Organ bağışında aile onayı kaldırılmalı mı?
Abone olProf. Ersan Şen organ nakli ile ilgili “Artık yaşaması imkansız insanlardan organ ve doku alınması kolaylaştırılmalı, hızlandırılmalı. Organlarını bağışlayanlar için aile onayı kaldırılmalı” dedi.
3-9 Kasım Organ Bağış Haftası çerçevesinde Türkiye Organ Nakli Vakfı tarafından Sağlık Bilimleri Üniversitesi'nde düzenlenen, Organ Naklinde Güncel Hukuki Sorunlar Sempozyumu’nda organ naklinde yaşanan hukuki sorunlar ve çözüm önerileri masaya yatırıldı.
Programda konuşan Ceza Hukuku Uzmanı Prof. Dr. Ersan Şen, bilimin, tekniğin, tıbbın önünde durulmaması gerektiğine işaret ederek, “Benzeri şekilde hukuk da engelleyici değil, destekleyici olmalı. Başkalarının hak, hürriyet ve yaşamlarını korumak için faaliyet göstermeli, ona göre kural koymalı” dedi.
“TIBBEN ÖLENLERDEN ORGAN VE DOKU ALINMASININ TAM DESTEKÇİSİYİM”
Herkesin ölümlü olduğunu dolayısıyla ihtiyaç sahiplerini düşünmek gerektiğine vurgu yapan Prof. Şen, “Açık ve net söylüyorum; tıbben ölenlerden organ ve doku alınmasının tam destekçisiyim” dedi ve şöyle devam etti:
“Tıbben ölümü gerçekleşen ve artık yaşaması imkansız insanlardan organ ve doku alınmasının kolaylaştırılması ve çabuklaştırılması lazım. Halihazırda tıbbi ölüm gerçekleşse de eğer şahsın vasiyeti yoksa ailesinin burada söz söyleme hakkı doğuyor. Özellikle dinen, ahlaken, toplum yapımız itibariyle hayatını kaybetmiş kişilerden organ ve doku alınması pek mümkün olamıyor. Bunun önünün açılması lazım. Bunu da yapmak için iki husus lazım. Birincisi eğitim öğretimle bunu anlatmak, ikincisi ise kanunu kolaylaştırmak… Bunu yapmak mümkün. Şu an yürürlükte olan 2238 sayılı kanunun 14. maddesinin gözden geçirilmesi lazım.”
“AİLE ONAY ŞARTI KALDIRILMALI”
Mevcut kanunlar çerçevesinde, kişi daha önce organlarını bağışlasa da öldüğünde ailesine soruluyor. Aile onay verirse organları alınıyor. Aksi halde alınamıyor. Bu durumu hatırlatan Prof. Şen, “Bence hele hele organlarını bağışlayanlar için aile onayı mutlaka kaldırılmalı. Burada önemli olan organın verilebilir ve alınabilir olması. Zaten halihazırda kornea naklinde izin gerekmiyor. Bunu genişletmek lazım. Tıbben biri ölüyor ve artık o kişinin bedeni ceset oluyor. O ceset diğer insanlara faydalı olması için organları ihtiyacı olanlara verilmeli diye düşünüyorum. Tabi ölen kişinin vücut bütünlüğü korunmalı, aynı şekilde bedenine saygı gösterilmeli” ifadelerini kullandı.
“EŞİTLİK İLKESİNDEN SAPMAMALI”
Öte yandan bunun maddiyata çevrilmemesinin de hayati önem taşıdığına işaret eden Şen, “Bu yanlıştır ve kabul edilemez. Bizim burada aile içi ve aile dışında insani değerlere önem vermemiz lazım. Evet bilim, tıp gelişiyor ama bunun bir sınır var. Çünkü tıp geliştikçe bazı alanlarda daha çok kolaylıklar istiyor. Ama siz burada insana karşı insanı savunuyorsunuz. Eşitlik ilkesinden sapamazsınız. Yoksa organ doku nakli alınmasını satılmasını, ticaretini hatta çocuklardan dahi alınıp verilmesini yasal hale getirirsiniz. Ama işte hukuk burada başkalarının hak ve hürriyetlerini korumak ve bu işin ticarete dökülmemesi için var” açıklamasında bulundu.
“BEYİN ÖLÜMÜ KESİN ÖLÜMDÜR”
TONV Yönetim Kurulu Üyesi Yrd. Doç. Dr. Cemal Ata Bozoklar da beyin ölümü ile bitkisel hayatın çoğu zaman karıştırıldığını bunun da organ bağışını zorlaştırdığını kaydetti. “Beyin ölümü kavramı tam ve kesin bir ölümün ifadesidir” diyen Bozoklar, “Yapılabilecek en büyük hata bu kavramı bitkisel hayatla karıştırmaktır. Bitkisel hayat, bitki gibi de olsa bir hayatı ifade eder. Kişi bu konumda komada olup bilinci kapalı olsa da hayattadır ve yaşamı devam eder. Bu durum yıllar boyu sürüp ölümle sonuçlanabileceği gibi az bir olasılıkla da olsa komadan çıkıp normal biçimde yaşamın devam etmesiyle de sonuçlanabilir. O nedenle adının içinde de zaten hayatı barındıran bitkisel hayat kavramı asla beyin ölümü ile karıştırılmamalıdır çünkü o zaman yaşamla ölümü birbirine karıştırmış oluruz ki, bu son derece tehlikelidir” şeklinde konuştu.
ÖLÜMÜ BELİRLEYEN KALP ATIMI DEĞİL
İnsan için ölümün, merkezi sinir sisteminin yani ana kontrol mekanizmasının faaliyetini geri dönüşümsüz olarak durdurmasıyla oluştuğuna vurgu yapan Bozoklar şöyle devam etti:
“Bu durum aslında merkezi sinir sistemi gelişmiş olan tüm canlılarda aynıdır. Bu ana kontrol mekanizması öldüğü anda vücudun diğer otomatik faaliyetleri kısa bir süre daha devam etse bile ölüm artık gerçekleşmiştir ve bu noktadan geriye dönüş söz konusu olmaz. Öte yandan kalp atımı ölümün belirlenmesi açısından iyi bir gösterge değildir çünkü kalbin atması yaşamı göstermeyeceği gibi durması da ölüm anlamına gelmez.”