Değerli dostum M. Halit Yalçın, dünyada söylenmiş ondörtbin özlü
sözlerden oluşmuş “İnsanlığın Ortak Aklı” diye bir eser hazırlamış.
Bu çalışmanın “ölüm” başlığında en dikkat çeken sözler ölüm ile
haysiyet/şeref arasında kurulan ilişkidir. Ölmenin de bir şerefi
vardır. Şerefli bir ölüm, şerefsiz bir ömürden daha iyidir. Ayakta
ölmek, dizüstü ölmekten daha iyidir. Ölüm eski bir şeydir ama
herkese yeni görünür. vs. Ölüm her zaman insana acı gelir. Hepimiz
biliriz ki mutlaka öleceğiz. Ama yine de ölüme karşı hep bir
soğukluk var. Derin bir özlem ateşi bırakır yüreklerde.
Evladını kaybeden bir anne için her gün, ilk günkü gibidir. O acı
asla dinmez ve hafiflemez. Sadece yaralı bir yürek ile yaşamaya
çalışır. Ama bazı ölümler vardır ki toplumdaki pek çok kişi o
ölümde kendi yakınını, kendi geleceğini ve geçmişini görür. Bazı
ölümler yürek burkan cinsten olurlar. Burnunuzdan solursunuz.
Acılar giderek katmerleşir yürekte. Deyim yerinde ise her nefes
alışta yüreğinizin dağlandığını hissedersiniz. Elbette hiç kimse
DHKP-C Terör örgütü tarafından şehit edilen savcı Mehmet Selim’in
ailesi kadar acı çekmedi ve çekmeyecek ama bulunduğum her ortamdaki
insanların bu vefattan fazlası ile etkilendiklerine bizzat şahit
oldum. Çünkü savcı Mehmet Selim, her şeyiyle tam bizden birisi idi.
Ailesiyle, yaşam hikayesiyle ve zalimlerin gadrine uğramış olması
ile…
Benim bir kardeşimin adı Mehmet Selim, amcamın oğlunun adı Mehmet
Selim, halamın oğlunun adı Mehmet Selim, teyzemin oğlunun adı
Mehmet Selim, amcazademin oğlunun adı Mehmet Selim, kardeşimin
oğlunun adı Mehmet Selim. Mehmet Selim ismi bizim ailede bir
sevinçtir gözlerde. Manevi bir esintidir geçmişlerden geleceğe… O
ki bizim aileden birisinin acısını yaşadık bu şehadetle. İnsan
niçin kimi ölümleri sahiplenir kimilerini ihmal edebilir? Bunun
cevabını tam olarak bilmiyorum ama eğer ölen ile kurduğun
ortaklıklar çok daha mahrem alanları da içine alıyorsa o taziye
senin için bir tören olmaktan çıkar ve yasa dönüşür.
Savcı Mehmet Selim’in ailesinin açsını paylaşmak bu toplum için
törensel bir görev olmanın ötesinde anlamlar içeriyor. Bu terör
eylemi engellenebilir miydi bilemiyorum ama biz aynı zamanda
takdire boyun eğmekle de mükellefiz. Elbette gerekli tedbirleri
almakta boynumuzunborcudur. Ben olsaydım teröristi gözünden tanır,
ikna ederdim palavrasından tutun adının önünde insan hakları yazan
bir siyasetçinin bu konuda kılını kıpırdatma gereğini bile duymamış
olması ve ondan sonra da pişkince gevezelik yapması da bizi bu
ölüme bir kez daha dahil etti.
Acımız büyük ama şehitlerin “hesaba çekilmeden” cennete gideceğinin
müjdesi nefes aldırıyor bize…