Oldu mu şimdi Sırrı Süreyya Bey?

Silvan'da 20 genç, mangalda et pişirilir gibi bir çalılıkta kavrularak öldü, öldürüldü.. Yapılan açıklamalara bakılırsa bunlardan 7 tanesi de PKK'lıydı..

Süleyman ÖZIŞIK suleyman@internethaber.com

Silvan'da 20 genç, mangalda et pişirilir gibi bir çalılıkta kavrularak öldü, öldürüldü.. Yapılan açıklamalara bakılırsa bunlardan 7 tanesi de PKK'lıydı..

İçine bu ölümlerin acısı çökmüş bir fert olarak yaşananları, sadece vicdanım ve insani hislerimle dile getirdim iki gün boyunca.. O yazılardan birinde de hakikaten çok sevdiğim ve gerek kişiliğine gerek karakterine inanılmaz saygı duyduğum Sırrı Süreyya Önder'e bir çağrıda bulundum.

"İstanbul'da sadece terörü destekleyenlerden, Allah yerine kalaşnikof silahlara tapan insanlardan oy almadınız. Heybenizde sizin barışa, kardeşliğe katkı sunacağınıza inanan, akan kanın durması için fikirlerinizi siper edeceğinize iman eden bir kitlenin de oyunu aldınız.. Terör üzerine, barış üzerine konuşacağınız gün bugündür.. Neden suskunsunuz" diye seslendim..

Üstadın dün attığı adım sanırım benim gibi herkesi hayal kırıklığına uğrattı.. Önder, Radikal'de kaleme aldığı yazısında kendisini bu anlamda eleştirenleri, kan isteyen hainler diye andı, kendince bizi yerin dibine soktu çıkardı...

Özetlemek gerekirse şunları söyledi:
"Yüreğimize bir ateş topu düştü, yaktı kavurdu... Ömürlerinin en cevahir zamanlarında toprağın koynuna giren gençlerimizin tümünü, kendi adıma derin bir utanç ve sonsuz bir rahmetle anıyorum..

Kınamak dünyanın en kolay işidir. Zor olan barış ve kardeşliğin harcını karmaktır. Bizden hesabı sorulacak olan budur. "Kınamak dışında ne yaptınız?" dendiği zaman verilecek esaslı bir cevabı olmayanlar öfke ve düşmanlığın kök salmasına çalışıyorlar. Bu davranış tarzının sadece yeni ölümlere yol açtığını görmek için yakın tarihi birazcık hatırlamak yeterlidir.

Aktif siyaset kınama dışında bir şey yapmak için girdiğini anlatan Önder şöyle devam ediyor:

"Eylemsizlik sürecinde yapılan askeri operasyonlar sonucu hayatını kaybeden Kürt gençlerine ne kadar yandıysam, Hakkâri'deki iki uzman çavuşun hayatlarına da o kadar yandım. Hayatını kaybeden imam ne kadar içimi yaktıysa taziyesine gittiğim Kürt gençleri de o kadar yaktı. Ormanın nasıl yandığını ya da kimin yaktığını hiç merak etmedim. O ormanda kavrulan 20 gence mani olamayanlardan birisi olmanın utancı bana yetti. Rehin alınanların evine salimen dönebilmesini sağlamak, yakınlarının endişeli bir bekleyişle her gün kahrolmasını engelleyebilmek için öz canımı dileyene rehin bırakabilirim. Ama sizin öfkeli çığlıklarla istediğiniz gibi davranamam. Bunu siz yeterince yaptınız ve yapmaya devam ediyorsunuz zaten. Bir faydasını gördüyseniz ta haşre kadar devam edebilirsiniz."

"Silahların susmasını istemek bir insanlık borcudur. Bunu önce kimin bırakacağı sadece teknik bir meseledir. Bize düşen, bedelini düşünmeden, bu iklimi sağlayacak bir dil ve zemine katkı sunmaktır. Ben buna şeksiz şüphesiz katkı sunmak için siyaset yapıyorum.. Bende Hz. Ebubekir'in imanı gibi bir iman yok, had hudud bilenlerdenim. Öyle bir yanmak herkese nasip olmaz. Benim duam ve bedenim kaç gencin yerini işgal edebilir ki? İşte bu yüzden, sayıca hayli fazla olan siz ve sizin gibilerle birlikte cehennemde yanmayı diliyorum. Yeter ki bir sevgiliye sarılacak çağdaki kızlarımız, oğlanlarımız bayraklara sarılmasın."

Niyetim polemiğe girmek değil..

Haddim de değil...

Ama tüm saygımla şunları sormam gerektiğine inanıyorum..


Oldu mu bu şimdi Sayın Sırrı Süreyya Önder? Bu açıklama sizi vicdanen rahatlattı mı gerçekten? Veya size inananların, güvenenlerin ve oy verenlerin bu yazınızla "Oh be işte bu.. Tamamdır" dediğine inandınız mı?

Bi defa, barış sürecine katkıda bulunmak için aktif siyasete atıldığınızı söylüyorsanız yapmanız ve yapmamanız gereken şeyler var.

Mesela...

13 şehit haberi geldikten 5 dakika sonra, "Demokratik özerkliğimizi ilan ediyoruz" diyerek bir ülkeyi bir hıyar gibi ortadan ikiye bölmek için harekete geçenlerin arkasında saf tutmayacaksınız..

Mesela...

Barışa hizmet etmek için aktif siyasete atıldıysanız, o zaman açıklama yapacağınız yer, çatısı altına girdiğiniz BDP'nin tam da ambleminin önü olmalı.. Birkaç bin kişinin okuduğu Radikal gazetesinde "Ne kadar az kişi duyarsa o kadar iyidir" mantığıyla yazı yazmak da neyin nesi?

Malum; Dünyanın her yerinde siyasetçiler ekran karşısına geçer ve milyonlara seslenir.. Canı çektiğinde gidip bir gazetede yazı yazarak siyaset yapmak pek de alışık olmadığımız bir durum.. Siyaset yapacaksanız, gazete köşelerinde işiniz ne? Yok yazı yazacaksanız o zaman siyasete niye atıldınız?

Mesela...

Bizi kan isteyen barbarlar, nebbaşlar diye eleştirmişsiniz ya hani.. Yazınızda, "Silahları önce kimin bırakacağını konuşmak teknik bir iş" derseniz bunun adına barış diyemezsiniz.. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, toprağına, askerine ve masum halkına karşı yapılan hain saldırılara karşı kendini koruyan
bir devlettir.. Terör grubu karşısında önceden silah bırakması tartışılamaz.  Çıkıp Osman Baydemir gibi cesaretle, terör örgütüne ve Öcalan'a meydan okurcasına, "Terörün ve silahların devri kapanmıştır" diyebilmelisiniz..

Mesela...

"Rehin alınanların evine sağ salimen dönebilmesini sağlamak, yakınlarının endişeli bir bekleyişle her gün kahrolmasını engelleyebilmek için öz canımı dileyene rehin bırakabilirim." demişsiniz ya.. Canınızı kimseciklere rehin bırakmanıza gerek yok Sayın Sırrı Süreyya Önder...

Çatısı altında bulunduğunuz partiyle sürekli diyalog halinde olan PKK'lılara, "O gençleri serbest bırakın, cana kıymayın, o çocukların da ailesi var onlara da acıyın" demeniz yeter..  Denemesi bedava..  Çıkın ekrana, bu çağrıyı yapın bakın nasıl hemencecik serbest bırakıyorlar..

Ve son olarak..

Yine demişsiniz ki, "Bende Hz. Ebubekir'in imanı gibi bir iman yok, had hudud bilenlerdenim. Öyle bir yanmak herkese nasip olmaz. Benim duam ve bedenim kaç gencin yerini işgal edebilir ki? İşte bu yüzden, sayıca hayli fazla olan siz ve sizin gibilerle birlikte cehennemde yanmayı diliyorum."

Buna da gerek yok..

Çıkıp da, "Bu toplum 30 yıldır Kürdü ile Türkü ile  cehennemi yaşıyor.. Cennet bir ülkenin toprakları üzerinde silahlara ve kana tapmadan da yaşayabiliriz " demeniz yeter de artar bile..


Sayın Önder,

Asırlar boyu birbiriyle savaşmış en barbar ülkeler bile bugün dostça kardeşce yaşayabiliyor.. Bu ülkede geride bıraktığımız dönem içinde gerek Türkiye Cumhuriyeti, gerekse Kürt halkı çeşitli hatalar yaptı.. Bu ülkeyi yönetenler, "Biz etle tırnak gibiyiz" derken, kendini et, Kürtleri tırnak yerine koydu..

Tırnak çıktıkça kesti attı.. Hepsi kabul...

Ama bugün bunların tersi yönünde gelişmelerin olduğunu da kabul etme günüdür.. Gün geçmişin hesabını dürme günü değil, acısıyla tatlısıyla bir dönem kapansın, yepyeni bir çağa adım atalım diyecek bir Önder'e ihtiyaç var..

Sizden çok şey istemiyoruz..

Sadece soyadınızın gereğini yapın!