OLİMPİYATLARI SABOTE EDENLER NEREDE ŞİMDİ?

Süreyya Ayhan, Gürcan Mıngır, Londra Olimpiyatları, CAS, Uluslararası Tahkim Mahkemesi, devşirme sporcular, milli duygular

Mustafa Sadık İNCEDEMİR sadiki@internethaber.com

Olimpiyatlarda hayal edilen madalyalar alınamayınca hatırlanan Süreyya Ayhan; aslında konuşulmaya en azından bu olimpiyatlar açısından geç kalınmış bir kişidir.

Ama yanlışın neresinden dönülürse iyidir düşüncesi ile ülkemizin atletizm alanındaki değerlerinden birisi olan Süreyya Ayhan; bugünden sonra faydalanılması gereken kişilerden birisidir.

Ama bir yandan bunu yaparken, bir yandan da onu bugüne kadar spordan uzak tutmaya çalışanlar da kamuoyu önünde ayrıca sorgulanmalıdır.

Bilenler biliyordur; Süreyya Ayhan doping yaptı diye 4 yıl ceza aldıktan sonra “ben doping yapmadım, o yüzden de bu cezayı hak etmiyorum” diyerek, Uluslararası Tahkim Mahkemesi’ne (CAS) itiraz etti.

Etti ama hakkında verilen 4 yıllık men cezası; mahkemeye katılan federasyon yetkilisinin (ki bu şahıs halen yetkilidir) CAS Başkanı’nın “siz ne ceza istiyorsunuz?” sorusuna; hem ülke hem de şahsi olarak “ömür boyu ceza verilmesi uygundur” tarzındaki cevapları sonrası 4 yıl olan cezası; ömür boyu olarak değiştirildi.

İnanması zor biliyorum ama ben değil Süreyya Ayhan; bir gazeteye verdiği röportajında aynen böyle söylüyor.

İnanmayan CAS’a başvurur kayıtları alır.

Bu konuya itiraz eden falan olmadığına göre diyecek laf yok.

Düşünebiliyor musunuz?

Süreyya kendisine verilen 4 yıllık cezaya ben suçsuzum diye itiraz etmese; cezası ömür boyu falan olmayacak, .

Şaka gibi değil mi?

Öyle ya da böyle bir ülke yetkilisinin kendi ülkesinin uluslararası başarıları olan ve daha sonra da dünya çapında başarılı olma ihtimali yüksek olan hem de devşirme olmayan ender sporcularından birisine; suçu ne olursa olsun şahsi ceza istemesinin kabul edilebilir bir tarafı yoktur.

Varsa; o zaman işin içine kişisellik girmiş demektir ki o zamanda; adil bakış açısının kaybolabileceği nedeniyle CAS’a böyle birisinin neden gönderildiğinin sorgulanması gerekir.

Kayıtlara geçen bu konuşmanın gerekçesi; sanırım sadece bu kişinin şahsi duyguları ile sınırlı değildir.

Bu; sanırım o zaman ki yönetimin Süreyya Ayhan’ın spor hayatını bitirme çabasının aleni olan adımlarından birisidir.

Ancak bu yanlış; artık gün ışığına çıkmıştır ve çıkmaya devam ediyordur.

O yüzden ülke olarak Süreyya Ayhan’a sahip çıkma zamanı gelmiştir.

Doping yapıp yapmadığı konusundaki hukuk mücadelesine de, onun atletizm konusundaki bilgi ve birikimine de destek olunmalıdır.

Eğer gerçekten doping yaptı ise zaten spor hayatı sona erdiği için bunun cezasını çekmiş demektir.

Ama yapmadıysa; o zaman da bu ülkenin ve bu spora gönül verenlerin ondan faydalanması için ona destek olunmalıdır.

Süreyya; başarıdan başarıya koşarken antrenör olarak bugünkü eşi ile çalışıyordu.

O zaman eşinin uluslararası herhangi bir tecrübesi olmadığına itiraz edenler, ona antrenör pazarlamaya çalışanlar; bugün ülkemizi madalya sıkıntısı ve hayal kırıklığı yaşadığımız Londra Olimpiyatları’nda başarı ile temsil eden Aslı Çakır Alptekin’i çalıştıran ve tecrübesi olmadığı bilinen eşi için iyi ki susuyorlar.

Allahtan susuyorlar.

Ayrıca Aslı; hem ülkemizdeki hem de yurt dışındaki yarışmalarda ülkemizi başarıyla temsil ederken, onun bu başarısında bilenler bilir Süreyya’nın emeği ve imzası vardır.

Çünkü Süreyya; Aslı ile tıpkı antrenörü gibi yakından ilgilenmektedir.

Süreyya’ya zamanında doğru dürüst sahip çıkılmış olunsaydı; belki bugün sporcu olarak olmasa bile antrenör olarak olimpiyatlarda yüzümüzün daha çok gülmesine de neden olunacaktı.

Ama olmadı.

Oysa vatandaş gibi sadece “olmadı” diyerek olası başarılara bir bardak su içmek ve “sonrakine Allah kerim” demek; yetkililerin işi olmadığı gibi keyfiyetine de bağlı olmamalıdır.

Çünkü onlar; geçmişten ders alıp, geleceği organize edecek olanlardır.

Sporseverlere ve atletizm ile yakından ilgili olanların ortak görüşüne göre Londra Olimpiyatları öncesinde Süreyya ile organize olmuş bir şekilde çalışılmış olsaydı; bugün çok daha fazla ve çok daha rahat bir şekilde başarılı olma ihtimalimiz olabilirdi.

O zaman bu şansımızı kaybetmemize neden olanların, bir anlamda Londra Olimpiyatları’ndaki ulusal başarıyı sabote edenlerin tespit edilmesi ve gereğinin de yapılması gerekmektedir.

Ancak ondan sonra geleceğe atılacak adımlar daha temiz, daha doğru olacaktır.

Ancak o zaman hoşgörü; sporumuzdaki gerçek yerini alacaktır.

Çünkü belli ki sporcu iken dünyaya kendini kanıtlamış olan Süreyya; artık resmi olmasa bile gayri resmi antrenörlüklerini yaptığı; Aslı Çakır Alptekin ve Gülcan Mıngır ile bugün, Türkiye’nin değişik yerlerinden yaklaşık 2000 civarında gençle de gelecekte pistlerde yol alacaktır.

O yüzden ona kucak açmalı ve onunla birlikte atletizme tekrar yön vermeliyiz.

Yoksa devşirme sporcularla elde edilen sahte başarılar; kimsenin içine sinmediği gibi hissedilen sevinç de pek yürekten olmuyor.

Aslı’yı, Gülcan’ı ve Nevin’i koşarken izleyin; ne demek istediğimi anlayacaksınız.