Olabilir... Olmamalı... Olacak...
Abone olKafalar çok karışık. Bir yanda endişe, bir yanda hukuk. Bu ortamda atılan başlıklar zihin fırtınasını özeti gibi..
Erdoğan Çankaya'ya çıksın mı çıkmasın mı? Atmosfer çok arklı.
Taraflısı da tarafsızı da girdabın içinde. Fırtına dinmedi, Rejim
endişesi içine düşenler de var. Sloganlardan etkilenenler de. Maç
oynanırken kural değiştirilmez diyenler de.
İşte bu havayı özetleyen bir yazı geldi Milliyet Yazarı Can
Dündar'dan:
Dündar, her kesimin penceresinde saktı. Neden Olabilir ...
Olmamalı... Olacak... sözünün gerekçelerini sıraladı:
Olabilir çünkü:
Ortada yasal bir engel yok. Anayasa'da bir adayda aranan özellikler
Başbakan'da var.
Zaten ülkenin başbakanlığını emanet ettiğiniz birine "Sen Başbakan
oldun, ama cumhurbaşkanı olamazsın" demek, hukuken saçmalık
olur.
Böyle demek, hem onu mağdur duruma düşürür; hem de "cumhuriyeti
koruma uğruna demokrasiyi feda etmek" anlamı taşır.
Meclis'te yeterli milletvekili varken hukuku zorlayarak 367
milletvekili koşulunu dayatmak, sonuç vermeyeceği gibi, transfer
pazarlıklarına da kapı aralar.
"Bu Meclis ömrünü doldurdu, cumhurbaşkanı seçemez" iddiası da
dayanaksız. Şu andaki cumhurbaşkanını seçen partilerin hiçbiri
Meclis'te yok çünkü... Maç sürerken oyunun kurallarını değiştirmek
adaletsizliktir. Kaldı ki tüm kamuoyu yoklamaları AKP'nin 1. parti
konumunu sürdürdüğünü gösteriyor.
* * *
Olmamalı çünkü:
Önünde Özal örneği var: Siyasette inatlaşmanın ters teptiğini,
halkın çoğunluğu karşısındayken "Ben çıkarım arkadaş" dayatmasının
hayırlı sonuç vermediğini, bu yöntemle Çankaya'da rahat oturmasının
mümkün olmayacağını görmüş olmalı...
Arkada bıraktığı partinin liderlik yarışında dağılabileceğini, ilk
seçimde Meclis desteğini kaybedebileceğini, ondan sonra da
kendisine karşı bir hükümetle işlerin çok zor yürüyeceğini
düşünmeli...
Siyasetteki sert üslubunun, argoyla karışık kırıcı söyleminin
halkın bir kısmına sempatik gelse de bir devlet adamına
yakışmadığını, gerginliklere yol açtığını görebilmeli...
Toplumun tümünü kucaklayamadığını, cumhuriyetin temel
nitelikleriyle barışıklığını kanıtlayamadığını, devlet kurumları ve
sivil toplum örgütleriyle uyum konusunda hiç ümit vermediğini,
adaylığının kapıya dayandığı şu son dönemde bile "cibilliyetsiz"
türünden laflarla "ağzı bozuk bir aday" görüntüsü verdiğini
kabullenmeli...
Köşk'e çıkarsa devletin en önemli üç koltuğu sayılan
cumhurbaşkanlığı, Meclis başkanlığı ve başbakanlığın uzun süre tek
partinin egemenliğine gireceğini, bu üçlünün uygulamalarıyla
yargının ve üniversitelerin de aynı çizgiye çekileceğini, bu yüzden
kamu içindeki frenlerin sökülüp dengelerin tamamen bozulacağını ve
frensiz bir gidişatın toplumsal barışa hayır getirmeyeceğini
hesaplayabilmeli...
Muhalefetle, bürokrasiyle daha barışık ve parti elbisesinden
soyunmaya daha yatkın birinin adaylığını sineye çekebilmeli...
* * *
Olacak çünkü:
Cumhurbaşkanlığı siyasetin zirvesidir.
Siyasetçi, önüne çıkan böyle bir kısmeti kolay tepmez.
Başında olduğu hareket açısından ise Çankaya Köşkü, 80 yıllık bir
"kavga"nın sembolik meyvesidir.
O kavganın sonunda, tam meyveye uzanmışken başka birine "Gel sen
ye" demez. Kendi altındaki birine "Sayın Cumhurbaşkanım" diye hitap
etmek istemez.
7 yıl orada oturabilecekken, seçimle uğraşma riskine girmez.
Muhalefetin "Çıkarmayız" blöfüyle iş inada binmiştir; bundan sonra
çıkmazsa tabandan gelecek "Baskılar karşısında geri adım attı"
eleştirilerini ve karizmasının çizilmesini göğüsleyemez.
Kendisi çıkmazsa parti içinde adaylık yarışı başlayacaktır; birini
seçince diğerleri kırılacaktır. Bunu da göze alamaz.
Hukuken olabilir.
Siyaseten olmamalıdır.
Fiilen olacaktır.