Olay adam Metin Feyzioğlu'ndan olay röportaj
Abone olDanıştay krizinin baş aktörlerinden Metin Feyzioğlu Ayşe Arman'a konuştu. Feyzioğlu niye o konuşmayı yaptığını anlattı.
Hürriyet si yazarı Ayşe Arman "Edepsiz" lafı üzerine
Metin Feyzioğlu ile konuştuğunu söylediği röportajını bugünkü
köşesinde yayınladı.
Feyzioğlu, Danıştay'da yaptığı konuşmanın geleneksel olduğunu
belirtirken siyasi olmadığının da altını çizdi. Başbakan'ın
kürsüye yürümesini absürd olarak değerlendiren Feyzioğlu,
Başbakan'dan korkmuyorum dedi...
Süresini aştığının doğru olduğunu söyleyen Feyzioğlu, "Ama sorun
bakalım neden aştım" sorusunun cevabını da kendisi verdi. Feyzioğlu
şöyle dedi: "Çünkü Danıştay Başkanı, Danıştay’ın hâlâ
taptaze acısı Mustafa Yücel Özbilgin’in şehit edilişine dair tek
kelime etmedi. Onun yerine ben değinmek zorunda kaldım. İkincisi,
bir koro çıktı, çok güzel şarkılar söyledi. O koro da, bizim
hizmetkârlarımız değil. Sanatçı onlar! İnsan, sanatçılara teşekkür
etmez mi? Onu da yapmadı. O iş de bana kaldı. Ayrıca son zamanlarda
yeni bir moda çıktı, idare, idari yargı kararlarına uymuyor. Hatta
uymamayı, yeni bir maçoluk biçimi olarak benimsiyor. Danıştay
Başkanı, bu gerçeği de yok saydı. Bu konu üzerine birkaç laf etmek
de bana kaldı, o yüzden konuşmam uzadı."
İşte güne damga vuracak o
röportaj...
Bu konuşmayı neden yaptınız?
-Çünkü bu konuşmalar gelenekseldir. Her adli açılış yılında
Yargıtay Başkanı, Danıştay’ın açılışında da Danıştay Başkanı
ardından Barolar Birliği Başkanı konuşur...
Başbakan, kanunen sizin konuşmanızın yasak olduğunu
söyledi. “Biz, tüzükle böyle bir şeye izin verdik!” dedi. Doğru
mu?
BAŞBAKAN'IN KARAR VERECEĞİ BİR KONUŞMA
DEĞİL
-Bu, Sayın Başbakan’ın kararına kalmış bir konu değil. Dahası,
ondan izin de alınmıyor. Şaşıracak belki ama, ondan izin alınmadığı
az sayıda konudan biri... Bu, tamamen bir teamül. Ve güzel bir
teamül. Yargının, hem anayasaya hem de kanuna göre kurucu
unsurlarından biri, “savunma”dır. Savunmanın olmadığı yerde de
hâkimler, “idarenin memuru”na dönerler. Bu konuşmalarda, bir
tarafta yargılayan hâkimler var, bir tarafta yurttaşı savunan
avukatlar var denklemini yaratarak, hem demokrasinin vazgeçilmezini
ortaya koyarız, hem de hâkimlerin gerçek anlamda hâkim olmasını
avukatların sağladığını vurgularız. Benim yaptığım da buydu.
Siz, Başbakan’ın iddia ettiği gibi haddinizi aştınız
mı?
-Kesinlikle hayır! Kabul etmiyorum. Konuşma metnimi herkes
okuyabilir. Hiçbir satırımda haddimi aşmadım.
50 dakika konuştunuz ama...
BAŞKAN'IN EKSİKLERİNİ
TAMAMLADIM
-Doğru. Danıştay Başkanı’na 30 dakika ayrılmış, Barolar Birliği
Başkanı’na da ayrılması gereken süre, en az o kadar olmalı. Ama ben
20 dakika aştım. Çünkü Danıştay Başkanı, Danıştay’ın hâlâ taptaze
acısı Mustafa Yücel Özbilgin’in şehit edilişine dair tek kelime
etmedi. Onun yerine ben değinmek zorunda kaldım. İkincisi, bir koro
çıktı, çok güzel şarkılar söyledi. O koro da, bizim
hizmetkârlarımız değil. Sanatçı onlar! İnsan, sanatçılara teşekkür
etmez mi? Onu da yapmadı. O iş de bana kaldı. Ayrıca son zamanlarda
yeni bir moda çıktı, idare, idari yargı kararlarına uymuyor. Hatta
uymamayı, yeni bir maçoluk biçimi olarak benimsiyor. Danıştay
Başkanı, bu gerçeği de yok saydı. Bu konu üzerine birkaç laf etmek
de bana kaldı, o yüzden konuşmam uzadı.
Siz yaptığınız konuşmanın siyasi olmadığını mı iddia
ediyorsunuz?
-Kesinlikle! Bir kelimesi bile siyasi değil, tamamen insani...
Başbakan, Afyon konuşmasında, “Engelliler haftasından bahsediyor,
sana ne!” demiş. Ne demek bana ne? Anayasaya, pozitif ayrımcılar
hükmü engelliler için geldi. Teşekkür ettim bu hükmü getirdikleri
için. Fakat örneğin, görme engelli birinin oy kullanabilmesi için
mutlaka biriyle birlikte sandığa girmesi gerekiyor. Bu sorun, bir
insan hakkı sorunu değil mi?
Bir de Van depremi meselesi var...
-Evet. En çok da buna öfkelendi. Oysa o da siyasi değildi. “Van
depremi sırasında bir şey yapmadınız. Yaralarını sarmadınız!”
demedim ki ben. Dedim ki, “Konut alamayan son 44 ailenin suçu ne?
Ben onların selamını getirdim size. Devletiminiz kudreti ve
sizlerin iyi niyeti bunu çözmeye yeterlidir Sayın Başbakan!” Güzel
bir konuşmaydı. Ama o, “Ben Van’a 118 bin konut yaptım!” diye
öfkelendi, ben “Yapmadınız!” demedim ki. Bazı konular Başbakan’a
iletilemiyor. Bir eksikliği öğrenip gidereceğine, “Fırsat!” olarak
kabul edeceğine, “Yalan söylüyorsun!” diyor. Sözlerimin içinde
yanlış bir şey varsa söyler, düzeltirim. Bu kadar sertliğe ne gerek
var?
Sizce neden bu tahammülsüzlük?
-Bilmiyorum. Siyasiler hukukçulara alan ayırmak istemiyor.
Engellilerden sana ne, Van’dan sana ne! Oysa ben, konuşmamın yüzde
80’inde, aslında muhalefetin organizasyon bozukluklarını
eleştiriyorum. Diyor ki, “Seçimlerde belge toplayın. Belgeniz
yoksa, seçimleri şaibeli hale getirmeyin. Bundan demokrasi zarar
görür!” Buna muhalefet kızsın, Tayyip Bey niye kızıyor?
Bütün bunları Cumhurbaşkanlığı adaylığı için
yapıyormuşsunuz, doğru mu?
-Hayır, bütün bunları doğru olduğu için yapıyorum.
KONUŞMAM DA TEŞEKKÜR DE VAR ELEŞTİRİ DE
Sizce Başbakan’ı, çok ön plana çıktığınız için mi
kızdırdınız, yoksa eleştirileriniz mi ağır geldi?
-Bakın, konuşmamda eleştiriler var ama aynı zamanda siyasi iktidara
teşekkür de var. “İlk defa çift başlı ceza yargısı sisteminden
sizin sayenizde kurtulduk” diye bir teşekkür var mesela. “Bireysel
başvuru yoluyla Türkiye’nin önü açıldı. Bu bireysel başvuruyu da
siz getirdiniz, övününüz!” var...
Ahmet Hakan da bir ara, çok ön plana çıktığınızı
yazdı...
-Valla, Türkiye Barolar Birliği Başkanı’nın kanundaki görevlerini
öğrenmeleri lazım. Baroların, dünya demokrasi ve hukuk tarihindeki
vazgeçilmez rolünü bilmeleri lazım. Türkiye Barolar Birliği de,
hukukun üstünlüğünü savunuyor ve çekinmeden savunuyor. Unutulmaması
gereken bu...
Sizi elitistlerin yanında olmakla suçlayanlar da
var...
-Öyle olsa, oturduğum yerde ahkâm keserim değil mi? Ben bütün
Türkiye’yi tam 3 kere dolaştım, şimdi de 4. turumun
ortasındayım.
Bir de size muhalefet edenler, Münevver Karabulut’un
katili Cem Garipoğlu’nu savunmakla suçluyorlar...
-Başka hiçbir şey bulamadıkları için. Daha yapıcı olmaları lazım.
Biraz daha uğraşsınlar. Ben asla Cem Garipoğlu’nun avukatlığını
yapmadım. Olay sırasında, başka yerde olduğunu kamera ve ses
kayıtlarıyla ispatladığımız babasının avukatı oldum ve beraatı
kesinleşti. Bu dava da, bana inanılmaz bir tecrübe kazandırdı. Ne
biliyor musunuz? Bütün toplum, bütün basın karşımda olsa da; ben,
tek başıma doğru olduğuna inandığım şeyi savunurum.
ELEŞTİRİYE SIFIR HOŞGÖRÜ!
Sizce Başbakan’ın haklı olduğu bir yan var
mı?
-Hiç yok. Yapıcı bile olsa, eleştirilere sıfır hoşgörü gösteren bir
başbakanımız var. Acilen eleştiriye kendisini açmasını
dilerim...
Sizin CHP’ye geçmek ya da milletvekili olma hayalleriniz
var mı?
-Hayır. Bu ülke öyle bir ülke ki, biri bir şey söylüyorsa, dik
duruyorsa, bir şeyler anlatmak için geziyorsa, “Mutlaka bir yere
taliptir!” diye düşünülüyor. Ben görevimi yapıyorum. Üstelik
yıllardır yapıyorum, bugün başlamadım ki...
KORKMUYORUM
Başbakan ayağa kalktı, neredeyse üzerinize yürüyecekti
ki... Cumhurbaşkanı kolundan tuttu ve onu sakinleştirdi.
Tutmasaydı, üzerinize yürüseydi ne yapardınız?
-N’apılabilir ki böyle bir durumda? Son derece absürd bir olay. Bu
olay, “one minute” gibi bir şey herhalde. Ama onu
da yapamadı. Çünkü içinde one minute ayarında bir kelime yoktu.
Kimseye edepsizlik yaptığımı da kabul etmiyorum. Yine de ben iyi
niyetli bir insanım. Tüm bunlardan sonra Başbakan’ın, “Keşke
yapmasaydım!” demesini bir yurttaş olarak ümit ediyorum. Gerçi
demediğini düşünüyorum ama ben hâlâ ümit etmeye devam
ediyorum...
Siz korkmuyor musunuz Başbakan’dan?
-Asla!
ERDOĞAN'IN DANIŞTAY'DA SİNİRLENDİĞİ O TRT KAMERASINDAN (TIKLA İZLE) |