Türkiye'de doğum oranları son yıllarda hızla düşmektedir. Bu
düşüşün temelinde ekonomik, sosyal, psikolojik ve demografik birçok
faktör yatmaktadır. Ekonomik zorluklar, işsizlik, eğitim ve işgücü,
aile yapılarındaki değişimler, bireysellik ve özgürlük, sosyal
medya algısı gibi değerlerin artması, geleneksel aile modelinin
zayıflaması, geleceğe yönelik kaygılar, umutsuzluk ve belirsizlik
gibi unsurlar bu düşüşte rol oynamaktadır.
Doğum oranlarındaki düşüş; Nüfus artış hızının azalmasına ve
demografik yapının değişmesine, Yaşlı nüfus oranının artmasına,
İşgücü piyasasında dengesizliklere, Sosyal güvenlik sistemleri
üzerinde baskı gibi sorunlara yol açmaktadır.
Doğum oranlarının yükselmesi ve çözüm üretilmesi için kapsamlı
politikaların geliştirilmesi gerekmektedir. Bu politikalar, Aile ve
Sosyal Hizmetler Bakanı Sayın Mahinur Özdemir Göktaş’ın bünyesinde
icra edilmelidir. Aileleri çocuk sahibi olmaya teşvik edecek
ekonomik ve sosyal destekler sağlanmalı, Esnek çalışma imkanları,
Kaliteli ve ulaşılabilir kreş ve gündüz bakımı hizmetleri, Eğitim
ve işgücü piyasasında kadınlara yönelik fırsat eşitliğini
içermelidir.
Sivas Sporlu futbolcular sahada pankart açarak var olan duruma
katkı sağlayamazken, Sayın Bakan Özdemir hafta sonları evli genç
kadınlarımızla zumba dansı yaparak Sayın Cumhurbaşkanının 2025
yılını Aile Yılı ilan etmesine de katkı sağlamış ve bu toplumsal
sorunu çözemebilmek adına kadınlarımızla daha bir yakınlaşmış olur
diye düşünüyorum.

Doğum oranlarındaki hızlı düşüş Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)
verilerinde 2001 yılında 2,38’ken toplam doğurganlık hızı, 2023
yılında 1,51'e düşmüştür.
Toplam doğurganlık hızı 2014 yılından bu yana her yıl azalırken
2017 yılından bu yana ise nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,10’un
altında seyretmektedir. Doğurganlık 2,10’un altına düştükten bir
süre sonra nüfusunda azalmaya başlayacaktır.
Nitekim Türkiye’nin yıllık nüfus artış hızı 2022 yılında binde
7,1 iken, 2023 yılında binde 1,1’e gerilemiştir. Doğum
oranlarındaki düşüş, sadece sayısal bir azalma değil, aynı zamanda
demografik yapıdaki değişimi de gözler önüne sermektedir.
2001 yılında 26,7 olan kadının ilk anne olma yaşı, 2023 yılında
29,2'ye yükselmiştir. Bu durum, kadınların biyolojik olarak daha
geç yaşlarda anne olmayı tercih ettiğini göstermektedir.
Benzer yaşsal değişim evlenme yaşında da görülmektedir. 2023
yılında 2001 yılına kıyasla, kadının ortalama evlenme yaşı 22,7’den
25,7’ye, erkeğin ortalama evlenme yaşı 26’dan 28,3’e
yükselmiştir.
2023 yılında 958 bin 408 bebek dünyaya gelmiştir. Çocuk sahibi
olma ve çocuk sayısındaki azalma çok dikkat çekicidir.
Sebepler arasında; ekonomik zorluklar ve geçim kaygıları, birçok
ailenin çocuk sahibi olma kararını ertelemesine ya da tamamen
vazgeçmesine neden olmaktadır. Özellikle yüksek enflasyon ve artan
yaşam maliyetleri, çocuk büyütmenin yükünü daha da
ağırlaştırmaktadır.
İşsizlik ve güvencesiz çalışma koşulları da doğum oranlarını
olumsuz etkilemektedir.
Kadınların işgücüne katılımının artması ve çalışma hayatındaki
yoğunluk, anne olma isteğini ve zamanını kısıtlamaktadır.
Eğitim seviyesinin yükselmesi ve kariyer hedefleri de doğum
yaşını geciktirmektedir.
Kadınlar, daha yüksek eğitim almaya ve iş hayatında daha iyi bir
konuma gelmeye öncelik vermekte ve çocuk sahibi olma kararlarını
buna göre almaktadırlar. Ayrıca, kadın çalışanlar hamilelik ve
sonraki süreçte mobbinge maruz kalabilmektedir. Çocuk sahibi olmak
veya çocuk sahibi olmayı planlamak, işe alım sürecinde negatif
değerlendirilirken doğum iznine çıkmak da benzer şekilde olumsuz
bir bakış açısıyla karşılanabilmektedir.
Hatta bazı firmalar işe alım anlaşmasına kadınların çocuk
yapmasına engel anlaşma maddesi koymakta, aksi bir durum söz konusu
olduğunda (kadın hamile kaldığında) tazminat ödemek durumunda
bırakılmaktadır.
Aile yapılarında değişimler, evlenme ve boşanma hızı,
bireysellik ve özgürlük gibi değerlerin artması, sosyal medya
etkisi ve algısı, geleneksel aile modelinin zayıflamasına doğum
oranlarının düşmesine sebep olmuştur. O nedenle sadece önerilerle
değil, icraatla hareket edilmelidir.