Öldü denilen 1 Mayıs şehidi yaşıyor!
Abone ol1 Mayıs 1997’de adı ölenler listesine giren bu yüzden de “1 Mayıs Şehitleri” arasında yer alan Hülya Emecan’ın ölmediği ortaya çıktı
NAZIM ALPMAN - Bu yıl 1
Mayıs 1977 ile ilgili pek çok yeni şey ortaya çıktı. Bunların
başında Taksim’de 1 Mayıs kutlaması dünyanın sonu anlamına
gelmediği belli oldu. İkincisiyse şimdiye kadar bilinenin aksine o
büyük katliamda 36 değil 42 kişinin ölmüş olduğu idi. Şimdi bunlara
bir yenisi ekleniyor: 1 Mayıs 77 Şehidi Hülya Emecan
ölmedi, yaşıyor!
Bu yıl Taksim’deki 1 Mayıs kutlanması yakın tarih
açısından pek çok şeyi yeniden gündeme getirdi. Öncelikle DİSK’in
yıllardır bıkmaz bilmez bir inatla istediği “Taksim’de 1
Mayıs Kutlaması” yapmak hiç de öyle 32 yıldır yasaklanacak
kadar gizemli bir şey olmadığı ortaya çıktı.
İkinci olarak bizim İZTV için hazırladığımız “Emeğin Kanlı
Düğünü” belgeselinde tescillendi: 1 Mayıs 77’de
şimdiye kadar söylenenin aksine 36 kişi değil, 42 kişi ölmüştü. Bu
tarihi tespiti, DİSK’in Basın Yayın Müdürü Fahrettin Erdoğan’ın
titiz dikkatine borçluyduk.
Fahrettin geçenlerde bana telefon ederken yine
“tarihi” olaya imza atıyordu:
-Ağabey ‘1 Mayıs 77 şehitlerinden Hülya Emecan’ ölmedi,
yaşıyor!
Bizim kuşak “dövüşenler ölenlerin tutmaz yasını”
şiarıyla yetiştiği için sıcak mücadele içinde kim öldü, kim kaldı
bakacak halimiz de yoktu. Toplumsal mücadelenin önümüze koyduğu
yeni hedeflere kilitlenmiş biçimde doludizgin yaşıyorduk. Eğer o
yıllarda dikkatli bir kulak Hülya Emecan’ın “siz dövizlere
pankartlara yazıyorsunuz ama ağabeyler ben ölmedim” demesi
duyabilirdi. Ama olmadı, olamadı işte… Genç öğretmen Hülya’nın
sayısız kere DİSK ve bağlı sendikaların bölge ve fabrika
temsilcilerine bu gerçeği ifade etmesi de bir işe yaramadı. Sonra
12 Eylül geldi. Artık kimsenin ölmeyip de sağ kalanın derdini
anlayacak hali kalmamıştı. Hayattaysan ne mutlu sana!
ÖĞRETMEN HÜLYA’NIN 1 MAYIS RÜYASI
Hülya Emecan’ın 1 Mayıs 1977 macerası bir yıl öncesinden
başlıyordu. O yıl ilk kez yapılan 1 Mayıs 1976 kutlamalarına
öğrenci olduğu için katılamamıştı. Kendisine “bir örgütün
kortejinde yer almasan alana giremezsin” denilmişti. O da sineye
çekmişti, örgütsüz olmasını… Ama 1 Mayıs 1977 gelip çatınca o zaman
iş değişmişti. Hülya artık cebinde gururla taşıdığı TÖB-DER
kimliğine sahip gen bir öğretmen olmuştu.
Annesi Mesture Hanım “kızım” demişti:
-Ne olur gitme, kurban olayım bu gece rüyamda gördüm
silahlar falan patlıyordu. Başına bir şey gelebilir. Gel otur
evinde…
-Anne senin rüyana göre hareket edecek değiliz her halde! Yüz
binlerce işçi emekçi orada olacak. Ben bir yıldır bu günü
bekliyorum, hiçbir şey olmayacak korkma sen canın annem benim!
Yirmi yaşında idealist bir öğretmeni yolundan kim döndürebilir
ki?
Hülya Emecan 1 Mayıs 1977 sabahı Beşiktaş’taki ana kortejde TÖB-DER
saflarında yerini alıyor.
CİĞERLERİM EZİLİYOR SANDIM
1 Mayıs töreni ne içinde gelişerek sürüyor. Hülya Emecan’ın içinde
bulunduğu delegasyon Atatürk Anıtı ile kürsü arasında otobüs
durakları mevkiinde (şimdiki Metro girişi) yer alıyor. Halaylar,
alkışlar, sloganlar… Her şey olması gerektiği gibi gelişiyor,
dinamik bir neşe, gelişen güçlü mutluluk ve yaygınlaşan dayanışma
duyguları içinde törenin sonuna doğru geliniyor. O zamana kadar
Hülya öğretmen hiç bir kaygı duymuyor. Kemal Türkler’in konuşmasına
başladığı sırada alana görkemli bir giriş yapan DEV-YOL ve Kurtuluş
gruplarının güçlü sloganları kürsüyü bastırır hale gelince ilk kez
kaygılanıyor:
- Bu hayra alamet değil galiba!
Aradan sadece birkaç dakika geçiyor ki, silahlar patlamaya
başlıyor. Ortalık savaş meydanına dönüyor. Ama Hülya öğretmenin
şaşkınlığı kendini korumaya muktedir değildir:
-O zamana kadar hiç silah sesi duymadığım için ne
yapacağımı bilemiyordum. Birisi kolumdan çekerek ‘çabuk
yere yat’ diye bağırdı. Yattım. Sonra kalkıp Taksim gezi
parkının merdivenlerine doğru koşmaya başladık. Yeniden ateş
açıldı, yeniden yerlere yattık. Ben kalkmakta zorlanınca insanlar
ayaklarıma basarak geçtiler. Merdivenlerin yanına gelmiştim,
ciğerlerimin sıkıştığını hissettim. Nefes alamıyordum. Orta yaşlı
bir adam beni kolumdan tuttu yukarı çekti. Durun gelmeyin diye
bağırıyordu ama kimsenin dinleyecek hali yoktu. Çünkü üzerimize
kurşunlar yağıyordu.
POLİSİN ÖĞRETMENLİK SORUSU
Hülya Emecan ezilmekten kurtulunca hemen oradan kaçıp gitmek yerine
dönüp alana bakıyor ki, büyük bir vahşet tablosu dakikalar içinde
hızla gelişiyor:
-Atatürk Kültür Merkezi önündeki panzer ses bombaları atarak, su
sıkarak kalabalığın üzerine gidiyordu. Bu arada ezilenler, kurşunla
yaralanıp ölenler meydanda boylu boyunca yatıyorlardı. O panzer her
şeyi alt üst etti, katliamın en büyük sebebi alana giren o
panzerdi!
Hülya Emecan yaşadığı travmanın etkisiyle kendini Gezi Parkı’nın
arkalarına doğru koşarken buluyor. Divan Oteli’nin yanına nasıl
geldiğini bilmiyor ama oradaki manzarayı iyi hatırlıyor:
-Divan Pup’da insanlar çaylarını kahvelerini içiyorlardı. İki yüz
metre ilerde bir cehennem kurulmuştu ve insanlar ölüm kazanında
kavruluyorlardı, burada ise o manzaradan tamamen farklı bir resim
vardı.
Beşiktaş’a inerken yanına gelen ve çevreyi bilmeyen bir gence
yardım ettiğini de hatırlıyor:
-Birlikte Beşiktaş Meydanına kadar indik!
Sonra Gaziosmanpaşa’ya gitmek için bir dolmuşa biniyor. Taksim yönü
kapatılmış olduğundan Eminönü-Cağaloğlu üzerinden ilerliyorlar. Tam
Vilayet binasının önüne geldiklerinde bir çevirme noktasına
takılıyorlar:
-Polis kimlik sordu, benim üzerimde TÖB-DER kimliği vardı. Bir de
alanda dağıtılan bildirilerden birini buldular. Artık zanlı hale
gelmiştim!
Polislerden biri Hülya Emecan’ın öğretmen olduğunu öğrenince aynen
şöyle soruyor:
-Okulda öğrencilere orospuluk mu
öğretiyorsun?
Genç öğretmen Hülya mesleğine yapılan bu hakaretten sonra susacak
hali yoktur:
-Senin çocuklarına okulda orospuluk mu
öğretiliyor?
Polis memuru Hülya öğretmeni polis otobüsüyle duvar arasında kalan
dar bir yere çekiyor, Silahını çıkartıp şakağına dayayarak diyor
ki:
-Seni şimdi şuracıkta vururum kimsenin de haberi
olmaz!
O anda genç bir rütbeli polis gelip “ne yapıyorsun?” diyerek esir
kızı (!) kızı kurtarıyor. O gün I. Şube çok dolu olduğu için
Hülya’yı II. Şubeye yolluyorlar.
KURTULUŞ KOMŞU POLİSLE
Hülya Emecan II: Şubede çile doldururken kardeşi ağabeyi Hasan ile
kardeşi İsmail Emecan TÖB-DER’in Aksaray’daki binasında ondan bir
yaşam haberi bekliyorlar. Bu arada bütün hastaneler dolaşılıyor. Bu
arada bazı hayırlı arkadaşlar “siz bir de morga baksanız
iyi olur” diyorlar! Morga da gidiyorlar ama sonuç yok.
En sonunda komşu dairede oturan polis memuru Mustafa’ya (bu ismi
Hülya hatırlıyor) söylüyorlar. Mustafa bir Toplum Polisi (Çevik
Kuvvet) her yere girip çıkıyor. II. Şubede Hülya’yı buluyor.
Gerekli girişimleri yapıyor. Sonunda Hülya serbest bırakılıyor:
-Ben bir hafta sonra bir gece yarısı Sirkeci’deki II.
Şubeden saldılar ama saat 02.00’de… O saatte otobüs yok. Taksi
parası yok. Genç bir kızım, nereye gideyim? En iyisi sabaha kadar
burada (II. Şube) bekleyeyim dedim.
Gece yarısı II. Şubenin kapısında bekleyen genç bir kız kimin
dikkatini çekmez ki? O sırada nöbeti bitmiş iki sivil memur
Hülya’nın yanına gelip diyorlar ki:
-Bu saatte burada bekleyemezsin, burası ipsiz sapsızların
girip çıktığı bir yer!
Kendilerinin komiser olduklarını söyleyip kimliklerini de gösterip
Hülya’ya “güvenilik” olduklarını ispatlıyorlar. Onu alıp
Gaziosmanpaşa’daki evine götürüyorlar. Hatta ikinci kata kadar
çıkartıp annesine teslim ediyorlar:
-Kızını getirdik anne!
Hülya Emecan’ın annesi Mesture Hanım önce donup kalıyor. Sonra
sevinç içinde boynuna atlıyor. Sonra gerçek bir anne oluyor,
kaşlarını çatarak söylenmeye başlıyor:
-Ben sana gitme demedim mi? Bak neler oldu? Senin öldüğünü
sanıyorduk!
DİSK’E HABER YOLLADIM AMA
Hülya Emecan kendi ismini “1 Mayıs Şehitleri” arasında görüyor. O
yıllarda gittiği dayanışma ziyaretlerinde grevdeki işyeri
temsilcilerine, sonra DİSK’in Bölge Temsilcilerine “ölmediğini”
anlatmak için epeyce dil döküyor. Ama hepsi “ya öyle mi, ben
iletirim” diyerek onu dinliyor. Ama pankartlardan, dövizlerden
Hülya Emecan ismi bir türlü inmiyor. Derken 12 Eylül geliyor. O
yıllar kim öle, kim kala yılları… Sonra da Hülya Emecan işin peşini
bırakıyor.
Ta ki, bu yıl Birleşik Metal-İş Sendikası’nın Yürütme Kurulu Üyesi
Celalettin Aykanat’aın yakın arkadaşı Yılmaz Bayram’a söyleyene
kadar… Bu yıl özel bir dönem ya, herkes birbirine iletiyor. Ama
DİSK’te Fahrettin Erdoğan var! Haberi alınca Nazım Abisini arıyor,
o da konuyla ilgileniyor böylece haber ortaya çıkıyor:
-Hülya Emecan yaşıyor!