Oktay Ekşi'yi bitirme planları.
Abone olTepkiyi gösteren Yeni Şafak yazarı Ahmet Kekeç'e göre, yeni birimin amacı Basın Konseyi'ni bitirmek...
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin, basın özgürlüğü ve meslek
ilkelerine aykırılıkla ilgili başvuruların değerlendirileceği yeni
bir birim kurması tepkiyle karşılandı. Tepkiyi gösteren Yeni Şafak
yazarı Ahmet Kekeç'e göre, yeni birimin amacı Basın Konseyi'ni
bitirmek... İşte Kekeç'in yazısı.... Öyle değil mi, Oktay Başkan?
Birincisi yetmedi, ikincisini kurdular! Efendim, Türkiye
Gazeteciler Cemiyeti, "basın özgürlüğü ve meslek ilkelerine
aykırılıkla ilgili başvuruların değerlendirileceği" yeni bir basın
ünitesi (birimi) oluşturmuş. İsmi, "Basın Senatosu." Senatoya,
"deneyimli gazeteci" (o da bir duayen) Necmi Tanyolaç başkanlık
ediyor. Ahmet Güner Elgin başkan yardımcılığı, Seraceddin Zıddıoğlu
ve Nazım Alpman arkadaşlarımız da "yazmanlık" görevlerini deruhte
ediyor. Hayırlı uğurlu olsun da, nerden icap etti bu iş? Niçin
"örgüt", "dernek", "cemiyet" gibi daha sevimli, daha sıcak, hatta
daha legal etiketler varken, "konsey" ve "senato" gibi itici,
ürkütücü, düpedüz sinir bozucu, hatta nasıl derler, korporatist
çağrışımlara yol açabilecek isimlendirmelere iltifat ediyorlar?
Korkutucu olabilmek için mi? Yeni çalışma döneminin ilk
toplantısını Burhan Felek Salonu'nda yapan Basın Senatosu, okur
başvurularını kabul etmeye başlamış bile. Hoşunuza gitmeyen bir
durumu, bir haberi, bir yazıyı senatoya ihbar ediyorsunuz,
"değerlendirme kurulu" oturup bir karara varıyor. Varılan kararın
bir yaptırım içerip içermediğini bilmiyorum; ama işin sonunda
mutlaka bir ceza (!) vardır. Yargılama hakkı (varsa böyle bir hak),
öncelikle yasal ve legal meslek örgütlerine ait olmalı, öyle değil
mi Oktay Başkan? Bana kalırsa, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, kendi
kendine gelin güvey olup kafasına göre yargılama yapan Basın
Konseyi'ni işlevsizleştirmek (daha doğrusu altını boşaltmak) için
bu senatoyu oluşturdu. Öyle ya, Oktay Ekşi büyüğümüzün başkanlığını
yaptığı Basın Konseyi'nin yasal dayanağı bulunmuyor. Buna rağmen,
mahkeme kuruyor, gazetecilerden savunma istiyor, bol keseden
"kınama cezası" kesiyor. Hem mahkemecilik oynayıp suç işliyor, hem
de yaptığı işi (üstelik üzerine vazife olmayan işi) yüzüne gözüne
bulaştırıyor. Hatırlayacaksınız, Basın Konseyi Yüksek Kurulu
geçenlerde toplanmış, yalan haber sanığı Özdemir İnce'yle ilgili
şikayetin yersizliğine karar vermişti. Yani, bir anlamda yalan
haberi ödüllendirmişti. Yalan haberi ödüllendiren Basın Konseyi,
Yıldırım Türker, Engin Ardıç ve Ahmet Kekeç'e ceza kesmekte
tereddüt göstermemişti. (Türker'in suçu, 15 yaşındaki kıza
"defalarca" tecavüz ettiği bildirilen kamu görevlileri hakkında
bazı yakışıksız ifadeler kullanması; Ardıç'ın suçu Basın Konseyi'ni
ilgilendirmeyen, ilgilendirmeyecek, ilgilendirmesi düşünülmeyecek
bir konuda görüşlerini açıklaması; Kekeç'in suçu da "Herkese karşı
didikleyici, sorgulayıcı olan Hulki Cevizoğlu, niçin stüdyoda
ağırladığı emekli generallerin karşısında nezaketten kırılıyor?"
diye sorması idi.) Basın Konseyi Yüksek Kurulu, bakalım, Mine G.
Kırıkkanat hakkında ne karar verecek? Merak ediyorum. Kırıkkanat,
hem "yalan habere" imza atmış, hem de "Kamusal alanda Allah olmaz.
Kamusal alanda Allah'ın yeri yoktur. Biz Allah'ı kamusal alandan
çıkarmaya çalışıyoruz" buyurarak din duygularını küçültücü
beyanlarda bulunmuştu. (Mine Hanım TCK'nın 175. maddesini ihlal
ettiği için, konu Cumhuriyet savcılarını da ilgilendiriyor.) Hemen
hatırlatayım, yüksek kurul üyeleri arasında, Nevzat Ayaz ve Gencay
Gürün gibi meslekle ilişkisi saptanamamış isimler yer alıyor.
Bunlar "okur temsilcisi" sıfatıyla katılıyorlar yargılama törenine.
Basın Konseyi bu isimleri seçerken kaç okura sordu, ya da kaç
"tescilli okurun" görüşünü aldı, bunu da ayrıca ve hassaten merak
ediyorum.