Ölü PKK'lılar müntehir mi?

Sadece karşılıklı çatışma varsa ve Mehmetçik öldürülmüşse, PKK'lılardan birkaçının da "Ölü olarak ele geçirildiği" duyuruluyor...

Memduh BAYRAKTAROĞLU memduh@internethaber.com

Fatih Çekirge Hürriyet'in 25.07.2011 tarihli nüshasında "Sırrı Sakık'ın cevabı" başlığı altında yayımlanan makalesinde BDP Mİlletvekili Sakık'ın mektubundan bir alıntı yayımladı...
Bakın nasıl:

" Fatih Bey bir de bu taraftan bakın. Siz Öcalan'la görüşüyorsunuz. Barış süreci için konuşuyorsunuz. Öcalan ateşkesi uzatmış, gündemden çıkartmış. Ama öteki yandan asker öldürmeye devam ediyor. Bakın şu son iki ayda 100'e yakın PKK'lı öldürülmüş. Peki nerede kaldı bu iyi niyetli görüşmeler. Bir yandan diyalog kuruyorsunuz, öteki yandan öldürüyorsunuz. Yani bu eylemsizlik sürecinde..."

Can Ataklı da 27.07.2011 tarihli VATAN'da "Güneydoğu’da operasyon muamması" başlığı altında yayımlanan makalesinde Çekirge'nin yazısına atıfta bulunup soruyordu:

"Bunu (100 PKK'lının öldürüldüğünü) bilen var mı? Basına yansıyor mu bu operasyonlar ve ölen PKK’lılar?
Türk halkı sadece şehit olan askerlerini biliyor, onların haberini duyuyor, cenazelerini kaldırıyor, onları kalbine gömüyor.
Demek ki pek çok PKK’lı da öldürülüyormuş.
Neden saklanıyor o zaman?
Bu halk neden sadece şehit verdiğini öğreniyor ve bunun acısını çekip moral bozukluğunu yaşıyor?


Ölü ele geçirilmişler

Pek muhterem Ülkücü Gençler(!)...
Siz o çocukların birbirlerini öldürmediklerini; bilmiyor musunuz?..
Ya da onları birbirlerine sizlerin ve kendilerine "Kürt Önderi" süsü veren uyuşturucu ve silah tacirlerinin vurdurttuğunu bilmediğimizi mi sanıyorsunuz?..
Bana olan bütün öfkeniz, onların tetiği çeken parmak; sizin gibilerin ise silâh olduğunuzu söylediğim için değil mi?..
Namlunun ucundan çıkan mermi aslında birilerinin ceplerine giren silâh parası değil mi?..
Bakın işte mutlu (!) olun...
Göbecik atın keyfinizden...
Son iki ay 100 PKK'lı genç de öldürülmüş..
Pardon pardon...
Onlar önce intihar edip, "müntehir" olmuşlar...
Sonra da askerler gelip onları toplamışlar yollardan ölü tavuk gibi...
Yani...
"Ölü ele geçirilmişler"...
Yersek!..

Okudunuz...
Ve artık siz de öğrendiniz...
"Siz de öğrendiniz" diyorum çünkü mutlaka siz de benim gibi, son iki ayda 100 PKK'lının öldürüldüğünü bilmiyordunuz...
Belli ki TSK'nın ilgili kadroları hariç hiç kimse de bilmiyor...
Ve hatta Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın bildiğinden de şüpheliyim...

Sahi...
Neden, o ölümlerden haberimiz olmuyor?..
Kamuoyu niçin bilgilendirilmiyor?..
Neden sadece karşılıklı çatışma varsa...
Ve eğer:
Mehmetçik "şehit" edilmişse...
O çatışmada PKK'lılar da öldürülmüşse; "Şu kadar PKK'ölü olarak ele geçirildi" deyip geçiştiriliyor...
Hem "Ölü ele geçirilmek" ne demek?..
Yani PKK'lılar önce kendi kendini vurup ölüyor...
Sonra da yerden mi toplanıyor?..
Yani ölü PKK'lılar "Müntehir" mi?..
 
Bu arada "bir kaç çift söz" de bu yazdıklarımı hem okuyup hem de "kıçını da yırtsan seni okumuyoruz" diye mail gönderenlere...
Ben bütün yazdıklarınızı okuyurum ve farkındasınız, cevap da veriyorum...
Ama sizin tarzınızda değil...
Oysa siz şimdi hemen klavyeninizin başına geçip önce anacığıma, karıcığıma ve kızıma tecavüz etmek için yanıp tutuştuğunuzu yazacaksınız...
Sonra "kaça satıldığımı" soracaksınız (Şu satıldığım fiyatı ve beni satın alan/lar/ın ad/lar/ını adres/ler/ini de verseniz de gidip payımı alsam bari)...
Belli ki  siz satılmadan yazamıyor, çizemiyorsunuz...
Ve sonra da "müntehir(!) PKK"lıların "ölü bedenleri" için "leş" diyeceksiniz...

Çünkü...
Size göre onlar "ana kuzusu" değil...
Ya ne?..
"Köpek enceği"...
Çünkü ve yine size göre "Terörist" dediğiniz o çocukları insan anaları doğurmuyor...
Çünkü ölen Mehmetçiğin anası ağlıyor ama o "müntehir - intihar eden" ele geçirilen delikanlıların anaları ağlamıyor...
Tabii ki yine size göre...


Hem 25 kuruş, hem şoför mahalli
 


BDP'nin rengi!..


ZONGULDAK’ın Kozlu Belde Belediye Başkanı AK Parti’li Ali Bektaş
, Kozlu Sahil Projesi’ni tamamlamak için Milli Emlak Müdürlüğü’nden belediyeye kiralanmasını istediği alanın kendilerine verilmemesine tepki gösterdi. Bektaş, "Ben Don Kişot değilimki yel değirmenlerine karşı savaşayım" diyerek bürokrasiye olan isyanını dile getirdi.


Haber bu...
Tam da "Demokratik Özerklik" gibi bir ucube kavram ortaya atıp, "Yerel Özerklik" tartışmasının unutturulduğu bir süreçte nefis bir haber...
Çünkü...
Yerel Özerklik, Kozlu Belde Belediye Başkanı Ali Bektaş'ın, hemşehrilerine ait o araziyi Milli Emlak Müdürlüğü'nden bedava alıp, halkına hediye edebilme özgürlüğüdür...

Tamam mı sevgili MHP'liler?..
Sizin itiraz ettiğiniz yerel özerklik işte budur...
Halkın malını Devlet'in memurunun elinden alıp halka verebilme hürriyetidir...
Bırakın kavgayı, Demokratik Özerklik saçmalıklarını da bir an önce "Yerel Yönetim Yasası"nı çıkarın...
Böylece BDP'nin rengi de daha netleşmiş olur...


Neşe Düzel'in TARAF için söyleşi yaptığı Bengi Yıldız için "Yanlış Seçim" diyenler var...
Bunlar genllikle, Başbakan Erdoğan'ın bölgedeki soruna bakış açısına göre fikir değiştirenler...
Başbakan "Kürt Sorunu" dediğinde "Kürt Sorunu"; Başbakan çevirip "Benim Kürt vatandaşlarımın sorunu" dediğinde "Başbakanın Kürt vatandaşlarının sorunu" diyerek Tanyeli ile kıvırma yarışına girenler...

Oysa...
"Kişi seçimi" değil, "sorular yanlıştı"...
Bütün bir söyleşiyi siyasal literatürde yer almayan "Demokratik Özerklik" gibi "bir palavra" üzerine kurgulamaktı...
Bengi Yıldız her ne kadar daha en başta "“Bu sistem, Türkiye’nin tamamı için önerilen bir modeldir” diyerek istediklerinin "Yerel Özerklik" olduğuna dikkat çekmiş olsa da "konuşma merakı" yüzünden susmak yerine "cır cır" ötünce tabii ki tuzağa da düşmüştü...

26.07.2011 tarihli internethaber'de başlığı altında yayımlanan makalemde de dikkat çektiğim gibi iş gelmiş "vergi ödeyecek misiniz? Ödemeyecek misiniz?" kör noktasında tıkanmıştı...
Ve...
Bengi Yıldız'ın bir tek eleştirdiğim cevabı da işte o vergi konusundaki açıklamasıydı...
Çünkü tuzağa düşmüştü...
Çünkü "Yerel Özerklik" konusunda hiçbir şey bilmediği anlaşılıyordu...
Ben de o nedenle, "Hem 25 kuruş, hem şoför mahalli yok" diye bitirmiştim yazılarımdfan birini...

Yani dostlar!..
Bengi Yıldız'a sorulan saçma sapan sorular ve onun da o sorulara (hele vergi konusu) verdiği cevaplar, "Yerel Özerklik" gibi çağdaş bir uygulamayı fırlatıp bir kenara attı...
Artık, dünya siyasal literatüründe olmayan bir şey üzerinden kavga ediyorsunuz birbirinizle: Demokratik özerklik...
Hatırlarsanız bir ara da "Özgürlükçü demokrasi" kavramı uydurmuştunuz...
Sanki demokrasinin "Özgürlükçü Olmayanı" olurmuş gibi...



Ne bu yaygara yaa?..

"Beyoğlu’ndaki eğlence işletmelerinin sokaklardaki masalarını kaldıran operasyonunu anlayabilmek çor zor"muş...
Kim diyor bunu?..
Ak Partili Beyoğlu Belediye Başkanı'na "Muhalefette sınır tanımayan" gazeteci/yazarlar diyor...
Oysa hiç de zor falan değil..
Aksine "çok kolay"...
Çünkü...

Türkiye Cumhuriyeti bir "Hukuk Devleti"dir...
Mevcut yasaları beğenmeyebilirsiniz...
"Çağdışı" olarak niteleyebilirsiniz...
Eleştirir; Meclis'i o "gudubet" yasaları değiştirmesi için göreve davet edebilirsiniz...

Ey "Muhalefette sınır tanımayan" gazeteci/yazarlar!..
Ben gelip sizin evinizin içine bir masa koyup otursam kabul eder misiniz?..
Tabi etmezsiniz efendim?..
Ben de zaten laf olsun diye sordum...
O halde...
Beyoğlu Belediyesi'nin işgalcileri sokaklardan temizlemesi hakkına da saygı duymalısınız...
Devam Başkan Demircan aynen devam kardeşim;
Bugün "hoşgörü" adına senden yaptıkları işgale "göz yummanı" isteyenler; yarın bir gün gelir çok daha büyük bir kanunsuzluk yapmanı da talep ederler...
Ancak...
Bu arada hatırlatırım...
Eğer yazdıkları doğruysa...
Eğer işgalcilerin müşterilerine saygısızık ve kabalık yapıldıysa işte bu kabul edilemez...
Durum o insanlara ne kadar nazik anlatılırsa onlar da işgalde kullanıldıklarını o kadar "net" anlarlar...
Amman Başkan!...
S
akın ola nezaketi elden bırakmayın!..

Ama...
"Ben bu yasayı beğenmedim uymuyorum" diyemezsiniz...

Beyoğlu Belediyesi, "ben yaptım oldu" anarşizmi karşısında yasalardan aldığı yetkisini kullanıyor...
Ya da "yüz verdik Ali'ye geldi sıçtı halıya" misali "arsızlık" yapmaya alışmış meyhaneci esnafının "hoşgörü" istismarını, mevcut yasaları uygulayarak yola getiriyor...
Ama...
Bizim köhnemiş sol kafa "toprak işleyenin su kullananın" gericiliğinden bir türlü kurtulamadığı; kamunun ya da özel şahsın arazisine bir gecede ev dikilmesini "fukaralığın gereği" olarak kabul ettiği için sokakların işgalini alkışlarla; işgalin kaldırılmasını ise hakaretlerle karşılayabiliyor (kim demiş "Bayraktaroğlu beş kelimeyle cümle kuruyor" diye; buyurun da kelimeleri sayın)...

Muhterem efendiler!..
Bir belediye...
Bir camiide...
Bir vakit bile olsa...
Kamuya ait yolun işgal edilip o yol üzerinde namaz kılınmasına izin verme hakkına sahip midir?..
Tabii ki değildir...
O halde...
Meyhaneciler ve kafeciler de kamuya ait yolu masalarıyla işgal edemezler...

Efendim "işgaliye parası ödüyorlar ya"...
Yok ya...
Baktınız mı neresi için ödeniyor o işgaliye parası...
Açıp belediyeye sordunuz mu?..
Yooo...
Eeeee...
O halde ne bu yaygara?..




Korkmakta haksız mı yani?..

Başbakan Erdoğan Ermenistan Cumhurbaşkanı Serkisyan
’ın Ermeni gençlere “Karabağı biz aldık, Ağrı’yı da siz alın” saçmalayışına haklı olarak çok kızdı…
Peki...


Kendi b.kumuz...

Başbakanımız, İsrail Cumhurbaşkanı’na haddini bildirdiğinde, “katilsiniz!” diye fırça attığında keyiften ağızlarımız kulaklarımıza varmıyor muydu?..
Serkisyan da kendi ülke televizyonlarından da izlenen bir haber programda zırt-pırt söylenen “yaşasın genleşen Emperyal Türkiye” söylemine karşılık o lâfı ederken kendi penceresinden bakınca neden kızıyoruz?..
Yani…
“Kendi b.kumuz, ayva kokumuz” mu oluyor?..

O halde şöyle bir içimize dönelim?...
Başbakan'ın "Özel Danışmanı" gibi hava atan...
Başbakan'ın özel uçağında “başköşeye oturtulan”...

Başbakan
'dan sık sık "özel Demeç" alan; Başbakan'ı "sık sık ekranda konuk eden" bir gazetecinin köşe yazılarını ve TV programlarını sürekli “yaşasın genleşen Emperyal Türkiye” diye sonlandırmasına niçin ses edilmiyor?..
Edilmiyorsa komşu Cumhurbaşkanı’na kızmaya ne hakkımız var?..

Serkisyan’ın yerinde hangi komşu ülke devlet başkanı olsa; Başbakan’ın sürekli yanında dolaştırdığı o gazetecinin söylemine karşılık aynı açıklamayı yapardı…
Yani…
Bendeniz cennetkuşu, Serkisyan’a hak veriyorum…
Yok efedim, söylediği cümle için değil…
“Korkmakta haklı olduğu” için…