Onları yaşatmak zorundayız!
Abone olAçlık grevleriyle ilgili bir açıklama yapan Sezgin Tanrıkulu'ndan hükümete "yaşatın" çağrısı
NESRİN YILMAZ/İNTERNETHABER-ANKARA- Yaptığı yazılı açıklamayla, devam eden ve kritik eşiğe gelen açlık grevleriyle ilgili olarak düşüncelerini paylaşan CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu şunları söyledi:
"Kamuoyunun yakından takip ettiği üzere ülkemizdeki çok sayıda cezaevinde sürmekte olan açlık grevleri ikinci ayını doldurdu ve pek çok uzmana göre kritik günlere gelindi.
Binlerce tutuklu ve hükümlünün hayatı söz konusuyken, bazı siyasetçilerin hâlâ grevdekilerin “sağlıklı” olduğuna dair acımasız ve fütursuz açıklamaları sorunu derinleştirdiği gibi ayrışmayı da körüklüyor.
Açlık grevleri, Türkiye’nin 21. yüzyılında keşke hiç yaşanmasaydı. Keşke, bu kavramı zihinlerimizden çoktan silmiş olsaydık.
Ancak, geldiğimiz şu noktada zaman, “açlık grevlerinin meşruiyetini tartışmak” değil. Şu an yapılması gereken, insan hayatının kaybını acilen önlemek ve toplumdaki de4rin ayrışmaya son vermek. Cezaevlerinden gelecek olumsuz bir haberin, en başta ülkemizdeki toplumsal barışı derin bir biçimde sarsacağına kuşku yok. Bu zorlu süreç karşısında sessiz kalmak veya karşılıklı inatlaşmayı körüklemek, ölümlere göz yummaktır!
Bu açıdan başta Başbakan Erdoğan olmak üzere bazı siyasetçilerin açlık grevcilerine yönelik beyanatlarındaki üslubu adeta ölümlere davetiye çıkarıyor.
Bu tutum hükümetin yangına körükle gitmeyi bir politik tavır olarak benimsendiğini gösteriyor. Nitekim Başbakan, açlık grevcilerine zorla tıbbi müdahale yapılacağının da işaretlerini veriyor. Hatta bu müdahaleler için Diyarbakır ve başka kentlerdeki hastanelerde hazırlıklar yapıldığı basına yansıyor.
Restleşme değil, diyalog hayat kurtarır!
Açık ki, eylemcilere zorla tıbbi müdahale, onların yaşamlarını kurtarmaya değil daha da risk altına sokmaya sebebiyet verir. Tıbbi müdahale konusunda tıp dünyası, Malta Bildirgesi çerçevesinde hareket etmenin hekimlik etiği ve hasta-hekim ilişkisi açısından en uygun yol olduğu konusunda mutabıktır. Dolayısıyla açlık grevlerine yönelik alınacak tutum konusunda mutlaka Türk Tabipler Birliği’nin görüşlerine başvurulmalıdır.
Açlık grevlerinde zorla müdahale veya karşılıklı restleşme değil, çözüm için diyalog hayat kurtarır!
Çözüm konusunda çaba gösteren insan hakları ve diğer sivil toplum örgütlerine ve sivil inisiyatiflere, cezaevlerine giriş-çıkışlar konusunda her türlü kolaylık sağlanmalıdır. Çünkü bu süreç, bürokrasinin yavaşlığına teslim edilemeyecek kadar acil bir konudur.
Demokratik haklar rafa kaldırılamaz!
Öte yandan açlık grevlerine destek için yapılan gösterilere müdahale yöntemi demokratik hakların tamamen rafa kaldırılmak istendiğini gösteriyor. En son Diyarbakır’da yapılan ışık kapatma eylemi sırasında tencerelere vurarak dikkat çekmek isteyen 150 yurttaşımıza gürültü yaptıkları gerekçesiyle ceza kesildiği haberleri basına yansıdı. Yine Diyarbakır’da sokakta yürüyen veya aracıyla seyahat eden yurttaşa kolluk mensuplarının yaptığı hukuksuz uygulama asla kabul edilemez.
Hükümet demokratik haklarını kullanan, cezaevlerinden ölüm haberi almak istemeyen yurttaşlarımıza yönelik bu uygulamalardan derhal vazgeçmelidir.
Başta AKP hükümeti olmak üzere, tüm siyaset kurumu çok hayati bir sınavdan geçiyor. Bu sınav, en başta hükümetin demokrasi anlayışının turnusol kâğıdıdır.
Ortadoğu’da yaşanan sıcak gelişmeler gözönüne alınınca, bölgenin adım adım savaşa çekildiği şu günlerde, Türkiye’nin barışa, barışçı her türlü yaklaşım ve söyleme her zamankinden fazla ihtiyacı var.
Hatta, Türkiye’nin barıştan başka çıkış yolu yok.
Yaşatmayı sağlamazsak karanlığa gömülürüz!
Özellikle Başbakan Erdoğan’ın TBMM’deki grup toplantısında yaptığı kutuplaştırıcı açıklamalar, ölümün nasıl da siyaset malzemesi haline getirildiğini ortaya koyuyor. Dolayısıyla TBMM’nin kapalı olduğu Cumartesi, Pazar ve Pazartesi günleri, siyasetçilerin açlık grevleri konusunda yapıcı biçimde çaba gösterilmesi açısından önemlidir.
Gün, çözümü zorlaştırmak ve siyasî polemiklere girme günü değil. Gün, bedenini ölüme yatıran binlerce bedenlerine hayatı ve umudu zerk etme günüdür! Bizler; partisi, politik görüşü, duruşu ne olursa olsun, siyasetçisiyle, sıradan yurttaşıyla, aktivistiyle, tüm yurttaşlar olarak derhal çözüm için her türlü adımı atmak durumundayız. Hükümeti çözümsüzlük politikasından, ölüme davetiye çıkaran siyasetinden vazgeçirmek, Türkiye’ye yapacağımız en önemli hizmettir. Bugün yaşatmayı, yaşama ilişkin her türlü çabayı politikanın esas amacı haline getirmezsek, yarınımız çok daha karanlık ve umutsuz olacaktır!"