Oldu Olacak Türk Milletini Asın Bari..!

Tamer DURAN tamerduran@internethaber.com

“İnsan yedisinde neyse yetmişinde odur.”

Çocukluk yaşlarımda akranlarım arasında sorun çıktığında kendime en yakın bulduğum biri dahi olsa haksız ise ona karşı tavır alır diğerini desteklerdim.

Bu huyum hiç değişmedi, değiştiremedim.

Yapım gereği daha çok dinleyici kalır ama bir noktada genellikle ve mutlaka müdahale ederdim. Bundan bir türlü kendimi alıkoyamazdım.

Belki tanıyan herkes tarafından sevildim, güvenildim ama düzen içinde kendime kalıcı yer tutamadım.

Çünkü yine herkesle muhalefet olabileceğim bir şeyleri hep buldum.

İtiraz ettim, aksini savundum haksızlığın olduğu her yerde. Üstelik bazen üstüme vazife olmasa bile.

Kim böyle birini yakınında bir yerlerde görmek ister ki?

Çocukluğum 15 bin nüfuslu küçük bir ilçede geçti. Aynı ilçenin köylerinden birinde de yerimiz yurdumuz vardı. O zaman da ne tam olarak ilçeli, ne de köylü olabilmiştim.

12 Eylül 1980 Amerikancı darbe olduğunda lise ikinci sınıftaydım. O yıllarda kavga liselere hatta ortaokullara kadar sirayet etmişti. Her iktidar değişikliğinde okulun hâkimiyeti de el değiştirir mevcut iktidarın savunucusu olan gençler okulun denetimini ele geçirirdi.

Benim için fark eden bir şey olmazdı. Çünkü hâkimiyet kimdeyse baskı ve haksızlık daha çok onlardan geldiğinden hep öteki oluyor ve dayaktan bolca nasipleniyordum.

O yıllarda da ne tam olarak solcu olabildim ne de sağcı.

Ama hep iyi bir muhalif oldum!

Solu kendimle özdeşleştiriyor, daha yakın buluyordum ama ne hikmetse dayağın en okkalısını yine onlardan yiyordum!

Aradan uzun yıllar geçti.

Ben hala muhalifim!

Demiştim ya nerede haksızlık, hukuksuzluk varsa muhalif olarak orada varım diye;

Hayatım boyunca şahit olduğum en büyük haksızlığın, hukuksuzluğun cereyan ettiği bir ortamda susmam ne mümkün…

1982’de darbe anayasası hazırlanmış ve ülkede siyasete yeni bir istikamet verilmişti. Görünürde seçimlerin filan yapıldığı bir sistem vardı ortada ama o sistemde demokrasi iğdiş edildiği, insanların öncelikleri değiştirildiği için milli politikalar üretilemiyordu. Atılan her adım emperyalizme hizmet olarak hayat buluyordu.

Ulusalcılık tu kaka olarak lanse edildiği için milli politikalar yerini din merkezli siyasete bırakmış, din kardeşliği her şeyin çözümü olarak gösterilmişti.

Böylece siyasetçilerin izleyeceği politikalarda milli çıkarlara hizmet edip etmediği halk tarafından sorgulanmayacaktı.

İşe de yaradı.

Titizlikle hazırlanan bu plan elle tutulur bir engelle karşılaşmadan günümüze kadar uygulandı.

Garip olan ise bu emperyalist plana uygun politikalar izleyen siyasetçiler kendilerine muhalif olan kesimi darbeci olarak yaftaladıklarında toplumun önemli bir kesimi buna inandı!

Yani hem darbe ürünü olacaksınız hem de size muhalefet eden herkesi darbeci olarak suçlayacaksınız!

Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milletine karşı emperyalizmin yaptırdığı uzun soluklu darbe hala devam ederken buna karşı çıkanları darbeci olarak görmek nasıl bir ruh hali gerektirir merak ediyorum.

Gerçek şu ki; artık gayri milli politikalar iflas etmiştir. Emperyalist planlar son aşamada Gezi Protestolarıyla birlikte duvara toslamıştır.

Planın Türkiye’deki uygulayıcıları gizleyemedikleri çaresizlikten olsa gerek akla mugayir açıklamaları ve uygulamaları ile acınacak durumda olduklarını fazlasıyla ispatlıyorlar.

Son olarak Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in Gezi Parkı Protestocuları için müebbet hapsi önermesi ile artık dizginlemekten vazgeçtiğim muhalif duygularım tavan yaptı.

Böylesine akıl dışılık, böylesine zulüm içerikli bir görüşün bir zihniyetin iktidarda olduğu dönemde susmak şeytan ile işbirliği değilse nedir?

İnsan hayatını bu kadar basite almak için insani tüm vasıflardan arınmış olmak gerekmez mi?

Şunu hep söylemişimdir; Haksız da olsa bir insanı çaresizlik içinde görmek yüreğimi sızlatır.

Özellikle de karizma ve güç bakımından kendini zirvede gören biri için böyle bir şey söz konusu olduğunda durum çok daha trajik oluyor!

Nitekim öyle de olmuştur.

Onca afra tafradan sonra bir insanın yalanlardan, iftiralardan medet umması hali kim olursa olsun onun çaresizlik ve acziyet içinde olduğunu gösterir.

Şimdilik; faiz lobisi, havaalanı yaptık yapıyoruz, bizi çekemiyorlar, 3. köprü rahatsız etti, nazar değdi gibi komik gerekçelerle süreci geçiştirme çabalarını tükenmişliğin ifadeleri olarak hafızamıza not düşüyoruz.

Artık bunları bir tarafa bırakalım

Bugüne kadar ne olduysa oldu.

Sürekli geçmişle hesaplaşarak bir yere gelmek zor ve anlamsız.

Türk Milleti için önemli olan bundan sonrasıdır. Bundan sonra önemli olan; iktidara talip olanlara milli politikaların destekçisi olduğumuzu ve asıl patronun halk olduğunu unutturmamaktır.

Bu noktadan sonra en iyimser olarak AKP’nin yapabileceği şey iflasını biraz daha geç deklare etmesidir ki bu yönde gayretlerini görüyoruz.

Oysa politikalarının iflası ortadadır.

Yapmaları gereken şey bunu ülke daha fazla zarar görmeden ilan etmektir.