Olay konuk NTV ekranlarına çıktı!
Abone olDün anons edildiği halde ekranlara yansımayan olay konuk bu akşam NTV'de Banu Güven'in sorularını yanıtladı...
İNTERNETHABER.COM- Dün anons edildiği halde hiçbir
gerekçe gösterilmeden gerçekleştirilemeyen program 1 gün gecikmeli
olsa da ekranlara geldi.
NTV'de Artı programın sunucusu Banu Güven'in konuğu ömrünü
hapislerde tüketmiş olan İsmail Beşikçi'ydi. Beşikçi uzun zamandan
sonra hem ilk kez canlı yayına çıktı hem de Türkiye gündemine
ilişkin olarak uzun soluklu yanıtlar verdi...
İşte Beşikçi'nin konuşmasının tam metni:
TOPLUMSAL ÇÖZÜMÜN YERİ YARGI DEĞİL!
Herhangi bir yazıda gerilla, savaş demeniz bir savaş oluşturuyor.
Türk siyasal hayatında mahkemelerin devreye sokularak konuşan
kişileri susturmaya çalışılmaktadır. Halbuki üniversiteleri daha
etkin kılarak sorunun toplumsal dayanaklarının tartışılmasının
önemli olduğunu söylemek gerekir. Mahkumiyete neden olan yazı
1920'lere ilişkin bir analizdir. Bu analizde Kürt sorununun
temelleri konuşulmaya çalışıyor. Türk siyasi hayatının şöyle
bir özelliği var. Toplumsal hayatını yargı ile çözümlemek. Resmi
ideoloji Türkiye'de hala çok etkin ve belirleyici bir kurumdur.
Resmi ideoloji bilim, sanat ve üniversiteyi yönlendirir.
KÜRTLÜK ÖNCE ÜNİVERSİTELERDE REDDEDİLDİ!
Siyasal Fakülteleri'nde 1950'lerde uygulanan bir program vardı. Yaz
aylarında uygulanıyordu. Ben de bu program çerçevesinde Elazığ'a
gitmiştim. 27 Mayıs'tan sonra Türkiye'nin siyasal gündeminde çok
çeşitli konular geldi. Örneğin basın özgürlüğü, toprak reformu,
çift meclis vs. Bu konulardan birisi de Türkler'in Kürtlüğü idi.
Fahrettin Kırızoğlu, Mehmet Şerif'in kitabı o günlerde çok
konuşuluyordu.
PEKİ BU TERCÜMANLAR KİM OLUYORDU?
O kitaplarda Kürtler'in Türk olduğundan bahsediliyordu. Ben
Elazığ'a gittiğimde, kaymakamların köylülerle ilişkilerinde
tercüman olduğunu farkettim. Tercüman kaymakamlıkta çalışan bir
çaycı, bir imam tercüman olarak kullanılıyordu. Bu ilgi çekici bir
olaydı. Ankara'da Kürtler'in Türklüğü anlatılıyordu. Her hocanın
masasında 'Doğu İlleri Varto Tarihleri' vardı. O kitapta Kürtler'in
olmadığı ve Kürtçe diye bir dilin olmadığı iddia ediliyordu.
1967'DE ÜSTÜSTE İHBARLAR GELİYORDU
1967'de doğu mitingleri oldu. Diyarbakır, Silvan, Batman, Siverek
gibi yerlerde yapıldı. Ben de o mitingleri izledim. O zamanlar
teksir vardı. Metingler teksirle çoğaltılıyordu. Doğu mitinglerin
analizim teksirle yayınlandı. Ondan sonra bu ihbarlar gündeme
geldi. O günlerde Forum dergisi yayınlanıyordu. Hasan Hüseyin
Korkmazgil çıkarıyordu.
İKİ ORDİNARYÜS PROFESÖRÜN İMZASI VAR!
Sonra idari soruşturma açıldı. Kürtler Türk değil mi? gibilerinden.
1970'de üniversiteden görevime son verildi. Ant Dergisi'nde bir
yazım çıktı. 12 Mart'a henüz gelinmemişti. O dergide doğuda geri
bırakılmışlığın oluşumu bir yazı vardı. O yazıdan dolayı İstanbul
Basın Mahkemesi'nde dava açıldı. Orada bilirkişi raporunda Kürt'ten
söz ederek Türk milli duygularını zedelendiğinden bahsediliyordu.
Halbuki herkes Türk'tür ve Türkçe konuşur deniliyordu. Bu raporda
iki ordinaryüs profesörün imzası vardır. İşte bu resmi ideolojinin
uygulamasıydı. Bilim özgürlüğünde sınırsız düşünce vardır.
HAPİSHANEDEKİ ALBAYIN CEVAP VEREMEDİĞİ SORU
1980'de İstanbul Toptaşı Cezaevi'ndeydim. Beni cezaevi müdürün
odasında bir albayla görüştürdüler. Orada bir albay bana Kürt diye
bir halkın olmadığını ve Kürt dilinin olmadığını söyledi. Benim
neden aykırı şeyler yazdığımı sordu. Yaklaşık 6-7 dakika konuştu.
Ben kendisine bir soru sorabilir miyim dedim. Oğuz Türkleri'nin
Anadolu'ya geldiklerinde burada kim vardı diye sordum. Bunları bir
süre konuşacağız diyerek odadan çıktı.
4 EYLÜL GECESİNDE HAYLİ HIRPALADILAR!
Ertesi gün ben tek kişi olarak Sakarya Cezaevi'ne sürgün edildim. 4
Eylül'ü 5 Eylül'e bağlayan geceydi. Benim yazar olduğumu falan
öğrendiler. O esnada 'bunun parmaklarını kıralım eli kalem
tutamasın' dediler. Daha sonra da 12 Eylül geldi. Arkadaşlarım bana
muhafaza etmem için para vermişlerdi. Üzerimde para çıkınca idare
bu durumu örgütün paraları olarak değerlendirdi. O gece çok
hırpalamalar olmuştu.
KÜRT KONUSUYLA İLGİLENMEK GEREKİRDİ ÇÜNKÜ...
Bir şeye inanmak önemli. Bilime inanmak önemli. Toplumsal bir olayı
kavramaya çalışıyorsunuz. Filistin, Güney Afrika sorununu da
anlatabilirsiniz. Ama çok daha yakın olduğunuz için Kürt sorunu
sizin bilincinize daha çok yansıyor. Bu konuyla ilgilenmek gerekir
diye düşünüyorsunuz, bilimin gereği diye düşünüyorsunuz.
BEN SUÇ İŞLEMEDİM Kİ BERAAT İSTEYEYİM!
Ben davalarda beraat istemedim çünkü beraat suçla ilgili bir
şeydir. Halbuki benim düşüncemi ifade etmemde bir suç yoktur. O
bakımdan beraat istemem anlamlı değil. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi'ne başvurmadım. AİHM devlet terörüne sınırsız destek
veren bir makamdır. Teröre karşıyız diyerek devlet terörüne
sınırsız bir destek verdiği için ben başvuruya gerek duymadım.
AİHM DEVLET TERÖRÜNÜ DESTEKLİYOR
9 Kasım'da Şemdinli'de bir olay olmuştu. İyi çocuklar Şemdinli'yi
bombalamıştı. Bunun üzerine Avrupa'nın hiçbir kurumu JİTEM ve
güvenlik güçlerinin faaliyetini eleştirmediler. Ama PKK diyelim ki
karakollara saldırı yaptığı zaman Kürtler'i eleştirmekte yarış
ettiler.
DEMOKRATİK AÇILIM ÖNEMLİ AMA...
Demokratik açılım veya Kürt açılımında yaşayan bir olay var. Kürt
sorunu konusunda konuşmalar oluyor, tartışmalar oluyor. Bunun ben
önemli olduğunu düşünüyorum. Çözümden önce şunu düşünmek gerekir.
Kürt sorunu dediğimiz olay nasıl bir olaydır. Bunun temelleri
nelerdir? Bunun konuşulması ve tartışılması önemlidir. Bunun için
basının ve üniversitenin daha özgür olması lazımdır. Çözümden önce
böyle bir ortamın hazırlanmasının önemli olduğunu düşünüyorum.
ERDOĞAN İÇERİDE BAŞKA DIŞARIDA BAŞKA!
Hükümet burada adım atmalı. Örneğin anadilinde eğitim konusunda
hükümet çok karşı çıkıyor. Hükümet yeni bir anayasa düşünüyor.
Genel af olmayacak, anadilde eğitim olmayacak diyor. Hükümet
olmazlardan bahsediyor; halbuki olabilirden bahsetmesi lazım.
Başbakan Erdoğan Almanya'da Türk okulları istiyor ama Türkiye'ye
döndüğü zaman 'Benden anadilde eğitim talebinde bulunmayın' diyor.
Bu çok çelişkili bir düşünce. Başbakan Kıbrıs'ta, Filistin'de ne
istiyor? Ama Türkiye'de 20 milyon Kürt'ün ana dilde eğitimine
şiddetli bir karşı duruş sözkonusu. Önce hükümetin adım atması
gerekiyor.