Olay yaratan Çamlıca Cami yazısı
Abone olMuhafazakar çevrenin düşünürü Dücane Cündioğlu'nun kaleme aldığı Çamlıca için yakarış yazısı günün olayı oldu.
İNTERNETHABER-
Çamlıca'ya yapılacak cami için seçilen proje hatırlayacağınız gibi
Sultanahmet Cami'nin kötü bir kopyası.
Başbakan Erdoğan projenin nihai kararı için açık kapı bıraktı ancak
copy-paste camiyi çizen 2 kadın mimara dizdiği övgü dolu sözlerle
de kafaları karıştırdı.
Çamlıca'ya copy-paste cami yapılacak mı? Aydınlar
ve mimarlar seçilen projeye karşı
ÇAMLICA TEPESİNE COPY PASTE CAMİİ SULTANAHMET'İN TAKLİTİ Çamlıca Tepesi'ne yapılacak cami için açılan yarışmada birinciliğe değer görülen bir eser çıkmadı. Jüri de ikinci olan ve iki kadın mimarın çizdiği 6 minareli caminin Çamlıca'ya yapılması kararlaştırıldı. Ancak seçilen eser Sultanahmet Camii'ne olan aşırı benzerliği nedeniyle hayli eleştiri aldı. (DEVAMINI OKU) COPY-PASTE CAMİNİN MİMARI KONUŞTU Çamlıca Tepesi'ne yapılacak cami, Sultahanmet Camii'nin neredeyse birebir kopyası. Çıplak gözle dahi iki eser arasındaki benzerlik farkediliyor. Projenin mimarı Bahar Mızrak ise taklit eleştirisine şu karşılığı verdi: USTA MİMARDAN ÇAMLICA PROJESİNE ÖNEMLİ ELEŞTİRİLER Mimar Sinan Ünv. Öğr. Üyesi Prof. Suphi Saatçi canlı yayında Çamlıca Cami projesini kritik etti: Arkadaşlar çabalamışlar ama eski camileri plan olarak taklit etmişler. |
dururken, muhafazakar kanattan gelen bu yazı son günlerin en
önemli çıkışı oldu. Yazıyı kaleme alan kişi İslami düşünür
Dücane Cündioğlu. Derinlikli felsefik yazıları ile
tanınan Yeni Şafak yazarı "Çamlıca için yakarış"
başlıklı yazısıyla bütün herkesi etkiledi.
BAŞIMIZI ÖNE EĞDİRECEK UCUBEYLE BİZİ
SINAMAYIN!
YA KAHHAR!
Yazı Başbakan Erdoğan'a yönelik bir yakarış mektubu gibi... İşte
sadece muhafazakar çevrede değil, hemen her kesimde büyük yankı
bulan o yazıdan bölümler;
(...)Tasannu olarak anlaşılmak korkusu bulunmasaydı
yalvarırdım, yapmayınız derdim, kıymayınız. Bu
ülkenin, bu şehrin çocuklarını yıllarca başlarını öne
eğdirecek bir ucubeyle sınamayınız. Ya Kahhar!
zikrine bizi muhtaç hale getirmeyiniz, bilakis
bırakınız da o besmele'nin edasında bizlerin de sadası olsun, diye
yakarırdım. Bizlerin, yani Türkiye'nin.
ÇAMLICA İÇİN BAŞBAKAN'A BÖYLE
YALVARIRDIM
Şayet Sayın Başbakan'a hitaben bir mektup yazacak olsaydım, kendilerine, Sayın Başbakanım, derdim, insan yaptıklarından çok, yapmadıklarıyla insandır. (...)
İşte bu mülahazalarla, söyleyiniz lütfen, derdim, kaçınsınlar, yapmasınlar, aman o güzelim Çamlıca tepesine ehven-i şerr'i layık görmesinler. Kötülerin en kötüsünü. Gerçekleşme imkanına kavuşanını. Aman sözcüğü ebceden (sayısal olarak) Muhammed'e karşılık gelir, o nedenle bizler aman demekten, aman dilemekten rahatsız olmayız, acziyet şanımızdandır, der, aman diler, Çamlıca'ya hürmet için yakarırdım.
Sanırım Ankara yârânı sesimizi duymaz, ama siz duyun derdim.
İstanbul'un sabık Şehremini olarak zevksizliğin, çirkinliğin,
düşünce yoksunu o beton dövmenin Çamlıca'nın sırtına
basılmasına lütfen izin vermeyin, diye yalvarırdım.
İşgüzar idarecilerin, mabedlerimizi, şehirlerin en yüksek
tepelerine demirden kocaman haçlar diken Sırplara, Hırvatlara,
Makedonlara, Latinlere eş bir meydan okuma aracı haline
getirmelerinin önüne geçiniz, diye inlerdim.
BU ACUL PROJENİN UTANCINI YAŞATMAYIN
Nedense pek az kimse bilir, Sultanahmet Camii yıllarca cemaatsiz
kalmış ve İstanbul halkı, alimler de, halk da, o güzelim camide
namaz kılmayı içlerine sindirememişlerdir. Çünkü henüz genç bir
delikanlı olan I. Ahmed'in, ki 28 yaşında vefat etmiştir,
kaprislerinin bir eseri olarak telakki edilmiştir, haklı olarak.
Ulema da, urefa da camiinin yapımına destek vermemiştir. Buna
karşın hakikatte bir opus-magnum, bir şah-eser olan Sultanahmet
Camii'nin güya kopyası iddiasındaki bu acul projenin acilen
uygulanması yüzünden benzeri bir utançla ne İstanbul'un siluetine
bir kabus çöksün, ne de gönüllerimizin tam da ortasına
kara bir leke, diye istirhamda bulunurdum.
TÜM NAMUSLU AYDINLARA
SESLENİYORUM
Fakat ben sadece bu ülkenin Başbakanına değil, bu ülkenin tüm insanlarına, tüm namuslu aydınlarına sesleneceğim. Henüz tümüyle yitirmediğimize inandığım Türkiye'nin Ruhu'na. Vicdanlarımıza.
Bir damla bir damla daha iki damla etmez, daha büyük bir damla eder, diyeceğim. Nârâ atmaya lüzum yok, ihtiyaç da. Hatta çığlığın bile yeri değil. Ama hiç değilse iniltimizi duyuralım. Gözyaşlarımızı çoğaltalım. Geliniz, siyasetin elindeki demirin sertliğini büyüyen gözyaşlarımızla yumuşatalım. Cesaretlerinin karşısına mizanı çıkaralım. Hikmeti. Hürmeti. İnsana. Eşyaya. Kuşa kurda. Dağa tepeye. Taşa toprağa. Hürmeti ve mehabbeti ve merhameti.
Sırf kendimiz için değil, artık bize katlanamayacak kadar yorgun hale gelmiş olan güzelim İstanbul için. İstanbulumuz için.
AMAN DİLİYORUZ EY DEMİR
SAHİPLERİ:
BU UTANÇTAN ÇAMLICA'YI KURTARMAK İÇİN
KENDİMİ YAKARDIM
(...) Biz bu yüzden aman diyoruz, ne dileyelim ey demir sahipleri, sizlerden sadece aman diliyoruz.
Bir budist derviş olaydım, hayvanların sırtlarını dağlar gibi,
Çamlıca'nın omuzunu o çirkin dövmeyle
dağlayacaklarının farkında bile olmayan ekabiri engellemek
amacıyla ve hem de halkımı bu utançtan kurtarmak niyetiyle,
hiç tereddüt etmeksizin, üzerime benzin döküp kendimi yakmak
isterdim. Lakin hem itikadım, hem de hikmet'ten bu fakire
nasib olan hisse böylesi bir itiraz biçimine izin vermiyor. O
nedenle, bu toprakların haşarı çocuklarına vasiyetimdir, ben
öldükten sonra, demir'i ve cesaret'i yumuşatmayı becerememiş bu
yazının basılı olduğu sayfaları yakıp küllerini o kabus'un civarına
saçsınlar!
( okuyabilirsiniz)