Olay röportajda ikinci bölüm!
Abone olMİT ile ilişkisi nasıl? Reha Muhtar'ı nasıl kovdu? Fatih Altaylı için ne dedi? İşte olay röportajın ikinci bölümü:
Korkulu düş görmekten korkanlar kabus yaratacak yemek yemesinler Az
daha görevden alınıyormuşsun. Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Nurcan Akad ve Ankara Temsilcisi Nuray Başaran’la bozuşmuşsun.
(Gülüyor). Bunlar çok komik. Ben işime bakıyorum. Nurcan Akad’a,
Nuray Başaran’a sorarsınız, “Sizi günde kaç kez talimatlandırıyor”
diye. Arkadaşlarım içerisinde benden rahatsızlık duyan kimsenin
olduğunu zannetmiyorum. Nuray Başaran’ın tarzını beğeniyor musun?
Bugüne kadar, bana yansımış bir rahatsızlığı yok. Nuray,
Ankara’daki işini layıkıyla yapan bir insan. Çok da başarılı
buluyorum. Sedat Ergin bile güne Nuray’ın yazılarını okuyarak
başladığını açıkladı. Bu haberlerin kaynağı için Doğan Grubu’na
bakacaksınız. Kim, gizli kamera kiralayıp, peşime adam takmaya
çalışıyorsa odur. İnternet sitelerinde küçük bir tarama yapın.
Aydın Bey, Fatih Altaylı’ya bu demeci vermeden önce, kim yazmış
bunu? Şimdi sular durulmuş görünüyor. Perde arkasında karşılıklı
bir tehditleşme mi oldu? Ben hayatım boyunca hiç kimseyi tehdit
etmedim. Kavganızın boyutu o kadar yükseldi ki, eli kulağındadır,
bundan sonra, özel hayatlarla ilgili ifşaata sıra gelmiştir diye
düşündüm. Bir tek kere özel hayatlarla ilişkin, tek bir satırımı
gördünüz mü? Özel hayat bilgisini belki açıkça kullanmıyorsun. Ama
el altında da tutmuyor musun? Hiç merakım yok. Arşivimi, İletişim
Fakültesi’ne, olduğu gibi teslim ettim. Benim insanların özel
hayatına merakım sıfırdır. Ya Doğan Grubu’ndaki üst düzey
insanların özel yaşamlarına merakın? “Beni daha fazla
kızdırırsanız, şöyle yaparım” gibi bir tehdidin olmadı mı? Hiçbir
şekilde olmadı. Kendi özel hayatları ile ilgili, kaygı ve
korkularını benim üzerimden tatmin etmek isteyen insanlar varsa,
bana gelene kadar, bu işlere meraklı çook insanlar var; benim o işi
yapmama gerek kalmadan gerekeni yaparlar. Onlara tavsiyem, özel
hayatlarına dikkat ederek yaşasınlar. Korkulu düş görmekten
korkuyorlarsa, kâbusa yol açacak yemekleri yemesinler. “Tuncay
benim hakkımda bir şey biliyor mu?” diyenler varsa, onlara “çiğ
yeme, karnın ağrımasın, yaptığının arkasında dur” derim. Ben
yaptığım her şeyin arkasında duruyorum. Bedelini ne olursa olsun
ödemeye hazırım. Ödeme dedin de, borçların ödenebilmesi için,
herhalde Çukurova Grubu bazı yüklerinden kurtulacak, biraz
küçülecek değil mi? Yoo, giderek büyüyor grup. Olağanüstü atılım
içerisinde. Bütün holding yeniden yapılanıyor. Çalışmalar
sonuçlandığında, Çukurova Grubu, yine Türkiye’nin önder
kuruluşlarından biri olacak. Bu arada BDDK nezdinde bir girişimin
oluyor mu? Asla. Benim ve gruptan başka birinin, kendisini tehdit
ettiğimiz iddiası üzerine BDDK Başkanı ile görüştüm. Görüşme,
kendisinin heyeti ile bizim heyetimizin huzurunda oldu. Bir insanın
tehdit edilmesini dünyanın en aşağılık işi sayarım. “Siz tehdit
edildiniz mi, lütfen burada tutanaklara geçsin” dedim. Sayın Engin
Akçakoca ile Teoman Bey, kendilerinin tehdit edilmediğini
söylediler. Teşekkür ettim ve çıktım. Reha Muhtar’ın koltuğuna
oturmanın özel bir hazzı var mı senin için? Ben onun koltuğuna
oturmadım. Reha Muhtar, kavramların içini boşaltmıştır. O
kavramların en önemlisi aşk ve ölüm. Birini şehvet, birini de
kadavra ile karıştıran bir insanın bireysel başarısı, benim
gözümde, son derece önemsiz bir noktaya iner. Ona “Sen ana haber
bülteni yapamazsın Rehacığım. Çünkü, tarzın Türkiye’nin
ihtiyaçlarının dışında. Sen program yap” dedim. Reha Muhtar
Türkiye’ye çok zarar verdi. Onun için mi “Halowen kabağı” dedin?
Evet. Cadılar Bayramı’ndaki korkunç kabaktır o. Ama o Hannover
kabağı olarak algıladı, öyle yanıt verdi bana. Muhtar bu kadar
kötüydü de, sahip olduğu medyayı, onun kontrolüne veren Karamehmet
neden itibarını riske etti o zaman? Ben Mehmet Emin Bey ile ilk
konuşmamızda bunu eleştirdim. Onun da kendine özgü bir bakış açısı
var. İnsanlar, hayatlarının belirli dönemlerinde belirli şeyler
yapabilirler. Daha sonra vazgeçebilirler. Bir yönetici gelir, bir
yönetici gider. Tuncay, siyasilerle ilişkilerindeki kıvraklık mı,
seni patronların nezdinde cazip hale getiriyor? Ben siyasilerle
ilişkilerimde kütümdür. Böyle çelik gibi, blok gibi dururum. Mesut
Yılmaz ile arkadaşlığını, haberciliğinde hiç mi kullanmadın?
Kullanmadım. Mesut Yılmaz, 1983 yılından, işte 2003 yılına kadar
bana bir tek haber verdi. Pek iyi dost değilmişsiniz yani! Ben
dostum olan insanlarla, iş ilişkimi karıştırmam. Mesut Bey’in
benden bir talebi olmadı. Ben de Mesut Bey’den, “Bana ne olur şu
dosyayı verin” diye bir talepte bulunmadım. Ama Fatih Altaylı,
Kanal D’de yıllar süren ANAP hakimiyetinin tamamen sizden
kaynaklanan bir durum olduğunu Yeni Şafak’a söylemişti. Zırva tevil
götürmez! Haberler, bantlar oradadır. İstatistiklerini çıkartıp
bakarlar. Boş laflar. Ben şimdi, AKP endeksli bir yayın politikası
sürdürüyor desem, ortaya belge koymazsam, saçmalık olmaz mı? Senden
sonra Kanal D’de ne değişti? Bültenin büyük bir kısmı magazin
olarak gidiyor. O da bir tercihtir. Emin Çölaşan’ı almak istedin mi
Akşam’a? Emin abiyi çok beğenirim. Bizimle çalışırsa, bu bizim için
çok iyi bir şey olur. Ben Emin abiye teklif götürdüm. Görüşmelerim
devam ediyor. Hiçbir zaman vazgeçmeyeceğim ondan. Niye bıraksın ki
devlet gibi bir gazeteyi? Tabii, fikri hür, vicdanı hür, kalemi hür
bir insan. Emin abinin takdir edeceği bir şey. Benim kendisine
saygım sonsuz. Uğur Dündar ile aran nasıl? Uzun zamandır
görüşmedim. Ona kazık attığını düşünüyor olabilir mi? Ben kimseye
kazık atmadım. Hep doğrularımın peşinde koştum. Bunlar kimi zaman,
kimi insanlar için yanlış olabilir. Küs olmanızın nedenini
söylemeyecek misin? Uğur Bey anlatsın. Biz bir yolculuk yaptık. Ben
durakta indim, onlar devam ediyorlar. Fatih Altaylı, bana “Tuncay
Özkan’ın kendini güçlü hissetmek için gerek duyduğu şeylerle benim
kendimi güçlü hissetmek için gerek duyduğum şeyler farklı. O güçlü
görünmek için ilişkilerine güvendi. Benim böyle ilişkilerim yok”
demişti. Gazetecilik ilişkilerle değil, ürünle ölçülür.
Çıkartırsınız kitapları koyarsınız. Yılda kaç haber üretmiş, kaçı
manşet olmuş, kaçı doğru çıkmış? Kaç dava kaybetmiş, ne belgesi
var, ne arşivi var bakarsınız. Bu kıstaslara göre Fatih Altaylı
benim gözümde asla bir gazeteci değildir. Neden bu kadar ağır
konuşuyorsun? Fatih Altaylı dogmatik bakıyor her şeye. Şablonları
var. Okumuyor, araştırmıyor, kendisine iletilenleri analiz etmiyor.
Kendisiyle geçen yaz, şahitler huzurunda görüşmeler yaptık. Onların
tanıklığına bıraktığımız bazı şeyler de var. Günün birinde o
şahitler konuşur. O şahitler MİT’çiler miydi? İki gazeteciydi. Biri
Bülent Çöltekin, Kanal D Haber’in başında. Diğeri Alican Değer,
Show Haber’in başında. Bu sorudaki imadan da üstüme alınmıyorum!
Onun MİT ajanlığı ile suçlanması konusunda sizin Mesut Yılmaz’la
ortak bir komplo hazırladığınız dedikodusu yapılmıştı. Mehmet Eymür
sitesinde açıkladı. Ben mi Mehmet Eymür’e açıklama yaptım? Bana ne
onun saplantılarından? İnsanların tedaviye ihtiyaçları varsa
doktora giderler. Onun MİT ajanı olduğuna inanıyor musun? (İç
çekiyor... Sessizlik) Burada suskun kalmayı tercih ediyorum. Sizin
gibi bir gazetecinin benim susmamın ne anlama geldiği konusunda
bazı tahminleri olacağını düşünüyorum. Senin için de MİT ajanı
diyorlar. Acaba MİT’in içinde birkaç grup ve her grubun da
kendileriyle işbirliği yapan özel gazetecileri mi var? Bütün
bunlar, benim MİT ile ilgili kitabımdan sonra çıktı. Ben şimdi her
delinin benimle ilgili iddiasına yanıt verecek olursam ohooo!
İnternet sitelerinde babamın MİT’te daire başkanı olduğundan,
amcalarımın Dışişleri Bakanlığı’ndaki daire başkanlıklarına,
ailemdeki bir kırmızı bereli generale kadar bir sürü iddia var.
Ailemde subay yok. Annem ev kadını, kız kardeşim öğretim üyesi,
erkek kardeşim öğretmen. Soruma cevap vermedin, MİT’in sevdiği
sevmediği gazeteciler mi var? Onu MİT’çi gazetecilere ve MİT’e
soracaksın. Haberlerini yazarken MİT’i hiç mi kullanmıyorsun? Ben
her yerden bilgi alırım. Ve bunları mutlaka haberleştiririm. Bende
hiçbir şey saklı kalmaz. Sen MİT’e haber veriyor musun? İyi
gazeteci haber alır. Kötü gazeteci haber verir. Ben iyi bir
gazeteci oldum. İlişkilerim içerisinde dostlarım vardır, sizin
MİT’te tanıdığınız yok mu? Yok ne yazık ki! Bir tane arkadaşınız
olsa, onu haber kaynağı olarak kullanır mısınız? Ben kullanmam.
Eğer haber kaynağıysa gider haberi alırım. Ama dostlarımı haber
ilişkisine asla sokmam. Sizin Sağlık Bakanlığı’nda dostunuz var mı?
Var. Oturunca tabii ki Sağlık Bakanlığı ile ilgili konular da
konuşuruz. MİT, Dışişleri, Genelkurmay mensupları oturup da
dostlarıyla bu tür şeyleri konuşmazlar. Ama canım onlar da
dostlarına dikkat ederler. Bir gazeteciyle dostluk kuruyorlarsa
vardır bunun anlamı. Nereden biliyorsun? MİT’ten arkadaşı olan
sadece ben miyim ya? Allah Allah! Bir dakika. MİT’ten dostlarınla
oturduğun zaman sen pişpirik mi oynuyorsun? Ben kağıt oynamayı
bilmem. Bir sürü konuda sohbet ediyoruz ya! Senin amaçsız sohbet
etmelere zamanın mı var? Olmaz mı? (Gülüyor) Ki, sen her saniyesini
habere endekslemiş, bir “haber manyağısın”. Yok böyle bir şey ya!
Haber kaynağı ayrı bir şey. İnsanların bireysel dostluklarının
olması ayrı bir şey. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden Serdar
Saçan’la yakın dostluğunun haberlere yansıma şekliyle ilgili
şikayetler oldu bir dönem. Milliyet’in manşetlerini hatta Saçan’ın
attırdığı söylendi. Ne büyük bir edepsizlik ki, Milliyet gibi Türk
basınında kurumsallığı olan, yayın yönetimi benim elimde olmayan,
sadece yazar olduğum bir gazete ile ilgili böyle şeyler söylenmiş.
Hatta Mehmet Yılmaz, “Köşende yayınla ama haber olmasın” demiş bazı
şeyler için? Bunu dile getirenler hangi ahlaksızlık kalkanının
arkasına saklanıyor? İşini doğru yapan bir kamu görevlisine, işini
doğru yapan bir gazeteciye bunları ancak bir mafya köpeği söyler.
Adil Serdar Saçan gelip orada gazetecilik yapacakmış! Bunu
söyleyenin canı yanmıştır… Bugünlerde bir yerlere yeni skandal
kasetleri siparişi verdin mi? (Kahkahalar) Bütün kaset olayları
senin başının altından çıktı. ‘Kim getirdi sana o kasetleri?’ diye
sorulduğunda “Elinizde böyle bir kaset var mı diye sordum bu
konularda araştırma yapan birine” demiştin de… Ertuğrul Özkök,
Tayyip Erdoğan’la ilgili o kasetin nereden geldiğini sordu. Ben de
dedim ki “Bir tane adam bana sattı”. Hayatımda kimseye kaset
siparişi vermedim. Ben filmci değilim ki. Filmci değilsin, peki
makyavelist misin? Makyavel’i çok küçük yaşta okudum. Onu iyi
anladığımı düşünüyorum. Bir sistem yaratmak konusunda ondan çok şey
öğrendim. O yüzden mi, “amaca giden her yol mubahtır” diyorsun?
Asla demiyorum. Benim ilkelerim var, onlardan hiç taviz vermem.
İbn–i Haldun’un “Barbarlarla barbarların kavgasını hep en barbarlar
kazanır” sözünü kullanmışsın bir yazında. Kısa sürede bu kadar
yükseldiğine göre acaba “en barbar” sen misin? Ben onu uluslararası
ilişkilerde gücü tanımlamak için kullanıyorum. Benim barbarlıkla ne
alakam var? Ben uygarım. Medya da uygar bir dünya. Medyada
barbarlık sökmez. Kim iyi üretirse, kim çok üretirse o kazanır. Kaç
davan var? Hakkımda açılan çok dava var. MİT’in, aleyhime açtığı
bir iki dava var, devam ediyor. Yeşil’in pasaportlarını, kimlik
belgelerini yayınlamıştım. Bir de yine başka bir haberden dolayı,
gizlilik ilkesini ihlalden açılan davalar. Adalet Bakanlığı’nın,
hakkımda iki suç duyurusu vardı. Onlar düştü. Şike çetesinin içinde
olmakla suçlanan Samet Aybaba’nın açtığı davalar var. Bir yazında
diyorsun ki, “Kişi herkesi kendi gibi bilirmiş.” Ya senin medya
mafyası diye isimlendirdiğin hastalıklar da kendi rahatsızlığınsa?
Ya farkına varmadan sen de kendini anlatıyorsan? E peki ben kendimi
anlatıyorum da bu toplumun hepsi mi rahatsız? Bir tek bu medya
mafyası rahatsız değil. O zaman toplumun hepsi ruh hastası ama o
arkadaşlar sağlıklı, biz hasta olarak yaşamaya devam ediyoruz.
Alaattin Çakıcı gerçeğini ben açıkladım, Sedat Peker konusunu ben
yaptım, MİT’in gizli kalmış operasyonlarını ben yazdım, Susurluk
çetesi ile ilgili bütün çalışmaları ben yaptım, yolsuzluk ekonomisi
lafını ilk ben yazdım. Yolsuzlukla mücadele konusunda sistem öneren
benim. Bunlar benimle konuşulurken gündeme getirilmez. Altı tane
kitap yazmışım. Irak ile ilgili kitap yazdım. İçinde, yarın
oluşabileceklere dair o kadar çok şey var ki. Sen bir tek soru
sormadın. Okumadım da ondan. Kitapta Amerikalı şahinlerle Türk
şahinlerin işbirliği anlatılıyor. Irak’ta olacaklara ilişkin
Türkiye’yi hazırlamak için ben altı ay, geceli gündüzlü çalıştım.
Bir eser ürettim. Ama ürettiklerimle değil, hakkımda üretilen
dedikodularla anılıyorum. Ama Nuriye Akman’a kırgınlık duyamam.
Başkaları gibi internet siteleri üstünden benimle savaşmıyor da
gelip yüzüme söylüyor. Ben zaten bu sorularla karşılaşacağımı
tahmin ederek oturdum onun karşısına.