Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, dün “Balıkesir Ekonomi
Ödülleri 2015 Töreni”nde Kürt sorunu ile ilgili şaşırtan
ifadeler kullandı.
“Kardeşim ne Kürt sorunu ya. Artık böyle bir şey
yok. 2005’te Diyarbakır konuşmamda açıkladım. Her etnik unsurun
kendine has sorunları var. Dün Roman kardeşlerime de söyledim,
Türk’ün de Roman kardeşlerimin de sorunu var, Boşnak’ın da sorunu
var, Laz’ın da sorunu var. hepsinin sorunu var… Neyin eksik senin,
başbakan çıkardın mı, bakan çıkardın mı çıkardın. TSK da var mısın
var, ne istiyorsun daha ne istiyorsun? Allah aşkına bizden farklı
neyiniz var, her şeye sahipsiniz. Yol yoktu yolunuzu yaptık,
havaalanı yapıyoruz yaptırtmıyorlar. İş adamlarının
müteahhitlerinin makinalarını yakıyorlar. E niye
yakıyorsun?”
***
Neden şaşırtıcı diyorum?
Çünkü barış süreci ile birlikte geldiğimiz noktada, artık
2000’lerin ilk dönemi geride kaldı.
Kürt sorununa ilişkin siyaset yapmanın pratikleri değişti.
Evet,
Daha önce Kandil’le ya da İmralı’yla yapılan görüşmeler gizli
olarak sürdürülüyordu,
Toplumun bundan haberi yoktu,
“Acaba PKK’yla ya da Öcalan’la görüşmeler mi
yapılıyor” dedikoduları ortalıkta geziniyordu.
Veyahut Kürt sorununun çözümüne ilişkin meclise getirelen yasal
düzenlemelere milliyetçi kesimlerin tepkileri söz konusu
olabiliyordu.
Dönemin Başbakan’ı Sayın Erdoğan, işte bu çıkışları absorbe
edebilmek adına Balıkesir’de yaptığına benzer demeçler
veriyordu.
“Sen 'sorun var' deyip ön kabulle yaklaşıyorsun. Böyle
öngörü ile yaklaşırsan, sorunun içindesin demek… Türkiye'de
bölgeler ve insanlar arasında herhangi bir ayrım yapmazsan,
kardeşçe, el ele 'bir ve beraberiz' dersen problem olur
mu? (24 Aralık 2002) ''
“Kürt sorunu tabiri bizi ayrımcılığa
düşürür". (12 Nisan 2005)”
“Kürt meselesi değil terör meselesi var.(5 Ocak
2007)”
Bir yandan çözüme ilişkin adımlar atılırken diğer yandan
milliyetçi oyları kaybetmemek adına amiyane tabirle onların gazını
alacak, güvenini tazeleyecek ifadeler kullanılıyordu.
***
Fakat dediğim gibi;
Artık milliyetçi tabana bu şekilde hitap etmenin de bir anlamı
kalmadı.
2000’lerin ilk dönem siyaset pratikleri demode oldu.
İmralı ile aleni bir müzakere süreci devam ederken,
HDP ve hükümet yetkilileri ortak yol haritası açıklamışken,
Barış süreci ağır aksak da olsa ilerlerken,
Milliyetçi tabana yönelik bu söylemler inandırıcılığını
yitiriyor.
Anlamsız hale geliyor.
Hatta akıllarıyla dalga geçildiği hissiyatı bile
yaratıyor.
***
Bir diğer nokta da;
Bu tür söylemler Türk milliyetçisi tabanda merhem niyeti
taşırken, bu sefer de Kürt milliyetçileri ve HDP tabanında ciddi
bir rahatsızlık uyandırıyor.
Kürt siyasal hareketinin medya organları da bunu bir koz olarak
kullanıyor.
“Barış sürecinde samimi değiller, istemiyorlar”
gibi yayınlarla kendi kitlelerini psikolojik bir savaşa
hazırlıyorlar.
Karşılıklı gerilim birikmesi yaşanıyor.
Yani her iki şekilde de,
şüyuu vukuundan beter bir hal söz konusu oluyor.
Hem Türk milliyetçilerine süreç doğru anlatılamamış oluyor,
Hem de Kürt Siyasal hareketinin tabanıyla bir güven krizi
yaşanıyor.