kürşat Başar
Kaynak :
Bugünlerde birçok dostum bana aynı soruyu soruyor: 'Yurtdışında tanınan bir yazar olmanın ön koşulu kendi ülkesini kötülemek midir?'
Belki, az gelişmiş ülkelerden çıkan yazarların Avrupa'da önemsenmesinin ön koşulunun o ülkeyle ilgili oradaki yargıları desteklemek olduğunu söylemek mümkün.
Özellikle baskıcı rejimlerin yürürlükte olduğu ülkelerden gelen yazarlar, her zaman özgürlüğün ve demokrasinin simgesi haline gelmiştir Avrupa'da.
Avrupa düşüncesinde edebiyat ve sanat, özgürlüğün en önemli simgeleri... Bu nedenle de, sanatçılar, düşünürler ve yazarlar üzerinde baskı olan ülkelerden gelen aydınlar her zaman büyük yankı uyandırır. Kendi ülkesinde yazdıkları yüzünden hapislere düşen, işkence gören, tutuklanan pek çok yazar, düşünür, ülkesinden kaçtıktan ya da sürgüne gönderildikten sonra Avrupa'da çalışmalarını yürütmüştür.
Denilebilir ki, bunlardan bazılarının sanatsal değeri siyasi değerlerinin çok altındadır. Bazılarının gerçek değeri de ancak siyasi yönleri ortadan kalktıktan (ülkelerindeki baskı rejimi çöktükten) sonra ortaya çıkabilmiştir. Ama bazıları da gerçekten siyasi rüzgarların ışığında üne kavuşmuş olmakla birlikte sanat ve edebiyatın evrensel tarihine geçecek büyük isimlerdir.
Avrupa pazarında, dışarıdan bir ismin kendini kabul ettirmesinin yollarından biri kendi ülkesinde görüşlerini açıklayamayacak duruma gelmesiyse, bir diğeri de yerel renkler, Avrupa entelektüelinin ilgisini uyandıracak folklorik öğeler kullanması.
Daha açık söylemek gerekirse bizim, herhangi bir Avrupalı yazarın kitaplarında dile getirdiği evrensel konuları yazmamız ancak içinde yerel unsurlar varsa kabul ediliyor. Çünkü hala biz ve siz ayrımı devam ediyor.
Ama son günlerde fazlasıyla tartışılan ve yazının başındaki sorunun sorulmasına yol açan Orhan Pamuk'la ilgili olay biraz daha farklı.
Öncelikle bugün Türkiye'de bir baskı rejimi yok. Aksine, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumlarının, entelektüellerinin ve elitlerinin yıllarca yok saydığı, kabullenmediği, savaştığı bir görüşün partisi tek başına iktidarda. Halkın yüzde 35'inin oyunu alarak seçilmiş, İslamcı olarak nitelenmekle birlikte Avrupa Birliği yolunda heyecanla çalışan bir iktidar bu.
Türkiye'de bugün düşünce ve sanat üzerinde baskı olduğunu söylemek bence biraz haksızlık olur. Orhan Pamuk'un bir kitabı üzerine birilerinin tepki göstermesi, yurtdışında öne sürdüğü görüşler hakkında kimi grupların sert açıklamalarda bulunması demokrasi olmadığını değil aksine varlığını kanıtlar. Çünkü aynı yazarla ilgili olarak kitle medyası hiç tepkili olmadığı gibi görüşleriyle ilgili farklı yorumlar yazılıyor. Bu konuda devletin herhangi bir yaptırımı da yok.
Kaldı ki Pamuk zaten Türkiye'de siyasi kimliği olan bir yazar değil. 12 Eylül sonrası yazarlar olarak anılan kuşaktan. Tam tersine, siyasi yazarlar tarafından apolitik olmakla suçlananlardan biri.
Türkiye'de bugün Ermeni sorunuyla ilgili herkes her istediğini söyleyebiliyor, yazabiliyor, Kıbrıs veya Kürt sorunuyla ilgili de öyle... Daha komiği de, zaten bu konularda Türkiye'nin tezleri ya da resmi görüş denilen görüşleri bugünkü iktidar da desteklemiyor... Yani bu görüşleri dile getirenler aslında devletin bugünkü yönetimiyle ters düşmüyor. Örneğin bu arkadaşlar, diyelim türban konusunda hükümetle aynı görüşleri paylaşıyor.
Bir ülkede düşünce, sanat ve edebiyat üzerinde devletin, rejimin ya da belli güç odaklarının baskısı olur. Bu savunulan görüşler üzerinde devletin baskısı olmadığı gibi şu an herhangi bir güç odağının baskısı da yok. Aksine şu an Avrupa'dan esmekte olan rüzgar bu yelkenleri şişiriyor.