Organ bağışında en gerideyiz
Abone olOrgan Nakli Merkezi Başkanı Prof. Dr. Münci Kalayoğlu, Türkiye'nin, organ bağışı konusunda, Avrupa'nın en geri ülkelerinden biri olduğunu söyledi.
Üçüncüsü İstanbul'da düzenlenen ve iki gün sürecek olan
''Transplantasyonun Yarınını Değiştirenler 2010
Toplantısı''nda konuşan Organ Nakli Merkezi Başkanı Prof.
Dr. Münci Kalayoğlu, Türkiye'de organ nakli konusunda bilgi verdi.
Kalayoğlu, Türkiye'de ilk organ naklinin Prof. Dr. Mehmet Haberal
tarafından 1975'de yapıldığını, ilk karaciğer naklinin de yine
Haberal tarafından 1988'de gerçekleştirildiğini anlattı.
Organ nakli konusunda ilk yasal mevzuatın 1979 yılında Haberal'ın
da girişimleriyle hazırlandığını, ardından TBMM'de kabul edildiğini
dile getiren Kalayoğlu, aradan geçen bunca zamanda Türkiye'deki
hekimlerin büyük mesafeler katettiklerini belirtti.
Prof. Dr. Kalayoğlu, Türkiye'de 2009 yılında 700'ün üzerinde
karaciğer, 2 bine yakın böbrek, 54 kalp nakli yapıldığını dile
getirerek, 21 merkezde karaciğer, 46 merkezde böbrek nakli
ameliyatı gerçekleştirildiğini söyledi.
Türk doktorların organ nakli ameliyatlarındaki başarı oranlarının,
en ileri ülkelerden bile daha iyi olduğuna dikkati çeken Kalayoğlu,
sözlerini şöyle sürdürdü:
''Elbette bunu yeterli bulmuyoruz. Türkiye'de organ nakline
duyulan ihtiyaç çok büyüktür. Özellikle organ bağışı konusunda
Avrupa'nın en geri ülkelerinden birisiyiz. Bu tablo, insanımızın
ihtiyaç duyduğu tedavi şansına ulaşamadığını göstermektedir. Bu
konuda gelişme göstermemiz gerekmektedir. Devletimizin, organ nakli
konusundaki hassasiyetine ve bu konuda artarak sürdürdüğü desteğe
canı gönülden katılıyoruz fakat bunu da yeterli bulmuyoruz. Organ
nakli bekleme listeleri uzamakta ve mevcut nakil ameliyatları
sayısı bunu karşılayamamaktadır. Bu konuda çalışanların gerekli
desteği almalarını ve ülke olarak büyük bir eğitim seferberliği
başlamamız gerektiğini düşünüyorum.''
Prof. Dr. Münci Kalayoğlu, hastaların gelip kendileri
ya da sevdikleri için ''ne olur bir organ'' diye yalvardıklarını
ifade ederek, ''Her gün çocuklar, gencecik fidanlar, yetişkinler
organ bulunamadığı için gözümüzün önünde ölüyor'' dedi.
ORGAN BAĞIŞININ ARTIRILMASI ULUSAL BİR
MESELE
Ege Üniversitesi Organ Nakli Koordinatörü Opr. Dr. Cemal Ata
Bozoklar da Türkiye'de organ bağışının artırılmasının ulusal bir
mesele olduğunu vurgulayarak, ''Organ bağışının artırılması
sadece doktorların veya hastaların konusu değildir. Bu sorun, sivil
toplum örgütleri, ilaç firmaları, hükümet ve medyanın ele ele
vermesiyle çözülebilir'' diye konuştu.
Yoğun bakım ünitelerinden, ölümlerin zamanında bildirilmemesinin de
organ bağışlarını olumsuz etkilediğini ifade eden Bozoklar, organ
nakli beklerken hayatını kaybeden birçok hasta olduğuna işaret
etti. Bozoklar, ''Türkiye'de bekleme listeleri adeta ölüm
listeleri, çünkü gereken organları maalesef bulamıyoruz''
dedi.
Astellas Türkiye Genel Müdürü Dr. Ugo Bello ise Türkiye'nin organ
nakli konusunda çok başarılı olduğunu dile getirerek, ancak
Türkiye'de canlı donörden organ alımının yüksek olduğunu,
kadavradan organ bağışının alt seviyelerde bulunduğunu söyledi.
Fransa Necker Hastanesi Transplantasyon Kliniği Bölüm Başkanı Prof.
Dr. Henri Kreis de organ naklinin Fransa ve Amerika'da 60 yıl önce
başladığını hatırlatarak, bu alanda çok önemli gelişmeler elde
edildiğini belirtti.
Hala yabancı organı, tehlikeli araçlar olan bağışıklığı baskılayan
ajanları kullanmadan nakledemediklerini vurgulayan Kreis,
bağışıklığı baskılayan ajanların, enfeksiyonlar, kanserler ve
kardiyovasküler hastalıkların yüksek oranda görülmelerine yol
açtığını kaydetti.
Organ nakillerinin maliyetlerinin hala çok yüksek olduğuna işaret
eden Kreis, ''Elimizde hala yeterli nakledilebilir organ
bulunmamaktadır ve bu nedenle de nakil için kabul edilebilen organ
ölçütlerini genişletmek ve sağlıklı kişilerden organ bağışını
artırmanın yollarını arama zorunluluğumuz vardır''
şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Kreis, tıbbın bu yeni alanında yapılması gereken birçok
çalışma bulunduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
''Ret mekanizması ve özellikle de nakledilen organa bağımlı
olmayan nedenlerle organ kaybı konusunda bilgimizi artırmak için
araştırma yapmaya devam etmeliyiz. Tolerans indüksiyonu (vücudun
yeni organa alıştırılması) konularında çalışmalarımızı
sürdürmeliyiz. Gelecekte özellikle kök hücrelerin kullanıldığı
organ oluşturma konularında araştırmalar planlamalıyız. Belki kök
hücreler sayesinde 100-200 yıl sonra organın kendi kendisini
oluşturması sağlanacak, böylece organ nakillerine gerek
kalmayacak.''
Astellas Avrupa, Orta Doğu ve Afrika Operasyonlar
Genel Müdür Yardımcısı Wim Kockelkoren, Türkiye'nin, Orta Doğu,
Afrika ve Asya'nın en genç ve en hızlı yükselen ülkesi olduğunu
bildirdi.
Kockelkoren, dünyada en yüksek donör oranının İspanya'da olduğunu,
İspanya'da organ bağışının yüksekliğinde, devletin ve medyanın çok
etkisi bulunduğunu belirtti.
''ORGAN MAFYASI VAR MI?''
Konuşmaların ardından bir gazetecinin, ''Türkiye'de
organ mafyası var mı?'' şeklindeki sorusu üzerine Opr. Dr.
Cemal Ata Bozoklar, bu konuda Emniyet Genel Müdürlüğünden aldığı
raporlar doğrultusunda yaptığı bir araştırmaya göre, Türkiye'de
kaçırılıp da organları alınmış hiçbir çocuk veya yetişkin
olmadığını vurguladı.
Bozoklar, bunun yanı sıra bir maddi kazanç sağlamak için organını
ihtiyaç duyan bir hastaya satan insanlar bulunduğunu, bunun
Türkiye'de yasal olduğunu kaydetti.