Eğer, mahkeme sürecine bu kadar "yabancı madde"
atılmasaydı!
Eğer, "sahte belge" ve "sahte CD" gibi son yıllarda
literatürümüze eklenen bunca sahte şey davaya dahil olmasaydı.
Eğer, "Hukuk dışılık" adlı endişe dava boyunca en çok
duyduğumuz endişelerden biri olmasaydı.
Eğer, adalet, ilerlemesi gereken yoldan bu kadar
büyük bir açıyla sapmasaydı.
CD ve belgelerdeki sahteciliği ispatlayan belgeler
azıcık dikkate alınsaydı.
Suçluyu da suçsuzu da aynı kefeye koymasalardı...
Kefenin dengeleri bozulunca kırılan adalet
terazisinin yerine, adalet tanrıçasının eline kör bir bıçak
tutuşturulmasaydı...
Ben de, kurulan bu darbe tezgahının ortaya çıkarılmış
olmasına güzel bir gelişme olarak bakmayı sürdürür, asker tam da
"darbe butonuna" basmadan yakalanmışken, yani mahkemenin verdiği
kararla "eksik teşebbüs" iken, ortaya çıkarılmış olmasından dolayı
mutluluğumu dile getirebilir, "Oh olsun, cezalarını çeksinler"
diyebilirdim!
Bunca "sahte" kelimesinin geçtiği, kamuoyunda bir
türlü mutabakatın oluşmadığı, toplumun yine keskin şekilde
ayrıştığı bir dava konusunda, şüphe duyulması, karara kuşkuyla
yaklaşılması, sanık avukatları tarafından mahkemeye sunulan
belgelerin incelenmemesiyle birlikte doğal bir süreç olarak
karşımıza çıkıyor.
Yine, adaletin, hukukun hiç ödün vermemesi gereken
konularda toplumun kanaatiyle uzlaşmayınca ister istemez alınan
cezalara "çok" sevinenlerle "çok" üzülenler oldu.
Biz yine ülke olarak, üzülenler, üzülmeyenler diye
ikiye bölündük.
Oysa, adaletin verdiği kararda toplumsal birlikteliği
sağlayıp rahatlamalıydık, olmadı...
Hepimizin vicdanı çok rahat olmalıydı, adalet öyle
bazen ortaya çıkan bir şey değil çünkü, adalet her nefes alıp
verişimizde, her hareket edişimizde, her konuşmamızda,
düşüncelerimizi her kelimeye döküşümüzde lazım bize...
Hepimize...
twitter.com/nsrnylmz